Gıda savaşları kapıda

İklim değişikliği, çevre sorunları, artan nüfus tarım-gıda üzerindeki baskıyı artırıyor. İnsanoğlunun dünya üzerindeki varlığını devam ettiren tarımda alarm zilleri çalıyor. Yaşanacak değişim Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Gıda savaşları kapıda

Deniz BİLGEN

Yaklaşık 8 bin yıl önce neolitik dönemde başlayan tarım, aradan geçen bunca yılda insanoğlunun yaşamındaki en kritik faktör olarak yer aldı. Bugün geldiğimiz noktada dijitalleşme, robotlar ve uzay çalışmaları devam ederken tarım aradan geçen bin yıllar boyunca dünya üzerinde en stratejik sektör olarak önemini koruyor.

Tarım sektörü yaşamsal temel ihtiyaçların başında gelen gıdanın ana temin kaynağı olmasının yanında ülkelerin milli gelir, istihdam, dış ticaret ve sanayiye sağladığı hammadde teminiyle değerlendirildiğine ekonominin de en önemli yapı taşları arasındaki yerini koruyor. Tarih boyunca kıtlık ve savaşların getirdiği gıda krizleriyle boğuşan insanoğlu, gelişen teknolojiye rağmen bugün iklim değişikliği, çevre veya su kıtlığı gibi sorunlar nedeniyle tarımsal üretimi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar korkutucu. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre 30 yıl sonra 10 milyara ulaşacak dünya nüfusunu doyurabilmek için tarımsal üretim yüzde 50 artmak zorunda. Öte yandan iklim değişikliğine bağlı sel, kuraklık gibi ekstrem hava olaylarının gıda fiyatlarını 2050 yılına kadar yüzde 84 artırması bekleniyor. Yakın geleceğin kabus senaryoları şimdiden başladı…

Bugün dünyada 815 milyon insan, kronik olarak yetersiz beslenirken üretilen gıdanın üçte biri kayboluyor. Depolama, altyapı eksikliği, küçük üreticilerin pazara erişim sorunları, ilkel metotlarla yapılan tarım ve bilinçsiz ilaçlama ya da sulama yöntemleri gıdanın daha tüketiciye erişemeden kaybolmasının veya istenilen verimi alınamamasının ana nedenleri arasında.

Eldeki verilere göre gıda değer zincirinde tüm dünyanın gıda güvencesi ve sürdürülebilirliği için alarm zilleri çaldırıyor. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından bu alanda hazırlanan ‘Sürdürülebilir Büyüme Bağlamında Tarım ve Gıda Sektörünün Analizi’ raporu yoğun gündeme rağmen oldukça kritik.

Türkiye potansiyelini değerlendiremiyor

Doğal zenginliğin korunması, sürdürülebilir tarım ve ekonomik büyüme için yapılması gerekenlere odaklanan raporda, Türkiye’nin durumuyla ilgili çarpıcı bilgiler dikkat çekiyor. Türkiye, tarım ve gıda sektörleri için hem üretim tarafında hem de küresel olarak rekabetçi bir sektörün oluşumunda önemli bir potansiyeli olmasına rağmen bunu yeterince değerlendiremiyor. Türkiye’de tarım-gıda sektörünün 150 milyar dolarlık üretim, 40 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşması için stratejik olarak konumlandırılmış ve öncelenmiş bir politikanın uygulanmasına gereksinim var.

Türkiye, tarımsal arazi hacmi bakımından dünyada ilk 10 ülke arasında. Fakat sektörel verimlilik ve yaratılan katma değer açısından oldukça geride. Arazi verimliliğinde yirmili ve emek verimliliğinde otuzlu sıralarda seyretmesi, Türk tarım sektöründe yaşanan önemli yapısal sorunlara işaret ediyor. Bu sorunlara kalıcı ve kapsayıcı çözümlerin bulunmasına katkı sağlamak amacıyla hazırlanan raporda, somut çözüm önerileri dikkat çekiyor. Beş ana başlık altında toplanan sorunlar; ‘tarımsal örgütlenme’, ‘katma değerin artırılması’, ‘lojistik zincirde iyileştirme’, ‘iklim değişikliğinde tarımsal arzın sürdürülmesi’ ve ‘tarımsal destekler’e yönelik detaylı analizlerle çözüm önerileri sunuluyor.

Türkiye’de tarımın yapısal sorunları ve çözüm önerileri

1- TARIMSAL ÖRGÜTLENME

●İthalata bağımlı girdi sanayi çiftçinin kârını azaltıyor

Tarımsal üretimde tohum, gübre ve ilaç gibi girdilerin ithalata bağımlı olması çiftçinin kârını düşürüyor. Yükselen maliyetleri ürünlerine yansıtamayan üreticiler sıkışmış durumda. Sorunun çözümü tarımsal örgütlenmeyle pazar gücünü artırmaktan geçiyor.

Girdi sektörü tarım-gıda değer zincirinin başlangıç aşamasını oluşturuyor. Tohum, gübre, ilaç ve enerji gibi kalemleri kapsayan faktörler girdi sektörü olarak tanımlanıyor. Girdiler aracılığıyla değer zinciri boyunca verimlilik artırılarak ekonomi genelinde katma değerin yükseltilmesi sağlanabilir. Amaç, girdiler sayesinde toprak veya işgücünde verimin artması. Verim artışıyla sağlanan değer, üretici ve sanayi arasında paylaşılıyor. Paylaşımda tarafların payını belirleyen faktörse pazar gücü.

● Yüksek girdi fiyatlarının sebebi ithalat bağımlılığı

Türkiye’de üreticilerin sık sık dile getirdiği yüksek girdi fiyatlarının nedeni ithal bağımlılığı. Bu durum artan maliyetler karşısında üreticinin ürün alıcılar karşısında pazarlık gücünü zayıflatıyor.

Girdi üreten firmalar, sık yaşanan kur değişikliğini fiyatlarına yansıtırken üreticilerin bu maliyet artışını kazanç paylarını koruyarak kendi ürün fiyatlarına aynı kolaylıkta yansıtamaması şikayetlerin ana nedeni.

TÜSİAD’ın hazırladığı raporda, yüksek katma değerli ürünlerde üreticilerin örgütlenmesi durumunda pazar güçlerinin artıracağına dikkat çekiliyor.

2- KATMA DEĞERİN ARTIRILMASI

● İnovasyon ve dijital tarım çare mi?

Dijitalleşmenin getirdiği maliyet düşüşleri iktisadi kalkınmayı destekliyor. Ancak, teknoloji sihirli değnek değil. Üretimde sürdürülebilirlik baskılarının arttığı günümüzde Türkiye, dijital tarım uygulamalarına uygun politikalar geliştirmek zorunda.

Tarım ve gıda ürünlerine ait değer zincirlerinin küreselleşmesi, gıda üretiminde yine küresel iş bölümü sağlıyor. Bu gelişmeler, üretim teknolojilerindeki ilerlemelerin sunduğu olanakları tarımsal üretimde etkin bir biçimde kullanan ülkelere ciddi fırsatlar sunuyor. Bunlara ayak uyduramayan ülkeler de artan dışa bağımlılık ve düşük katma değerli üretim gibi bir dizi problemin içine giriyor.

Yaşanan gelişmeler ülkeleri geleneksel tarım politikalarını gözden geçirmeye ve tarım teknolojileri, dijitalleşme, Ar-Ge, katma değer odaklı yeni tarım politikası araçları geliştirmeye yönlendiriyor. Dijitalleşmenin getirdiği maliyet düşüşleriyle verimlilik küçük ölçekli üreticilerin ve aile işletmelerinin dijital teknolojileri benimseme oranları ölçüsünde iktisadi kalkınmayı destekliyor.

● Yüksek bütçeli teşviklere rağmen sonuçlar sınırlı

Türkiye, tarım sektöründe gelişen teknolojilerle yenilikçi çözümlerin yaygın kullanımı, hızlı adaptasyon ve yüksek katma değerli tarımsal üretim konularında akran ülkelerin gerisinde. Tarım ve gıda sektörlerine yönelik yüksek bütçeli teşvikler, üst kurulların aldığı cesaretli politika kararlarına rağmen tarımsal üretimde verimlilik ve katma değer kazanımları sınırlı.

● Türkiye’nin neye ihtiyacı var?

Yenilikler ve teknoloji, bütün sektörlerde fark yaratırken değişimi de tetikliyor. Bu durum kısmen teknolojiyle sağlansa da daha çok çiftçinin her aşamada kuvvetli şekilde yönlendirilmesiyle ortaya çıkıyor. Diğer bir deyişle teknoloji sihirli değnek değil bir araç. Yapıya yönelik değişimler sağlanmadığı takdirde teknolojinin beklenen verimin alınması söz konusu değil. Ancak yapısal reformlarla birleştirilen teknolojik değişiklikler sektörün temel sorunlarına çözüm üretebilir.

3- ÜRÜNLERİN YÜZDE 30’U LOJİSTİK SÜREÇTE KAYBOLUYOR

Tarım-gıda tedarik zincirinde lojistik faaliyetler, maliyetleri etkilemesi ve gıda güvenliğiyle ilgili riskler barındırması sebepleriyle önemli bir role sahip. Üreticilerle lojistik sürecindeki taraflar entegre bir yapıyla sorunu ortadan kaldırabilir.

Tarımsal ürün fiyatları ülke enflasyonunda yüksek etkiye sahip. Tarladan sofraya olan zincirde fiyatlar birkaç kat artıyor. Tarım-gıda tedarik zincirinde ürünlerin yaklaşık 1/3’ü kayboluyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kayıpların yüzde 40’ı lojistik, gelişmiş ülkelerdeki kayıpların yüzde 40’ı ise perakende ve tüketim sürecinde gerçekleşiyor. Zincirdeki kaybı engellemek için değer yaratmayan faaliyetlerin ortadan kaldırılması gerekiyor.

● Bütünleşik dijital lojistik modeli

Türkiye’de de tarımsal üretim yapan işletmelerin önemli çoğunluğu parçalı arazilerdeki küçük üretici ve aile işletmelerinden oluşuyor. Küçük üreticilerin önemli sorunları arasında ise tedarik zincirinin çeşitli aşamalarında büyük ölçeklere ulaşamamaktan doğan maliyet, teknoloji ve pazara erişememekten doğan verimsizlik başta geliyor. Bu durum lojistik süreçlere de yansıyor. Hammadde tedariki, üretimle hasatta kullanılan tarım makine ve ekipmanının tedariki ya da yanlış kullanımı, hasat sonrası depolama, nakliye süreçleri olumsuz etkileniyor.

Sorunların önlenmesinde tarafların entegre bir yapı altında, karşılıklı ve eşzamanlı iletişim kurması şart. Çok sayıda tarafın bulunduğu böyle bir yapının planlanması, yürütülmesi için de teknoloji ve dijitalleşme en önemli unsur. Özellikle küçük üreticilerle küçük lojistik şirketleri için karşılıklı erişimi kolaylaştıracak bir yapı, zaman ve maliyet tasarrufu sağlarken ürün kayıplarını da azaltacak bir adım olarak öne çıkıyor.

4- İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TARIMSAL ARZIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

İklim değişikliği insanlığın en büyük kabusu. 2050 yılında 3 derece artacak sıcaklık, yüzyılın sonunda 6 derece yükselecek. Değişen iklim koşulları Türkiye tarımı için giderek büyüyen bir risk ve kırılganlık kaynağı.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunda sıcaklık artışlarının 2050 yılı için 2,5-3 derece civarında olacağı, yüzyıl sonunda ise artışların 6 dereceyi bulacağı öngörülüyor. Günümüzde 1 derecelik sıcaklık artışının yarattığı gözlenen etkilerin ne kadar büyük olduğu dikkate alındığında, 6 derecelik sıcaklık artışının yaratacağı ekonomik, sosyal ve çevresel riskler iklim değişikliğini insanlık tarihinin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri olarak öne çıkarıyor.

İklim değişikliği sektörel seviyede dünya ve Türkiye tarımını doğrudan etkilediği için giderek büyüyen bir risk ve kırılganlık kaynağı. Bu yüzden tarımsal ürün arzının sürdürülebilir kılınması için iklim değişikliğinin gözlenen, öngörülen etkilerine yönelik orta ve uzun vadeli (2030 ve 2050) tarım politikalarının belirlenmesi gerekiyor.

● Neler yapılmalı?

Tarım sektöründe iklim değişikliği mücadelesi için yapılacak planlar öncelikle çok boyutlu şekilde tasarlanmalı. İklim değişikliğine yönelik politikalar ve sektörde yapılacak iyileştirmelerin temelini bilimsel araştırmaların oluşturması zorunlu. Yapılan bilimsel çalışmalar ışığında geliştirecek planlarda doğal varlıkların sürdürülebilirliği, makro-mikro seviyedeki iklim etkileri, kırılganlıklar veya riskler çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla ele alınmalı. Ayrıca hazırlanmış planların, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile de uyumlu olması gerekiyor.

5- DESTEK VE TEŞVİKLER

● Destekler verimliliği artırıcı araçlara verilmeli

21. yüzyılda tarım sektörüne verilen destekler, üretimin ötesine geçerek gıda sistemini de kapsayan daha geniş bir perspektifle ele alınmak zorunda.

Sistemde gıdanın üretimi, dağıtımı insan, hayvan ve çevre sağlığıyla yakından ilişkili. Gıda güvenliğiyle yeterli beslenmenin sağlanması çevresel ve özellikle iklim değişikliğine bağlı etkiler dikkate alındığında sosyoekonomik ve kurumsal incelemeleri içeren bütüncül sorun belirlemenin yanı sıra çözüm geliştirme sürecine ihtiyaç duyuluyor.

Bu türden desteklerin siyasi getirisi yüksek olsa da ekonomik ve verimlilik etkinlikleri son derece düşük. Desteklerin ağırlıklı olarak verimliliği artırıcı araçlara kaydırılmasıyla sosyal ve ekonomik faydası daha yüksek hale gelebilir.

● Çok disiplinli inceleme ve çözüm gerekiyor

Nüfus ve gelir artışı baskısının yanı sıra hem artan hem de değişen gıda talebi iklim değişikliği, çevresel duyarlılık ve bilişim sektöründeki hızlı gelişmeler sonucunda tarım sektörünün gıda sistemindeki rolü daha karmaşık hal alıyor. Bu yüzden destek mekanizmaları ve düzenlemeler tasarlanırken çok disiplinli incelemelerle çözüm bulmak zorunlu oluyor.

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI SİMONE KASLOWSKİ: TARIM VE GIDA OLMAZSA BİZ DE OLMAYIZ

Sürdürülebilir kalkınma amaçlarını gerçekleştirmek, tarım ve gıda sistemlerinin radikal dönüşümünü gerektiriyor. Bu da daha etkin üretim, sulama, lojistik, perakende ve tüketici politikalarına ihtiyacımız var demek. Sektörde öngörülebilirliğin artırılması için düzenleyici kurulların rolleri, gıda enflasyonu, örgütlülük, lisanslı depoculuk, dış ticaret düzenlemeleri diğer iyileştirmesi gereken alanlar. Yatırımın artırılması ve altyapının geliştirilmesi bağlamında güçlü finansman mekanizmaları, Ar-Ge ve inovasyon odaklı destekler faydalı olacaktır. Tarımsal üreticilerin, kapasitelerinin güçlendirilmesine yönelik politikaları ise tüm değer zincirinin en önemli halkalarından biri olarak görüyoruz. Raporumuzun vizyonu, ülke politikalarında stratejik olarak konumlandırılmış tarım ve gıda sektörü. Bu kapsamda hem üreticinin hem de tüketicinin kazanmasını sağlayacak; sektörün yarattığı katma değerin artırılmasına katkı yapacak politika önerilerini önceliklendirdik. Tarım ve Orman Şura’sının çıktılarına da katkı yapacağına inandığımız bu önerilerimiz üzerinde tüm paydaşlarımızla iş birliği içinde olacağız. Mottomuz belli... Tarım ve gıda olmazsa biz de olamayız.

TEKFEN HOLDİNG YÖNETİM KURULU ÜYESİ ALİ NİHAT GÖKYİĞİT: DOĞA İLE BARIŞMAYA MECBURUZ

İnsan ile doğa arasında tehlikeli çatışmanın işaretleri görülmeye başladı. Bu çatışmanın galibi mutlaka doğa olacak. Doğa onu yaşatan ekosisteme zarar vermeye devam eden insanoğlu dâhil her canlıyı yok olmaya mahkûm edebilir. Başta tarım, bütün faaliyetlerimizde ekolojiyi merkeze alıp doğayla barışmaya mecburuz. Dünya tarımsal üretimde bazı ürünlerimiz biyolojik zenginliğimiz sayesinde birinci, ikinci üçüncü sıralarda yer alıyor. Ülkemizin en önemli bu doğal varlığını yani biyolojik zenginliği koruyarak ve kullanarak tarımda sıçrama yapabiliriz. Tarımın yukarı Mezopotamya topraklarında başladığını unutmayalım. Bu bölge, buğdayın ataları ve yabani akrabaları için habitat oldu.

TÜSİAD YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN: TARIMA SANAYİLEŞME KADAR ÖNEM VERİLMELİ

Tarımı hem bugünün hem de geleceğin sektörü olarak gördüğümü her fırsatta vurguluyorum. Gelecek nesillerimiz için kuşaklar boyunca bereketli topraklarımızın bize sunduğu miras olan tarım sektörünü geleceğe taşımakla yükümlüyüz. Türkiye’nin sürdürülebilir bir gıda güvenliği ve güvenilirliği sistemine ihtiyacı var. Tarıma, sanayileşme kadar önem vermek, yatırım yapmak durumundayız. Doğru modeller üzerinde çalışmalar yapılır ve doğru teşvik modelleri kurgulanırsa, tarım sektörü ülkemizin geleceğinde çok önemli bir rol oynayacak. Zincirin farklı katmanlarında var olan bu sorunların üstesinden gelmek için de tarım politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasına yine bütüncül bakmak, her bir katmanı dikkate almak, çok önemli.

TFI-TAB GIDA YATIRIMLARI YÖNETİM KURULU ÜYESİ MELİH ARAZ: STRATEJİK SEKTÖR OLARAK ÖNCELİKLENDİRİLMELİ

Tarımda bir sahiplenme olması gerektiğini düşünüyorum. 20 senede 2000’li yılların başında tarımsal üretim GSYH’nin yüzde 30’u civarındaydı. Bugün yüzde 6’nın altında. 44 milyar dolarlık değere ulaştı. GSYH’de yüzde 5.8’lik paya sahip. Son 20 senedir, tarımsal büyüme 2.6. Yıllık GSYH büyümesinin yarısı kadar. Burada şu anda 5 milyona yakın insan istihdam ediliyor. Tarım Bakanlığı destek veriyor yarısı teşviklere gidiyor. Tarımsal kredilerde 107 milyar TL civarında bu da toplam kredilerin yüzde 4.5’ine denk geliyor. Tahsili geçmiş alacakları yüzde 4 civarında. Bazı bankalar tarıma özen gösteriyor ama rakamlar etkileyici değil. Dış ticarette 22 milyar dolarlık bir rakam söz konusu. İhracatın yüzde 12’si tarımdan geliyor. Bugün çok önemli bir rapor açıklanıyor ama peki şimdi ne olacak?

YAŞAR HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKAN VEKİLİ İDİL YİĞİTBAŞI: SÜT ENDÜSTRİSİNDE AB’NİN GERİSİNDEYİZ

Türkiye’de sütçülükte özel sektörün sanayi geçmişi 47 yıl. Bu zaman zarfında süt üretiminde oldukça iyi gelişmeler oldu. Ama iklim değişikliğinin etkisinden önce süt verimliliğimizde AB’nin oldukça gerisindeyiz. İklim değişikliği yeni zorluklar getirecek. Hayvanların yem ihtiyacı yüzde 70 civarında. Sütün maliyetinin yüzde 70’i yemden geliyor. Bu açıdan tarıma bağımlı bir sektör. Türkiye’nin toplam üretiminin yüzde 48’i sanayi tarafında işleniyor. Hollanda’da bu oran yüzde 99. Türkiye’de 1 milyona yakın süt üreticisi var. Lojistik maliyetleri yüksek. İklim değişikliğinin etkisi bunu daha da artıracak. Çünkü yağışlarda azalma olduğunda maliyetler ve hammadde fiyatları artacak. Yıllar itibariyle çok ekonomik şekilde sütçülük gelişti verim arttı. Buna rağmen 2017 yılında 16.7 milyon ton üretim varken Türkiye’nin ihracatı sadece 290 milyon dolar.

ANAKO YÖNETİM KURULU BAŞKANI METİN AKMAN: BEN MUTLU SONA İNANIYORUM

Güçlü tarım ülkelerine baktığınızda çiftçinin refahına odaklanıyor. Çiftçinin refahı artarsa, sanayicinin rekabet gücü artar. Devlet müdahalesi arttıkça çiftçinin refahı düşüyor. Teşvikler, düzenleyici kurumların piyasaya sürülmesi, kooperatiflerin siyasallaşması, fiyat belirleme mekanizmaları. Bunların hepsi devlet müdahalelerinin farklı şekilleri. Karmaşıklık artınca refah azalıyor. Devlet müdahalesi kesinlikle olmalı. Bunun dışındaki müdahalelerin hepsi çiftçi refahını düşürüyor. Çiftçi refahı artırmanın başka yolu dinamik etkinlik. Yani çiftçi dünyadaki diğer çiftçilerle rekabet edebilmek için araştıracak, yeni şeyler bulacak. Teknoloji inovasyon ve katma değerin yaratılması gereken en önemli alanlardan biri de biyoçeşitlilik. Türkiye’nin en zengin olduğu bu biyoçeşitlilikten nasıl yararlanabiliriz? Biyoteknoloji ile bunu kullanabilirsek Türkiye ile kimse rekabet edemez

TGDF YÖNETİM KURULU BAŞKAN VEKİLİ RİNT AKYÜZ: TARIMDA ENGELLERİN KALDIRILMASI ŞART

Tarımın düzgün işlemesi önündeki engellerin kaldırılması şart. Adil ticaretimiz yok. Devlet bir numaraya kayıtdışını koymak mecburiyetinde. Kayıtdışının yarattığı haksız rekabeti tahmin edemezsiniz. Bu hem vergi sorunlarından hem de adaletin sağlanması açısından çok önemli. Serbest ticaret, rekabet, piyasa diyoruz ama aslında bu piyasalar serbest değil. Adalet derken devletin özel sektör ile yaptığı rekabetten de bahsediyorum. Özel sektörde eğer bir gıda ürün üretiyorsanız ve ithalata bağlı bir ürününüz varsa siz bunu ithal ediyorsunuz vergisini ödüyorsunuz. Devlet aynı şeyi yaptığında gümrük vergisi ödemiyor. İyi de adil rekabet nerede? Devletin tarım sektörüne teşvik vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ama bu teşviğin fiyatla verilmesinin tarımı öldürdüğünü düşünüyorum. Tarımda sübvansiyon ve adaletin sağlanması da çok önemli. Serbest piyasanın tesis edilmesi lazım.

Ekonomi