Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'dan 'refah payı' ve 'en düşük emekli maaşı' açıklaması
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, memur ve emekli maaşlarına refah payı beklentisi ile ilgili konuştu, en düşük emekli maaşıyla ilgili çalışma yapılacağını açıkladı.
Sadi ÖZDEMİR
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “2024 için makroekonomik hedeflerimizi büyük ölçüde gerçekleştirdik. Tahminlerdeki değişiklikleri, yapıldığı zamanlardaki şartlara bağlamak lazım çünkü birkaç ayda bile olumlu ya da olumsuz yönde şartlar değişebilir, ana istikamet önemli” dedi. Yılmaz, milli gelirde Türkiye’nin AB ortalamasının yüzde 74,8’ine ulaştığını söyledi.
Türkiye’nin Orta Vadeli Program (OVP) kapsamındaki makroekonomik hedeflerini ve performansını ayrıntılı olarak anlatmak için basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, yeni asgari ücret rakamı ile memur ve emekliye refah payı verilip verilmeyeceğine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
"Bazen asgari ücretli çalışan sayısına ilişkin oranlar da tartışılıyor, bizim elimizde kayıtlı olan SGK’lı çalışanlar var, orada kayıtlı çalışanların yüzde 42’si asgari ücretli görünüyor o da 6.7 milyon kişi yapıyor. Yani şu anda kayıtlı asgari ücretli 6.7 milyon, toplam istihdamımız ise 32 milyon 970 bin. Asgari ücret meselesinde biraz bu sorunun da olduğunu biliyorum, yani asgari ücretli 6.7 milyon gözüküyor, ama muhtemelen bundan daha düşük gerçek anlamda, çünkü asgari ücret üzerinden prim ödeniyor malum, işte birtakım yükümlülükler getiriyor. O yüzden asgari ücretle gösterip, başka şekillerde ücret veren işletmeler olduğunu da biliyoruz, buna da eksik kayıtlılık diyoruz. Biz tabii kayıt dışılıkla da, eksik kayıtlılıkla da mücadele ediyoruz.
Asgari ücret 'bundan aşağı olmaz' dediğimiz bir ücret
Asgari ücretle ilgili söyleyeceğim ikinci husus şu: Altını hep çiziyoruz bu bir taban ücret, bunun üstü bir limit söz konusu değil veya ideal ücret veya olması gereken ücret şeklinde bir hadise değil. Bundan aşağı olmaz dediğimiz bir ücret dolayısıyla, birçok metropolde, belli sektörlerde, belli büyüklerdeki firmalarda zaten fiili ücretlerin daha yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada asıl problem asgari ücrette daha az gelişmiş bölgeler, küçük ölçekli işletmeler ve emek yoğun sektörler. Bunlar asıl bunun baskısını daha fazla hissediyorlar. Ama biz her zaman söylüyoruz, burada verimlilik çok önemli. Verimlilik arttıkça ülkenin toplam faktör verimliliği, işletmelerin de işletme bazında verimliliği arttıkça aslında daha yüksek ücretin de zemini oluşmuş oluyor.
Enflasyonun üstünde artış
2024 yılında bugün belli oldu yüzde yıllık enflasyon 44,4. Asgari ücret 49,1 arttırılmış, yani son 2 yılda yapılan artışlar oldukça önemli artışlar. O yıldaki enflasyonun üstünde artışlar. Bu yıl da yine yaptığımız artışın bu yıl gerçekleşecek enflasyonun üstünde kalacağını bekliyoruz. 2003-2024 döneminde yıllık ortalama büyümemiz 5,4 olmuş. Asgari ücretteki reel artışın yıllık büyümesi 5.6 olmuş, yani bu uzun dönemli baktığınızda da biz asgari ücreti büyümemizin üstünde artırmışız. Son dönemde önemli bir gelişme var 2022 yılında emeğin milli gelirden, katma değerden aldığı payı gayri safi katma değerden aldığı pay oldukça düşük seviyeye gelmişti 2022’de. Pandeminin de etkisiyle, başka faktörlerin de etkisiyle hakikaten çok düşük bir düzeydi. Nitekim TÜİK 2022 gelir dağılımı istatistiklerini yayınladığında bunu gördük. Gelir dağılımında ciddi bir olumsuz etkilenme olduğunu gördük 2022’de. Geçtiğimiz günlerde TÜİK 2023 gelir bazlı rakamları açıkladı, burada nispi olarak bir düzelme olduğunu görüyoruz gelir dağılımında. Ben ,2024 verilerinde de (2025’te çıkacak o rakam), yine bu iyileşme eğiliminin devam edeceğini düşünüyorum. 2024 yılı üçüncü çeyreğinde, serinin açıklandığı 1998’den beri en yüksek değer olan 37,6’ya ulaşmış durumdayız. Yani iş gücü ödemelerinin gayri safi katma değerdeki payı itibariyle 2024’ün üçüncü çeyreği tarihi yüksek seviyeyi görmüş durumdayız ve son bir yılda burada 6,1 puan bir artış var. Bu da bize önümüzdeki dönem gelir dağılımı açısından daha olumlu bir tablonun oluşacağını gösteriyor.
Asgari ücret seviyemiz gelişmekte olan ülkelerin üzerinde bir rakam
Net asgari ücretin yine dolar karşılığı çok tartışılıyor biliyorsunuz. Asgari ücret 2002’de 114 dolar, 2024 yılında ise 519 dolar idi, 2025’teki son güncel artışla 627 doların üzerine çıkmış durumda. Bu net maaşlarda birde işverene maliyeti açısından bakarsanız bu tabii çok daha yüksek rakamlarda. Şu anki asgari ücret seviyemiz Rusya, Romanya, Bulgaristan Meksika, Brezilya’nın, Güney Afrika’nın, Endonezya’nın, Çin, Mısır ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerinde bir rakam, bunu da ifade etmek isterim.
Enflasyonda ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz
Cumhurbaşkanımız "Enflasyonda ciddi bir sapma olursa yeniden elbette bunları değerlendiririz" dedi, biz ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz, politikalarımızı o çerçevede sürdürüyoruz. Önemli olan çünkü şudur buna yürekten inanıyoruz: Bugün yüksek bir maaş verirsiniz, yarın enflasyon bundan daha yüksek çıkarsa verdiğiniz maaşın hiçbir anlamı kalmaz. Önemli olan enflasyonu dizginleyip, düşürüp, somut, reel satın alma gücünde artış sağlamak. Bizim amacımız satın alma gücünde kalıcı artış sağlamak, amacımız bu. Dolayısıyla, bunu sağlamak için her türlü gayreti sarf edeceğiz. Bu süreçte istihdamı da desteklemeye devam edeceğiz.
Asgari ücret siyasi tartışma konusu olmamalı
Asgari ücret bu kadar siyasi tartışma konusu olmamalı. Siyasi olarak bu kadar tartışılmayacak bir mekanizma içinde farklı şekillerde yapılabilir mi? Elbette tartışılabilir, uzlaşılabilir.
Emeklilerle asgari ücret oranını mukayese doğru olmaz
Emeklilerle ilgili söyledikleriniz, asgari ücret oranıyla emekliye artış oranını mukayese doğru olmaz, çünkü birisi bir yıllık bir süreçle ilgili, perspektifle ilgili bir artış, diğeri 6 aylık, yani emekli ve memur artışı biliyorsunuz 6 aylık yapılıyor, temmuzda tekrar bu artışlar yenilenecek.
En düşük emekli maaşı için çalışma yapacağız
Burada asıl kural bazlı olmayan en düşük emekli aylığı. Bugün geldiğimiz noktada 12 bin 500 liraya çıkmış durumda kök ücretleri daha düşük olan oldukça önemli sayıda emeklimiz bundan istifade ediyor, kök ücretinden daha yüksek bir emekli ücreti almış oluyor, yani primiyle bağlantılı kök ücretinden daha yüksek bir emekli maaşı almış oluyor. Bunu kanunla ancak değiştirebiliyorsunuz, bu normal sistemden gelen bir şey olmadığı için, kanunla gelen bir yapı olduğu için ancak kanunla düzenlenerek yine sağlanabilir. Bu konuda bir çalışma yapacağız, yani burada diğer ücretler artarken asgariyi olduğu gibi tutmanın doğru olmadığını düşünüyoruz, bir çalışma yapacağız ve bir kanuni düzenleme muhtemelen gündeme gelecek. Tabi hükümetimiz bunu nihai karara Cumhurbaşkanımız tamamladıktan sonra grubumuzla kanun çalışmasını gündeme taşıyacağız. Ocak ayı içinde bu gerçekleşecektir diye düşünüyorum."
"2024 yılı için makroekonomik hedefleri büyük ölçüde gerçekleştirdik"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “2024 yılı için makroekonomik hedefleri büyük ölçüde gerçekleştirdik. Noktasal bazı aksamalar olur ama bu dünyanın her yerinde öyledir. Tabii ki ciddi sapma varsa tartışılır ama aslında yüzde 100 gerçekleşme daha tartışılır olmalı. Bu hedefler yönü gösterir. Önemli olan ana istikametin nereye gittiği. Bu açıdan bakınca program hedeflerimizin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Tahminlerdeki değişiklikleri, yapıldığı zamanlardaki şartlara bağlamak lazım çünkü birkaç ayda olumlu ya da olumsuz yönde şartlar değişebiliyor. Bir miktar değişimleri yadırgamamak gerekir” dedi.
Yılmaz, dezenflasyon sürecinin başladığı 2024 Haziran ayından beri yıllık enflasyon oranında 31,1 puanlık iyileşme görüldüğünü, istihdamdaki artışın da beklentilerin üzerinde olumlu gerçekleştiğini vurguladı. 2024 yılı için Türkiye’nin Toplam Gayrisafi Yurtiçi Hasılasının (Milli Gelir) 1,3 trilyon dolar beklediklerini, bu rakam ile kişi başına milli gelirin 15 bin 500 doları aşacağını ifade etti. 2023’te kişi başına düşen milli gelirin 13 bin 243 dolar olduğunu hatırlatan Yılmaz, şöyle konuştu:
"Milli gelirde AB ortalamasına çok yaklaştık"
“Nominal kişi başına milli gelirimiz ve ‘satın alma gücüne göre’ kişi başına milli gelirimiz, 2002 yılında 3 bin 608 ve 9 bin 279 dolardı. 2024’te 15 bin 500 ve 46 bin 511 dolar oluyor. 2003-2023 döneminde yıllık ortalama 5,4 büyüdük. Aynı dönemde, dünya ekonomisi yıllık yüzde 3,5 büyüdü. Türkiye, bu dönemde her yıl küresel büyümenin 1,9 puan üzerinde büyüdü. 2003’ü 100 alsak Türkiye, dünya ekonomisinden yüzde 46,5 daha fazla büyümüş oluyor. Pandemi döneminde bu farkı daha da açtık. 2002 yılında kişi başına düşen milli gelirde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ortalamasının yüzde 38,2’sindeydik. Şimdi yüzde 74,8’ine ulaşmış durumdayız. Bu da kalkınmada çok ciddi yol aldığımızı ve farkı kapattığımızı gösteriyor. Eğer AB üyesi bir ülke olsaydık AB fonlarından da yararlanmış bir ülke olarak milli gelirimizi çok daha fazla artırmış ve onların ortalamasını da yükseltmiş olurduk.
"2024 hedeflerinde performans iyi"
2024 yılında, istihdam artışımız hedeflerimizin üzerinde gerçekleşti. Uzun süredir tek hanelerde, yıllık yüzde 8,8 civarında ki biz OVP’de 9,3 öngörmüştük. Yıllık bazda 1 milyondan fazla yeni istihdam artışına ve 33 milyona yakın toplam istihdama ulaştık. 2024 yılında küresel yatırımcıların ülkemize bakışında da olumlu değişimler oldu. Kredi risk pirimi (CDS) düştü, kredi notlarımız ve ulusal döviz rezervlerimiz yükseldi. Fiyat istikrarını sağlamaya çalışırken elbette bazı zorluklar var ama enflasyonun düşmesi, orta vadede büyümeyi de gelir dağılımını da olumlu etkiliyor. Çünkü fiyat istikrarı sağlanırsa öngörülebilirlik artıyor, yatırım ortamına ve geleceğe güven pekişiyor. Dar ve sabit gelirliler için daha uygun bir ortam oluşuyor. Artık daha düşük bir enflasyon oranına doğru gidiyoruz. Geçen yıl konuştuğumuz kadar bu yıl enflasyonu konuşmayacağız.
"Deprem harcamaları olmasaydı…"
Deprem harcamalarına 2023 ve 2024 için 2,6 trilyon lira bütçe harcaması ayrılmıştı. Bu harcamalara rağmen 2023 yılı bütçe açığımızın milli gelirimize oranı yüzde 5,2 oldu. Biz, 6,5 tahmin etmiştik, daha iyi geldi. 2024’te 4,9’a geriledi. Bu yıl daha da iyi olacak, yüzde 3,1 bekliyoruz. 2023 ve 2024’te bütçe açığımızın çok önemli bir bölümünün deprem harcamalarından geldiğini gördük. Bütçe açığında Maastricht kriteri yüzde 3,3’tür ve biz bunu sağlıyoruz. Uzun dönem ortalamasında AB içinde en iyi performans gösteren ülkelerden biriyiz.
"Her türlü borçlulukta dünyadan daha iyiyiz"
AB tanımlı borç stokuna baktığımızda, pandemide bütün dünyada borçlanma hızlı arttı. Pandemi, vergi gelirlerini azalttı çünkü sosyal harcamalar arttı ve bütçeler bozuldu. Gelir azaldı, harcama arttı, kamu borçlanmaları yükseldi. Yüksek borçluluk oranı dünyanın en önemli derdi ama Türkiye olarak bu konuda çok iyi durumdayız. Maastricht kriterleri milli gelirin yüzde 60’ı kadar borçluluğu makul görür. Biz yüzde 25,6’dayız. Gelişen ülkelerin ortalaması yüzde 71, AB’nin yüzde 90, ABD’nin yüzde 100’den fazla. Özel sektörün ve hane halkının borçlarını da topladığımızda Türkiye yüzde 95’e ulaşıyor ve bu bakımdan da gelişen ülkeler yüzde 245, dünya geneli ise yüzde 326 seviyesinde.
"Kur hedefimiz yok, kurları piyasa belirler"
Kur politikamız serbest kur olarak devam edecek. Merkez Bankası, spekülatif ya da manüplatif bir hadise görmedikçe müdahale yapmıyor ama görürse kanun gereği müdahale etmesi görevidir. Bunun dışında kurları piyasadaki dövizin miktarı, az ve talep belirler. Bu rejim devam edecek. Biz kur hedefi koymuyoruz, varsayım yaparak, bazı değerler koyuyoruz. Bunlar hedef değil, bir kur hedefimiz söz konusu değil, bunu piyasaya bırakıyoruz.”
"Türkiye için de 2025 iyi olacak"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bankalardaki toplam mevduatta TL payının yüzde 59,4’e yükseldiğini, Kur Korumalı Mevduatlarda ciddi küçülme olduğunu ve döviz rezervlerimizin küresel standartlara uygun olarak yükseldiğini vurguladı.
Yılmaz, bütün bu gelişmelerin de desteği ile ülke risk priminin mayıs 2022’deki 896 seviyesinden şimdiki 250’ler seviyesine gerilediğini ifade etti. Türkiye’nin kredi notlarının da yükseldiğini hatırlatan Cevdet Yılmaz, 2025 yılında dış talepteki iyileşme emarelerinin de güçlendiğini belirterek şöyle konuştu:
“AB, ABD ve gelişen ülkelerin ekonomilerinde 2025-2027 döneminde düzelmeler olacak ki bu, ihracatımız için çok önemli. IMF’ye göre küresel ticaret hacmi de bu yıllar itibariyle yüzde 3,4 civarı artacak. Dünya genelinde faiz indirim döngüsü de devam edecek. ABD ve AB merkez bankaları indirimler yapacak. Küresel büyüme daha iyi olacak, emtia fiyatları ise düşecek. Bunların tamamı Türkiye ekonomisi ve ihracatı için olumlu beklentiler.”
"İstihdamını koruyana, çalışan başına 2.500 lira destek gelebilir"
Cevdet Yılmaz, asgari ücret tartışmalarıyla ilgili sorulara da şöyle yanıt verdi: “Ülkemizde asgari ücretle çalışan sayısı 6,7 milyon civarındadır. Toplam istihdamımız ise 33 milyona yakın. Ayrıca asgari ücretli görünen ama ‘ekstra ücretliler’ var ki dolayısıyla asgari ücretli oranı ülkemizde sanıldığı kadar yüksek değil. İstihdamla ilgili üzerinde çalıştığımız önemli bir konu var. İstihdamını koruyan işletmelere, çalışan başına 2 bin 500 liraya kadar katkı verebiliriz. Bunun detayları üzerinde çalışıyoruz. Çünkü işletmelerimizin istihdamını korumasını istiyoruz. Her sektörde değil, emek yoğun sektörlerde ve KOBİ ölçeklerindeki işletmelere dönük olacak.”
"Trump, Çin’i zorlarsa Türkiye nasıl etkilenir?"
ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın muhtemel ‘küresel icraatları’ ve bunların Türkiye ekonomisini nasıl etkileyeceğine dair bir soruyu da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Trump gelince söylediklerini ne kadar yapar ya da yapamaz; bu, belirsiz. Ancak Çin’e karşı bir pazarlığı var. Bu kapsamda ABD’nin Çin’e karşı gümrük duvarlarını artırması halinde Çin de ABD dışı pazarlara daha fazla ihracat yapma eğilimine girecektir. Biz, ABD pazarında belki rahatlarız ama diğer pazarlarda daha rekabetçi bir dönem olabilir. Bunları da dikkate alarak çalışıyoruz. Malum, dünyada eski küresel ticaret düzeninde değiliz. Liberal düzenden ziyade korumacılık artmış durumda biz de buna göre politikalarımızı geliştirebiliriz.”
"Suriye’deki gelişmeler bizi olumlu etkiler"
Suriye’de rejimin çökmesinden sonra yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Cevdet Yılmaz, şöyle konuştu:
“Her şeyden önce Suriye’deki gelişmeler bizi, geçmişten daha kötü etkilemez. Bir diktatörün olduğu, sürekli çatışmaların, kitlesel göçlerin yaşandığı bir dönemden geliyoruz. Bir halk devrimi var ve oradaki siyasi istikrarın sağlanması en acil konudur. İç kavgaların olmadığı, etnik ve dini grupları kapsayan yeni bir sistemin kurulması ve istikrarın sağlanması önemli. Böyle bir Suriye’de göç riski ve güvenlik sorunu azalır ki bu da birçok açıdan Türkiye’nin faydasına olur. Kısa vadeli bazı olumsuz etkileri de olabilir. Örneğin iş gücü gidebilir ya da burada iş kurmuş Suriyeliler dönebilir ama orta vadede Suriye yeniden imar edilecek. Tüm sektörler yeniden ayağa kalkacak ve en yakın komşu Türkiye bu sürece katkı sunacak. Bu noktada dış ticaretin de lojistiğin de çok olumlu etkileneceğini düşünüyorum. Ticaretin ve yatırımların artması Türkiye ekonomisine de olumlu katkılar sunar. Tabii ki bu yeni dönemde Suriye’nin yanında olacağız ve kurumsal konularda da tecrübelerimizi onlarla paylaşacağız. Dünyanın da Suriye’ye koyduğu eski yaptırımları kaldırması önemli. Uluslararası kurumlar ve dost ülkelerin finansal destek sunmaları da çok kıymetli.”
"Nüfus Politikaları Kurulu çalışmaya başladı"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile yeni bir ‘kurul’ kurduklarını söyledi.
Yılmaz, “Türkiye’nin nüfus artış hızı çok yavaşladı ve bu çok önemli bir probleme dönüşecek. Bu konuda yeni politikalar geliştirmek için Nüfus Politikaları Kurulu kuruldu ve çalışmalara başladı. Ülkemizde evlilik yaşı yükseldi. Erkeklerde 29. kadınlarda 26 oldu ve yaş ilerledikçe doğurganlık oa düşüyor. Neden evlenemiyor insanlar? Yeni mezun oluyor, ev kuramıyor, finansal sıkıntılar yaşıyor vs. Bu konuda teşvikler getireceğiz. Bir de sezeryan doğumlar var ki dünya ortalamasından çok yüksek. Bu da doğumları etkiliyor. Bir ülkede doğumların yüzde 50’si sezeryan ile oluyorsa bu tartışılmalı. Çalışma hayatı kurallarını özellikle kadınlar için daha uygun hale getireceğiz. Hem ev hem iş hayatını birlikte sürdürme sıkıntısı var ve bazı kolaylaştırmalar olabilir. Aslında kadınlarımız daha çok çocuk sahibi olmak istiyor ama şartlar el vermiyor. Bu ve benzer başlıkları inceliyoruz. Yeni eylem planı, yol haritası oluşturacağız. Türkiye yaşlanmadan orta üst gelire ulaştı. Genç nüfus çalışır, zenginleşir. Bir toplum hem yaşlı hem yoksulsa bu felakettir. Cumhurbaşkanımızın ‘en az üç çocuk’ sloganının ne kadar yerinde olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.”
"Sosyal konut seferberliği başlayacak"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, yüksek enflasyonla mücadele kapsamında gıda, konut ve enerji başlıklarında arz yönlü değişimlerin önemli olduğunu ve buralardaki arz iyileşmelerinin hem enflasyonu aşağı yönlü baskılayacağını hem de refahı yükselteceğini söyledi.
Yılmaz, “Mesela sulama projelerini tasarruf tedbirleri dışında tuttuk ve destekliyoruz. Gıdada lojistik de önemli, sebze meyvenin yüzde 30’u telef oluyorsa bunun enflasyonist etkisi olur. Üretim alanlarıyla pazarları birbirine bağlayan demiryolu hatlarına öncelik vereceğiz. Ulaştırma bakanlığımız bu perspektifle yatırımlarını yönetiyor. Cumhurbaşkanımızın yakın zamanda açıkladığı sosyal konut seferberliği de konut ve kiralarda arz tarafını artıracak. Deprem yükümüz azaldıkça bütün gücümüzle metropollerden başlayarak sosyal konut üretimimizi artıracağız. Yeni sosyal konutlar daha uygun ölçeklerde ama fonksiyonel olacak, kitlesel üretimi öngören bir hazırlık yapıyoruz. Bu, hem ev fiyatlarına hem kiralara etki edecek. Enerjide de daha fazla yenilenebilir enerjiye destek vereceğiz” dedi.
"Türkiye terörsüz hızlı kalkınır... Demokrasisi daha hızlı gelişir"
'Sıfır terör' hedefiyle başlayan yeni siyasi çabaları da değerlendiren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bu konudaki görüşlerini şöyle özetledi:
“Terörde insanlar ölüyor ve onun maliyeti asla ölçülemez. Ancak ekonomik maliyetleri ikiye ayırabiliriz. Birincisi; terörün doğrudan maliyeti ki fiziki olarak saldırdığı şeylerin değeriyle ilgilidir. İkincisi ise alternatif maliyettir ki o da ‘terör var’ diye yapılamayan işlerin maliyetidir. Mesela yaylalara hayvan götürememek ve hayvancılık küçülmesi, turizmin gelişememesi, terörün olduğu yerlere üretim yatırımlarının yapılmaması ve esas maliyetler de buradadır. Doğu ve Güneydoğu’dan birçok iş adamımız bile başka yörelere gidip yatırım yaptılar. Terörün bitmesinde de en büyük fayda bu alternatif maliyetlerin ortadan kalkmasıdır. Terörsüz bölgelerde ne görüyoruz? Petrol görüyoruz, dolu oteller görüyoruz, hayvancılığın canlanmasını görüyoruz. Mesela Bingöl’de Sütaş yatırımı görüyoruz. Biz teröre karşı büyük başarı elde ettik. Sayın Bahçeli her zaman ‘önce milletim, devletim, partim, sonra ben’ diyebilen bir siyasetçimiz. Uzun vadeli düşünen bir devlet insanıdır. Hedefi de terörsüz Türkiye ve bölgemizdeki emperyal gelişmelerin getirdiği riskleri görerek iç cepheyi güçlendirmek. Terörsüz Türkiye olarak yola devam etmemizdir. Bunun ana eksenini de Cumhurbaşkanımız daha önce koymuş ve ‘Türkiye Yüzyılı, huzurun ve kardeşliğin yüzyılı olacak’ demişti. Terörün gölgesinde olmayan bir siyaset istiyoruz ki terör, demokrasinin de kalkınmanın da düşmanıdır. Terörsüz Türkiye, daha hızlı kalkınır ve demokratik standartlarını daha hızlı geliştirir.”
DPT yeniden kurulur mu?
Cevdet Yılmaz, eski Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) yeniden kurulma ihtimalinin sorulması üzerine şöyle konuştu:
“DPT, 18 yılımı geçirdiğim kurumdur, ayrıca 7 yıl da sorumlu bakan oldum, dolayısıyla 25 sene. Çok önemli bir kuruluştu. Bu, 2011’de Kalkınma Bakanlığı'na dönüştürülmüştü Yeni sistemle birlikte de Strateji Bütçe Başkanlığı’na dönüştü. Bölgesel boyutu Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na gitti, kalkınma ajansları ve bölge kalkınma idareleri. Makro ve sektörel birimler ise Strateji ve Bütçe Başkanlığında kaldı. Maliye Bakanlığı'ndaki Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, Maliye’den alınıp buraya entegre edildi. Dolayısıyla hem strateji yapan hem de elinde yatırım bütçesi, genel bütçe olan bir kuruma dönüştü ve doğrudan Cumhurbaşkanımıza bağlandı. Dolayısıyla şu anda aslında çok güçlü bir yapı, belki kamuoyunda yeterince reklamı yok veya tanıtılmıyor ama Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın geçmişte bütçe kısmının sadece yatırımı vardı DPT’de. Şimdi yatırım, cari hepsi orada. Stratejileri, 5 yıllık kalkınma planlarını hazırlıyor, uzun vadeli strateji dokümanları hazırlıyor. Strateji ve Bütçe Başkanlığımız şu anda bu eskiden gelen kültürü orada devam ettiriyor ve oradaki çalışanların birçoğu da eski DPT’den gelen kadrolar ve maliyenin bütçe biriminden. Başkanlık ifadesi de geçmişteki müsteşarlıklara denk geliyor. MİT Müsteşarlığı vardı, şimdi MİT Başkanlığı oldu. Strateji ve Bütçe Başkanlığı eski sistemdeki müsteşarlığa denk gelen bir birim ve yetkin bir kuruluşumuz.”