Daha düşük bir büyüme Türkiye için daha hayırlı
İSO Başkanı Bahçıvan, enflasyonla mücadelede doğru yola girildiğini ifade ederek, “Bu tedavi böyle olur. Sabır gerek” dedi.
Merve YİĞİTCAN / İSTANBUL
Türkiye’nin enflasyonla mücadelesinin başında güvenilir bir model ve kadronun olduğuna inandığını belirten İSO Başkanı Bahçıvan, “Doğru bir
yola girdik ama zaman alacak. Sabır göstermemiz lazım ” dedi. Bahçıvan, daha düşük bir büyümenin Türkiye için daha hayırlı olacağına işaret etti.
“5 yılda yüzde 900 devalüasyon olmuş, hala çözümü dövizde arıyorsak ders almamışız demektir” diyen Bahçıvan, “Hadi 40 lira, 45 lira
yapalım! 30 lira bile seni kurtarmamış, 40 lira niye kurtarsın? Artık bunu aşmamız lazım. Her devalüasyon bize enflasyon getiriyor” diye konuştu.
“Enflasyonist bir büyüme yapısının nitelikli ve sürdürülebilir olamayacağının farkındayız. Büyüme pahasına enflasyon görüşü ülkemizin yararına değil, asla kabul etmemeliyiz. Eski dönemlerin ‘yap devalüasyonu, artır ihracatı’ zihniyetiyle yaşayan, finansal istikrardan uzaklaşıp devalüasyonlardan medet uman sanayici-ihracatçı olmak istemiyoruz. Bu açıklamaları, sanayimizin bugününden ziyade geleceği adına yapıyoruz.” Bu sözler İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın, 27 Ekim 2021’de meclis toplantısında yaptığı meşhur konuşmadan. Enflasyon konusunda o dönem ilk ve en sert uyarıyı yapan sanayici olarak dikkat çeken Bahçıvan, bazı kesimlerden tepki çekse de söylediklerinde haklı çıktı ve bu konuşmanın üzerinden neredeyse 3 yıl geçmesine rağmen Türkiye içine girdiği enflasyon girdabından hala kurtulamadı. Ancak Bahçıvan, o gün uygulanan ekonomi politikaları nedeniyle ne kadar karamsarsa, bugün enflasyonla yapılan mücadele konusunda o kadar inançlı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetiminde yürütülen dezenflasyon sürecinde, “Doktora güvenmeliyiz ve sabretmeliyiz” diyen Bahçıvan, “Enflasyonla mücadele olacaksa da bir bedel ödenecek. Büyümeden taviz vermeden enflasyonla mücadele söz konusu değil. Daha düşük bir büyüme Türkiye için daha hayırlı” diyerek tüm kesimlerin bu sürece sahip çıkması ve sabretmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
“70’Lİ, 80’Lİ YILLARIN ENFLASYONU DAHA AHLAKLIYDI”
İSO’nun Odakule’deki merkez binasında EKONOMİ Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, EKONOMİ Genel Koordinatörü Vahap Munyar ve EKONOMİ Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz’u misafir eden İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ekonomi gündemine ilişkin görüşlerini paylaştı. “Bu görüşmeyi Mart 2024 yerine Mart 2023’te yapıyor olsaydık, o zaman gelecek adına daha belirsiz, çekinceli ve karamsar bir boyutta sözlerime başlardım” diyen Bahçıvan, o dönemle kıyaslandığında bugün içinde bulunulan sürecin birçok yönden çok daha olumlu olduğunu dile getirdi. Dünya gerçekleriyle bağdaşmayan yanlışlar ekonomisi döneminden, daha rasyonel bir döneme geçildiğini ve bunun çok kıymetli olduğunu söyleyen Bahçıvan, bununla beraber bir önceki dönemin tahribatının çok büyük olduğuna işaret etti. “O kadar büyük bir hasar var ki” diyen Bahçıvan, ahlaki tahribatın ise çok daha ağır olduğuna dikkat çekerek, “70’li, 80’li yılların enflasyonu bugünkünden daha ahlaklı bir enflasyondu” yorumunu yaptı.
‘DAHA ESKİ DAHA MI DOĞRUYDU’ DERSEK, YAZIK EDERİZ
Tüm bunlara rağmen şu anda hastalığın teşhis ve tedavi sürecinde güvenilir bir modelin ve güvenilir bir kadronun olduğuna inandığını ifade eden Bahçıvan, “Doğru bir yola girdik ama zaman alacağı kesin. Dolayısıyla sabır göstermemiz lazım. Bu sabrı gösterirken de, kafamızda hala ‘Daha eski daha mı doğruydu’ dersek, çok yazık ederiz. Bir orta vadeli program (OVP) ve onun belli bir takvimi var. O takvim de bana göre fena işlemiyor” ifadelerini kullandı. Bir önceki dönem yaşanan zorlukların insanları belli konularda içinden çıkamadıkları farklı bir yöne savurduğunu, sanayiciler için de böyle bir durumun söz konusu olduğunu kaydeden Bahçıvan, “O savrulan yön bazı açılardan sanki doğruymuş gibi kabullenilmeye başlandı. İşte bizim o zamanki direncimiz de buydu. ‘Bunu benimsemeyin’ dedik. Daha 2021 yılında bunu mecliste yaptığım konuşmalarda söyledim. ‘Yap devalüasyonu, ver mutluluğu’ yaklaşımının sürdürülebilir olmayacağını söyledim. Şimdi bazı kesimlerde bu yaklaşımın sürekli olabileceğine dair bir algının oluşmuş olduğunu görüyoruz. Bugünkü itirazlar biraz bana onu gösteriyor. Yani şu anda bu tedavi sürecinin, bunun dışında bir başka metotla olabilmesi, ben biraz ekonomi biliyorsam, mümkün değil. Onun için son 3-4 yılın alışkanlıklarının biraz bozulmasından dolayı çatlak sesler çıkıyor. Ama bu tedavi böyle olur” ifadelerini kullandı.
DEVALÜASYON İSTERSEK ENFLASYONU ÇÖZEMEYİZ
İhracatçıların kurun seviyesine yönelik şikâyetlerini yönelttiğimiz Bahçıvan, “İhracatçılar da sabredecekler. Türkiye’nin şu anda dövize bağlı bir çözüm araması bizi iyice çözümsüzlüğe götürür. Son dört yıldır dövize bağlı çözümle gittik. Beş yılda yüzde 900 devalüasyon olmuş, dolar 4 liradan 30 liraya gelmiş ve biz hala daha çözümü dövizin yükselmesinde arıyorsak yakın tarihten fazla ders almamışızdır o zaman. Hadi 40 lira yapalım, 45 lira yapalım! Yapalım ama yapmış olduğun 30 lira bile seni kurtarmamış, 40 lira niye kurtarsın? O nedenle artık bunu aşmamız lazım. Türkiye’nin temel bir ekonomik gerçeği var; her devalüasyon bize enflasyon getiriyor. Devalüasyon istersek enflasyonu çözemeyiz. Artık gerçekçi olmamız lazım. İhracatçı için Eximbank kredilerinin açılması, oraya verilecek fon bizim için çok daha önemli ve çok şükür o konuyu da Türkiye’de ilk gündeme getiren biziz. Şu an Eximbank TL bazlı yüzde 35 ile kredi veriyor. Şimdi bu bir destek değil mi? İhracatçı bunu da kullansın, bunu da görsün” diye konuştu.
EKONOMİ YÖNETİMİNE GÜVENMEK ZORUNDAYIZ
Bakan Şimşek ve ekibine enflasyonla mücadelede tüm kesimlerin inanması gerektiğini vurgulayan Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bugün ‘Bu işi başaracağım’ diyen insana hâlâ inanmıyorsak kendimize kötülük yapıyoruz demektir. Şu anda Sayın Mehmet Şimşek uzun zamandan sonra bu işi çözmeye samimiyetle girmiş bir insan... Bir kere Bakan Şimşek’e destek vermeliyiz. Şu anda doktor o. Hem doktora destek verme hem de tedavi iste! Olabilir mi böyle bir şey? ‘Bu iş de olmaz’ ya da ‘Mehmet Şimşek de başaramaz’ diyenler oluyor. E nereye gidecek peki bu iş? Yani ben bunu anlamıyorum. Eğer giderlerse devreye alınacak B planı, bir önceki dönemin B planından daha beter olur. Dolayısıyla dezenflasyon sürecinde muhakkak destek vermek zorundayız. Ekonomi yönetimine güvenmek zorundayız.”
Bahçıvan OVP sürecinin, siyasi bir sıkıntı olmazsa doğru yürüyeceğine inandığını dile getirerek, “Ben daha düşük bir büyümenin Türkiye için daha sağlıklı ve hayırlı olacağını düşünüyorum” dedi. “Büyümeye çok fazla takılmamak lazım” diyen Bahçıvan, “Bizim asıl tarımı, insan kaynağını, sürdürülebilirliği, dijital dönüşümü, hukuku; bunları konuşmamız gerekiyor. Yapısal konuları çok daha fazla talep etmemiz gerekiyor; mücadeleyi, kavgayı orada yapmamız lazım” diye konuştu.
BATILI İK'CILARIN ‘AVLANDIĞI’ ÜLKE OLMAYA DOĞRU GİDİYORUZ
Erdal Bahçıvan’ın üzerinde titizlikle durduğu en temel konu Türkiye’nin insan kaynağı potansiyeli… Orta ve uzun vadede insan kaynakları ve istihdam konusunda Türkiye’nin sektör sektör projeksiyon hazırlaması gerektiğine işaret eden Bahçıvan, eğitim politikasının da bu projeksiyona göre yönetilmesi gerektiğini belirtti. “Biz hep Batı’nın, özellikle Avrupa’nın yaşlanan nüfusunu kendimiz adına bir şans olarak görüyorduk. Fakat şu anda Avrupa’nın yaşlanan nüfusu bizim için tehdit olmaya başladı. Batı ile nitelikli insanımız için rekabet halindeyiz. Yani artık nitelikli insanlarımızın ürettiği ürünü ihraç etmekten öte, biz doğrudan bu nitelikli insanlarımızı ihraç ediyoruz. Batı bizim için ciddi anlamda bir insan kaçırma tehdidi yaratıyor. Batılı İK şirketlerinin ‘avlandığı’ bir ülke olmaya doğru gidiyoruz” dedi.
YENİ NESLE KIZARAK BU İŞİ ÇÖZMEYE HAKKIMIZ YOK
Şu anda en önemli inovasyon alanının insan kaynakları departmanları olduğuna dikkat çeken Bahçıvan, şöyle konuştu: “Yeni nesil ne bekliyor, yeni nesli içeride tutmak için neler yapmak lazım? Sadece gidip de ilan sitesi üzerinden adam almakla, sadece maaş vermekle olmuyor. Bunlar ilkelleşen çözümler. Bu konu ciddi bir İK yönetimi stratejisi istiyor. Ama yani ne yazık ki bizim şirketlerimizin çoğu bu konunun daha çok uzağında. Biz sadece yeni nesle kızarak ve hiddetlenerek bu işi çözmeye çalışıyoruz. Hiçbir hakkımız yok. Yani onların ne beklediğini ve hayattan ne istediğini iyi anlayacak bir İK mantığına ihtiyacımız var... Nasıl ki evlatlarımızla kavga edemiyoruz, çalışanın da beklentilerini günün şartlarına ve günün yaşamına göre değerlendirmeliyiz. Yani şu anda çoğu sohbette duyuyorum, işe başlamak için temel şart 3 gün ofis, 2 gün home office… Ben de bazen bozuluyorum ama bunu kızarak çözemeyiz. Yani bu bir gerekse, artık bunu kabullenmek lazım.”
ET FİYATINI ‘MERAYLA’, SEBZE-MEYVE FİYATINI ‘GEMİ’ İLE ÇÖZEBİLİRİZ
Şu anda enflasyonun en önemli bölümünü gıda fi yatlarının oluşturduğunu söyleyen Erdal Bahçıvan, yaş meyve sebzede ‘gemi’, ette ise ‘mera’ atılımı ile gıda fi yatlarındaki sorunun çözülebileceğini vurguladı. Ette en büyük sorununun yem olduğunu, ancak meraların kullanılmadığını aktaran Bahçıvan, “Sadece Hayrabolu’nun meraları bile sorunun önemli kısmını çözer. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında meralar niçin kullanılmış? Küçükbaş için yani hayvansal proteine katkı sağlamak için. Bugünkü hayvansal protein artık koyun değil, büyükbaş… Şimdi büyükbaşın yemine ihtiyaç var. Bu yem için de mera artık büyükbaşa açılsın. Meraları da büyükbaşın tüketebileceği yeme dönüştürürsek, yem ithalatına ihtiyacımız kalmaz. Türkiye’nin geçen yılki yem ithalatı 6 - 7 milyar dolardı. Ette 1 milyar dolar ithalatımız var ama oradaki meralar bomboş” diye konuştu. Yaş meyve sebzedeki enflasyonu doğuran nedenlerin en önemli kısmının da lojistik olduğunu dile getiren Bahçıvan, “Oysa iki-üç tane gemiyle çözülebilir. Panama’dan Kosta Rika’dan okyanusu dolaşıp Amsterdam’a muz gelirken, biz Ege’yi dolaştırıp meyveyi sebzeyi getirmiyoruz. Binlerce kamyonla bunu yapmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
HİZMET SEKTÖRÜ İSTİHDAMDA SANAYİYE RAKİP
Sanayi sektöründeki istihdam sorununda hizmetler sektörünün etkilerini değerlendiren Bahçıvan, “Eskiden bir insan işe başlayacaksa sanayide başlıyordu. Ya kaportacı oluyordu, ya mandırada usta, ya tekstilci çırağı... Başka iş alanı yoktu. Ama şu anda hizmet sektörü o kadar derin bir iş alanı doğuruyor ki, hizmet sektöründe çalışanlar fabrika ortamında, bir kaportacıda, bir mandırada, bir matbaada, bir tekstil atölyesinde çalışandan daha mutlu hissediyor kendini. Beğenelim, beğenmeyelim, Türkiye’nin artık böyle bir gerçeği var. Sanayici olarak bunu söylemek çok kolay değil ama hizmet sektöründen doğan istihdam talebinin sanayiye karşı ciddi bir alternatif olduğunu kabul etmemiz lazım. Ya çok yüksek maddi imkanlar vereceksin, ya da bununla rekabet edemiyorsan da işte o zaman oturup düşüneceksin” diye konuştu.
BAHÇIVAN’DAN NOTLAR...
* Konkordatolarda görülen artış şu anda normal ama inşallah 2018-2019 yıllarına yaklaşmaz. Keşke olmasa ama enflasyonla mücadele olacaksa da bir bedel ödenecek.
* Büyümeden taviz vermeden enflasyonla mücadele söz konusu değil. Kamunun da sabırlı olması lazım.
* Ben işe giderken hala kravat takıyorum, ama oğlum tişört giyiyor, ‘Bunlara takılmayalım baba’ diyor. İK inovasyonu bence en önemli inovasyon.
* Bazı sektörlerde istihdam açığını kapatmak adına yabancı iş gücüne yönelik bir politika geliştirmeliyiz. İhtiyacımız IT’ci ise o zaman Somali’den, Kenya’dan kaliteli gençleri getirip üniversitelerimizde yetiştirmeliyiz. Öyle akıllı çocuk getirmeliyiz ki o Türkiye’nin IT’cisi olmalı, atölyede çalışacak amele değil.
* ‘Kendimize yeteriz’ söylemi maalesef olmadı. Kendimize yetemediğimizi gördük. Bizim mutlaka Türkiye’ye sermaye çekmemiz lazım. Tasarruf açığı olan bir ülkeyiz. Ortalama süresi 45 gün olan mevduatla ülkeyi döndüremeyiz.
* Sanayicinin yatırım iştahı biraz durmuş vaziyette. Ama gereken yerlere gereğinden fazla yapılan yatırımın durmasında da fayda var. Ambalajı dahi açılmayan birçok makine olduğunu duyunca insan üzülüyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK BAKANLIĞINA İHTİYAÇ VAR
Türkiye’nin önündeki en temel konulardan birinin sürdürülebilirlik olduğuna işaret eden Bahçıvan, “Türkiye’nin bugünkü sürdürülebilir üretim anlayışıyla gelecekte globalde rekabet etmesi mümkün değil. Sürdürülebilirlik konusunu hala, mesaisinin çok önemli bölümü kentsel dönüşüm, deprem konutları, TOKİ, Emlak Konut olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın altında bir birim gibi görürsek bu iş yürümez. Yani bizim bir an evvel sürdürülebilirliğin ciddi bir konu olduğunu kabullenip bunu artık müstakil bir hüviyet içinde ilerletmemiz lazım. Yani 1980’li yıllarda müstakil Çevre Bakanlığı kurmuş olan bir Türkiye’nin 2024 dünyasında sürdürülebilirlik konusunu yönetecek müstakil bir bakanlığının olması gerekiyor. Bizim buralara odaklanmamız lazım" dedi.
ÇALIŞMA SÜRESİNİN KISALMASINA DEĞİL, ESNEK ÇALIŞMA REFORMUNA İHTİYAÇ VAR
“Bizi en çok yoran şey, aynı EYT’de de olduğu gibi, ülkenin gerçekleriyle maalesef örtüşmeden bir iki kişinin hızlı hareketleriyle yapılan işler... Şimdi mesai saatlerine yönelik bir çalışma konuşuluyor. Bizim daha güçlü esnek çalışma reformlarına ihtiyacımız varken sadece işi süre üzerinden yapmak doğru değil. Bizim az çalışmak değil, verimli çalışmak noktasında bir İK inovasyonuna ihtiyacımız var. Verimli, nitelikli, kaliteli çalışmayı nasıl motive edebiliriz, buna kafa yormalıyız. Ama biz hemen emekli edelim, az çalıştıralım, bunu konuşuyoruz. Oysa EYT başımıza gelen büyük bir beladır! Bizim böyle tepeden inme konuları artık hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Yoruyor bunlar. Belki de en büyük reform bu olur.”