Avi Alkaş: Mutlu mekanlar kurgulamaya çalışıyorum

Patronunun, “Sen bunları yapsan da yapmasan da bizim işimiz yürüyor” yaklaşımı ile işinden ayrılan Avi Alkaş, “Orada kalmış olsaydım belki çok daha fazla para kazanmış bir iplik tüccarı olabilirdim ama bugün eriştiğim tatmine varamazdım.” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Avi Alkaş: Mutlu mekanlar kurgulamaya çalışıyorum

Boğaziçi’nde Ekonomi 101 dersi aldığı yıllarda Mahmutpaşa’da iplik tüccarının yanında çetele tutarken patronunun “Sen bunları yapsan da yapmasan da bizim işimiz yürüyor” yaklaşımı ile işinden ayrılan Avi Alkaş, bir anlamda hayatının da yönünü değiştiriyor. “Orada kalmış olsaydım belki çok daha fazla para kazanmış bir iplik tüccarı olabilirdim ama bugün eriştiğim tatmine varamazdım” diyen Alkaş, kendini Akmerkez’de bulunca bambaşka bir ufka yelken açıyor. Yaptığı işi de “İnsanlar için insanlarla çalışarak mutlu mekanlar kurgulamaya çalışıyorum.” diye tanımlıyor.

● Avi Alkaş’ı tanıyabilir miyiz? Bursalı bir babadan, Tekirdağ Çorlulu bir anadan Anadolu-Trakya ve dolayısıyla Asya-Avrupa melezi olarak doğmuş bir İstanbul çocuğuyum. Dar çevreli ve kıt imkanlı bir aileden, becerebildiğim kadarıyla bir dünya vatandaşı olmaya çalışan ve hatta kendi mesleki çevremde özellikle uluslararası arenada Mr. Turkey olarak adlandırılan birisiyim. Bir dini azınlık okulundaki ilk ve ortaöğretimin ardından Robert Koleji, sonrasında da Boğaziçi Üniversitesinde eğitim aldım. Yerel bir öğrenciyken Türkiye’de şükürler olsun kendi mesleki sahamda uluslararası bir eğitmen olmaya ve halen bir öğrenen olmaya ve becerebilirsem suyu içilir, yararlı bir göl olmaya çalışıyorum.

İnsanlar için insanlarla çalışarak mutlu mekanlar kurgulamaya çalışıyorum. Bu mutlu mekanlarda mutlu zamanlar geçirebilirse insanlar, ‘an’ı daha anlamlı kılabilir diye düşünüyorum.

KAYINPEDERİMİN DEYİŞİYLE LAF SATIYORUM

Peki, iş hayatınız nasıl başladı?

13 yaşımda para kazanmaya başladım. Ailemin imkanlarının kısıtlı olması nedeniyle ortaokul yıllarımdan itibaren özel dersler vererek kendime cep harçlığı çıkardım. 70’li yılların sonunda Boğaziçi’nde okurken boykotlar, işgaller sebebiyle okula gidemediğimiz için Mahmutpaşa Kürkçü Han’da bir iplik firmasında yardımcı eleman olarak çalışmaya başladım. O sayede insanlarla çalışmayı, insan çalıştırabilmeyi ve Mahmutpaşa civarındaki feodal düzende ticaret yapma şekillerini öğrendim, birçok gerçeğe gözümün açılmasını sağladı orası. Dolayısıyla Boğaziçi diplomasının yanı sıra hayat üniversitesi diplomam da var.Üniversiteden sonra 8 sene elektronik terazi satan Türk-Japon ortaklı bir şirkette çalıştım. 93 yılında da birdenbire kendimi Türkiye’nin beşinci alışveriş merkezi Akmerkez’de bulunca bambaşka bir ufk a yelken açmış oldum.Beni orada işe alan rahmetli Ali Dinçkök’tü. O zaman rahmetli Viktor Goldştayn “Arkadaş sen bu işe bulaş, ellili yaşlarında bu işin danışmanlığını yaparsın” diye telkinde bulunmuştu. Ben 50’li yaşları beklemeden 40’lı yaşlarımda danışmanlığa geçtim. İki sene Akmerkez’den sonra iki sene Bayraktar Grubuyla Carousel alışveriş merkezine, akabinde de Türkiye’nin ilk outlet center’ı olan İzmit Outlet Center’ı açtıktan sonra o gün bugündür alışveriş merkezi işindeyim.

Kayınpederimin deyişiyle laf satıyorum çünkü o beni hep konuşur görmüştü. Ben de kendime şöyle bir söylem edindim: Bana 5 kuruş verirseniz konuşmaya başlarım, 10 kuruş verseniz susturamazsınız.Çalışma arkadaşlarımla oluşturduğumuz Alkaş Danışmanlık’ı 2007 senesinde dünyanın en büyük gayrimenkul hizmeti şirketlerinden biri olan JLL’ye sattık. 2020 sonuna kadar ülke başkanlığını yürüttüm. 2 sene evvel emekliliğimi istemiştim. Beni emekli etmemişlerdi. Bu sefer Türkiye’den emekli oldum fakat bölgesel görev aldım. JLL İsrail’in 2 seneliğine ülke başkanlığını yaparken kabuğuma sığamadım. Mekân işini sevdiğimizden, alışveriş merkezlerindeki daralmadan dolayı hancılığa atladım. Nurus ile birlikte Han Spaces adını verdiğimiz paylaşımlı ofis işine girdik.

● İş hayatınızın başında aldığınız bir dersi anlatabilir misiniz?

Mahmutpaşa’dan kaçmama neden olan olayı anlatmak isterim. Çok sevdiğim Allah rahmet eylesin Mösyö Mois adında bir patronumuz vardı. Herkes ona çorbacı derdi. Çorbacı Mösyö Mois. Ben üniversite bire gidiyordum ve benim üniversite birdeki halim bile o iş yerindeki en yüksek tahsil düzeyini ifade ediyordu. Benim işim Mösyö Mois’e telefon bağlamak için iki elimde iki ahize hat gelmesini beklemekti. FACIT ile senetleri toplar, hesaplar yapardım. Bizim ipliğini alıp sattığımız Bursa’nın meşhur iplik fabrikası Bisaş’ın yurt dışı telekslerini hazırlardım. Kendimce şirkete birtakım yenilikler getirmiş, tablolar yapmaya başlamıştım. Müşterilere ne kadar mal verdik, ne kadarı tahsilata döndü, riskimiz ne kadar gibisinden. Yükselen-düşen oklarla, kırmızı mavi renklerle grafikler hazırlıyordum. Boğaziçi’nde Demir Demirgil’den Ekonomi 101 dersi alıyordum. Mahmutp aşa’ya gelince de çetele tutuyordum. İrsaliyeler gelirdi kareli kağıtlarda. İrsaliye toplama işinde çok hızlanmıştım. Ben bunları yaparken bir gün patron “Evladım” dedi, “Ne güzel işler yapıyorsun, sağ olasın var olasın ama sen bunları yapsan da yapmasan da bizim işimiz yürüyor. Yoruluyorsun diye üzülüyorum.” Bu yaklaşım beni tabii çok soğuttu. Bunun üzerine oradan ayrılmaya karar verdim. Orada kalmış olsaydım belki çok daha fazla para kazanmış bir iplik tüccarı olabilirdim ama bugün eriştiğim tatmine varamazdım.

“SEN OLMUŞSUN, KUR KENDİ ŞİRKETİNİ”

● Yaşadığınız kırılma anlarından birini dinleyebilir miyiz?

Bayraktar’da çalıştığım dönemde sağdan soldan teklifl er gelmeye başlamıştı. Cem Boyner sınıf arkadaşımdı. Boyner grubunun bütün gayrimenkul işlerini üstlenmem için teklifte bulundu. Cem ile bordro yerine fatura ilişkisi içinde olduk ve Alkaş Danışmanlığı kurduğumuz zaman ilk müşterim Boyner oldu. Bayraktar’dan ayrılmaya karar verdiğimde (hala yönetim kurulu üyesiyim, Bayraktar Ailesi bugüne kadar yanında çalıştığım en iyi patronlarım) ilişki zenginliğinden İshak Alaton’a gitmiştim. İshak Bey’e durumu anlattım. Beni dinledi. Ortaköy’deki Şifa Yurdu’nun üstündeki balkonunda sohbet ediyoruz. Bana baktı baktı, “Yürü” dedi, “Sen olmuşsun. Kur kendi şirketini, ben sana sadece Alarko’dan 1 milyon dolar kazandıracağım.” Onun arkasından cenazesinde veda konuşmasında şunları söyledim: “Sevgili İshak Alaton, bana bir dolar bile kazandırmadınız ama bana o gün verdiğiniz cesaret milyarlar değerindeydi. Dolayısıyla size şükran borçluyum.”

“ÇOK TEMEL ATTIM AMA İLK DEFA ÇATI ÇATIYORUM”

● Alışveriş merkezlerine dair enteresan bir anınızı paylaşabilir misiniz?

Hüseyin Bayraktar sağ olsun çok tez canlı ve dirayetli bir iş insanı. İzmit Outlet Center’ı tamamen dolgu bir alan üzerinde Yahyakaptan hafriyatlarının döküldüğü yerde 630 kazık çakarak gerçekleştirdik. Temel atma töreni yapacağız. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel temel atma törenine gelecek ama bir türlü tarih alamıyoruz. Tarih gelecek tarih gidecek derken biz arada bastık gaza yürüyoruz. İnşaata bir hedef koymuştuk, belli bir açılış tarihini yakalamak istiyorduk. Sonunda Demirel’den gün geldi. Kocaeli’nde birtakım barajlarla aynı gün bize de temel atma törenine gelecekti. Ama biz arada direkleri dikmeye başlamıştık. Dedik ki komik olacak dikilmiş direkler varken temel atmak. Aklıma şöyle bir parlak fikir geldi. Tarihteki herhalde ilk çatı çatma törenini biz yaptık. Direklerin üstüne çelik konstrüksiyon geldiği zaman kaplama çatı koyacağız. Çünkü bir tür baraka üstü formattır bizim İzmit Outlet Center. Hangarlardan oluşan bir alışveriş merkezi formatıydı. Cumhurbaşkanı rahmetli Demirel, “Hüseyin Bey,” dedi, “Ben temel atmaya çok gittim, bunu ilk defa görüyorum. Hadi bakalım, bismillah, çatıyı çatalım.” Tam düğmeye basacak, bir tabanca sesi. Bir kurşunla 2 yaralı. Seken kurşunla koruma müdürü Şükrü Bey ile Milliyet’ten bir gazeteci yaralandı. “Demirel’e suikast teşebbüsü.” İzmit Outlet Center’daki temel atma yerine çatı çatma törenimiz CNN International’a bile haber oldu. İstesek böyle bir duyuru yapamazdık. Bütün dünya bizim İzmit’te outlet center yaptığımızı duymuş oldu.

Oğlumun adını yaşatabilmek için eğitim merkezi kurdum

Benden sonraki kuşaklara belirli aktarımları sağlayabilen, suyu içilir tatlı bir göl olabilmek adına yeni gençler yetiştirmeyi hedefl iyorum. Kimsenin yaşamasını dilemediğim, evlat acısını tatmış bir baba olarak oğlumun adını yaşatabilmek için Alp Alkaş Perakende Gayrimenkul Merkezi’ni kurdum, Hüsnü Özyeğin’in de destekleri sayesinde. 8 senedir eğitim programını devam ettiriyoruz. Oğlum vefat ettiğinde cenazeye çelenk gönderilmemesi, eğitim için bağışta bulunulması ricasında bulunmuştum ilanımızda. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği’ndeki gösterdiğimiz hesaba bağış yağdı. Sevgili Hüsnü Özyeğin o bağışı ikiledi. Biz de aile olarak aynı misli ile iştirak ettik ve bugün kâr amacı gütmeyen bir eğitim faaliyeti olarak her yıl 30 öğrenci aldığımız bu etkinliğimizi sürdürebiliyoruz. Bunu inşallah bir dünya merkezi haline getirip vakıfl aştırabilirsem o zaman benden sonra da oğlumun adı ölümsüzlüğe gidebilir.

Avi… Yani “Alış veriş işleri”

● İş, sanat, basın dünyasından birçok dostunuz var. Unutamadığınız bir anınızı dinleyebilir miyiz?

Hıncal Uluç ile bir kavga sonucu tanışmıştık. O zamanlar silahlı saldırıya uğramıştı, tekerlekli sandalyedeydi. Akmerkez’e sinemaya gelmiş. Alışveriş merkezi 22’de kapanıyor, onun geldiği seans 24. Bizim arkadaşlar da onu çöp asansöründen çıkarmışlar. Ertesi gün bizimle ilgili zehir zemberek bir yazı yazmıştı. Hıncal Bey Akmerkez’i Akbank’ın dolayısıyla Sabancıların zannediyormuş, halbuki Akkök grubunundu. Fakat sonra dostluğumuz çok pekişti. İkimizin de Galatasaraylı olması sebebiyle evine davetler aldık, maç seanslarında gönüldaşlığımız oldu. Bir keresinde “Avi” dedi, “senin adın neden Avi?” “Neden Hıncal abi?” dedim. “Senin adın Avi değil mi?” dedi. -Avi aslında Avraham’ın kısaltması yani İbrahim’in İbo’su gibi. Babam dindarlığından dolayı Hazreti İbrahim’in Tevrat’taki adı olan Avraham isminin kısaltılmışını koymuş bana.- “Evet abi Avi,” dedim, “Avraham’ın kısaltması”. “Yok oğlum” dedi. “Avi: Alış veriş işleri...” dedi. Bizi ismimizle müsemma yaptı kendisi.

 

 

Ekonomi