Suriyeli insan hakları avukatı İbrahim el-Kasım: Esad rejimi "bile isteye" işkence yapıyordu
Suriyeli insan hakları avukatı İbrahim el-Kasım, devrik Beşşar Esed rejiminin işlediği suçları belgeleyen "Sezar" fotoğraflarının, çocuklara "bilerek ve isteyerek işkence yapıldığını" gösterdiğini bildirdi.
Suriye'de 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesi, rejimin işkence merkezleri olarak bilinen hapishanelerdeki sistematik insan hakları ihlallerini ve işkence sonucu ölen tutsakları gündeme getirdi.
Ülkede iç savaşın başlamasıyla gelişen olaylarda alıkonulanların tutulduğu bu cezaevlerinde, binlerce kişi rejim güçlerinin fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz kaldı.
Esad rejiminin mağdurlarından biri olan insan hakları avukatı İbrahim el-Kasım, kendisini Suriye'deki insan hakları ihlallerini belgelemeye adadığını söyledi.
Faillerin sorumlu tutulması için yasal dava süreçlerinin başlatılmasında aktif rol oynadığını belirten Kasım, rejim hapishanesinde yaşadıklarını ve kendisi gibi diğer tutsakların maruz kaldığı işkenceyi AA muhabirine anlattı.
"Ülke koca bir hapishaneye dönüştü"
Kasım, devrik rejimin sicilinin kabarık olduğunu, işlediği suçlar arasında "yargısız infaz, işkence, alıkoyma, zorla kaybetme, zorla yerinden etme, ayrım gözetmeksizin bombalama ve uluslararası yasalara göre yasaklanmış kimyasal silahların kullanımının" yer aldığını söyledi.
Esad rejiminin, cezaevlerinde alıkonulanların ailelerinden şantajla ve serbest bırakma vaatleri karşılığında yüksek miktarlarda para aldığını ifade eden Kasım, rejim güçlerinin, yerleşim bölgeleri ve altyapıda yıkıma neden olan varil bombaları da kullandığını belirtti.
Mesleği gereği, ABD'nin Irak'ı işgalinde işkence için kullandığı Ebu Gureyb Cezaevi ile Nazi Almanyası'nda yaşanan ihlaller üzerine çalıştığını anlatan Kasım, "Tecrübelerime göre, Esad ve rejimi tarafından işlenen suçlar, en korkunç ve dehşet verici olanlar arasında yer alıyor." dedi.
Kasım, Beşşar Esad'e, babası Hafız'dan "yolsuzluk, işkence ve halka boyun eğdirme" üzerine kurulu bir yönetim sisteminin miras kaldığını kaydetti.
Rejimin, cezaevlerinde alıkoyduğu kişileri fiziksel şiddete başvurarak sindirmeye çalıştığını belirten Kasım, "Suriye halkının yıldırma ve psikolojik işkence politikalarına maruz bırakılması tüm ülkeyi koca bir hapishaneye dönüştürdü." ifadesini kullandı.
Kasım, rejimin, otoritesini baskı ve korku yoluyla sağlamasının halk üzerindeki etkisine ilişkin, "Örneğin aileler, konuşmalarının dinlendiğine inandıkları için kendi evlerinde bile rejimi eleştiremiyordu. 'Dikkat edin, duvarların kulağı var.' sözü, rejimin güvenlik güçlerinin, Suriyelilerin hayatının her alanına nüfuz etmiş olmasını ve derin korkuyu simgeliyor." diye konuştu.
Alıkonulanlar, temel ihtiyaçlardan ve tıbbi bakımdan mahrumdu
Kasım, Esad rejiminin işlediği suçları belgelerken, rejim hapishanelerinden kurtulanların "karanlık, trajik ve hayal edilemez" şartlarda tutulduğunu belirlediklerini ifade etti.
Esad rejimi hapishanelerinde tutulduğu zamanki tecrübelerinden yola çıkarak, bu yerlerin insan onurunu güvence altına alan en temel standartlara sahip olmadığını söyleyen Kasım, aşırı kalabalık hücrelerde temiz havanın az olduğunu, nadiren yemek dağıtıldığında ise 2 kişi için bile yetersiz öğünlerin yüzlerce kişi arasında paylaşılması gerektiğini belirtti.
Kasım, tutsakların bazen yıllarca banyo yapma imkanı olmadığını belirterek, bu cezaevlerinde tutulanların, alıkonuldukları andan itibaren "dayak, elektrik şoku, yemek ve su gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılma" işkencelerine maruz kaldığını ifade etti.
Banyo ve tuvalet esnasında da işkencelere maruz kalan tutsakların ihtiyaç karşıladıkları yerlerin, bakteri ve hastalıkların ortaya çıkmasına yol açtığını kaydeden Kasım, "Devrik rejimin hapishanelerindeki koşulların dünyanın en kötüsü olmasa bile en kötüleri arasında olduğunu söyleyebilirim." dedi.
Kasım, yüzlerce tutsağın sadece birkaç kişi için tasarlanan alanlara tıkıştırıldığını, hücrelerdeki aşırı kalabalığın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırdığını da belirtti.
Gerekli tıbbi bakımın olmamasının durumu daha da kötüleştirdiğine işaret eden Kasım, tutsakların çoğunlukla işkence sonucu oluşan yaralarını veya yanıklarını tedavi edecek imkanlardan mahrum bırakıldığını kaydetti.
"Sezar fotoğraflarındaki cesetlerin üzerindeki izler, adli tıp raporlarıyla çelişiyordu"
Rejimin sonlanmasıyla, iç savaş boyunca askeri hastanelere getirilen cesetleri kayıt altına almakla sorumlu "Sezar" kod adlı eski rejim askerinin çektiği fotoğraflar tekrar gündeme geldi.
Fotoğrafların, rejim tarafından işkence ve insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğü belirlenen, yaşları 20 ile 40 arasında değişen yaklaşık 11 bin kişiye ait olduğu düşünülüyor.
"Sezar"ı ve "Sami" kod adlı yakın arkadaşını bizzat tanıdığını belirten Kasım, "Sezar, Suriye devrimi başladıktan sonra askeri hapishanelerde fotoğrafını çektiği cesetlerdeki zalim işkence izlerini fark etmeye başladı. Bu izler, resmi adli tıp raporlarında belirtilen inme, kalp krizi ve solunum hastalıkları gibi ölüm sebepleriyle çelişiyordu." ifadelerini kullandı.
Kasım, Sezar'ın bu durumdan rahatsız olduğunu ve Sami'ye durumdan söz ettiğini aktararak, ikilinin, bu fotoğrafları toplamaya karar verdiğini anlattı.
Sezar'ın topladığı fotoğrafları taşınabilir belleklerde kıyafetlerine saklayarak ülke dışına çıkarmayı başardığını belirten Kasım, bu fotoğrafları "kritik kanıtlar" olarak nitelendirdi. Kasım, "Suriye rejiminin güvenlik güçlerinin işlediği ciddi ihlalleri göstermek için bu fotoğrafları ilgili mahkemelere sunmalarını önerdim." dedi.
Almanya ve Fransa gibi ülkelerde bu fotoğrafların mahkemelerde kullanıldığını dile getiren Kasım, fotoğraflarla eski Suriye istihbarat yetkilisi Enver Raslan'ın davasında "başarıya ulaşıldığını" anımsattı.
"İşkence yapmak için işkence yapılıyordu"
Kasım, Sezar'ın fotoğraflarının, işkence yöntemlerini, kurbanların çeşitli yaşlarda olduğunu ortaya koyduğunu belirtti.
Başkent Şam dışında çeşitli kentlerden kurbanların fotoğraflandığını ifade eden Kasım, "Bu, devrik Esad rejimi güçlerinin kontrolündeki tüm bölgelerde işkence uygulandığını kanıtlıyor." değerlendirmesini yaptı.
Kasım, "Fotoğraflar, çocuklar ve yetişkinler dahil çeşitli yaş gruplarından kurbanlar olduğunu ve rejimin zalimliğinin ayrım gözetmediğini gösteriyor. Bu, özellikle rejime karşı faaliyetlerle bağlantısı bulunmayan ve gizleyecek bilgiye sahip olmayan çocuklara bilerek ve isteyerek işkence yapıldığını gösteriyor." dedi.
Öte yandan, Sezar'ın fotoğrafladığı binlerce kurban arasında çok az kadının bulunduğunu belirten Kasım, "Bu, erkeklerin kadınlardan çok hedef alındığını gösteriyordu ve bence bu durum, rejimin, ağırlıklı olarak erkekleri hedef alarak soykırım yapma niyetinin kanıtıdır." ifadelerini kullandı.
"Sezar fotoğrafları, gelecek nesillere Suriye halkının maruz kaldığı zalim suçları hatırlatacaktır"
Uluslararası toplumun devrik rejime ilişkin tutumunu eleştiren Kasım, "Uluslararası toplumun liderleri, rejim devrilene kadar kulaklarını ve gözlerini kapadı, Esad rejiminin Suriye'deki zalimliği konusunda sessiz kaldı." diye konuştu.
Sezar fotoğrafları paylaşıldığında kamuoyunun, "Holokost'tan daha kötü vahşetlere şahit oldukları için" şaşkınlığa uğradığını kaydeden Kasım, fotoğrafların, Esad rejimine, yetkililerine ve uluslararası müttefiklerine ekonomik yaptırımlar getirme konusunda rol oynadığını belirtti.
Kasım, "Bu fotoğrafların, rejim ve destekçilerinden hesap sorulması konusunda ilerleyen yıllarda önemli rol oynamaya devam edeceğine inanıyorum. Bunlar, dünya çapında gelecek nesillere Suriye halkının, bu rejimin elinde maruz kaldığı zalim suçların açık hatırlatıcısı olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"Rejimin devrilmesi, kanıt toplama sürecini kolaylaştıracaktır"
Suriye'de rejimin devrilmesinin ardından ortaya çıkan toplu mezarlar ve işkence merkezleri, tüm bu vahşetler dolayısıyla Esad'in ve rejim yetkililerinin adalet karşısına çıkıp çıkmayacağı sorusunu akıllara getiriyor.
Kasım, Sezar'ın çektiği fotoğrafların yanı sıra ortaya çıkan binlerce kanıtın, Esad ve yakınındakilerin özellikle işkence ve yargısız infaz gibi birçok suçtan suçlu bulunması için yeterli olduğunu vurguladı.
Esad'in devrilmesiyle uluslararası siyasi tutumların değişeceğine işaret eden Kasım, Suriye'nin Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) üye olma fırsatı bulunduğunu ya da geçici yönetimin, üye olmadan UCM'nin savaş suçlarını değerlendirmesini talep edebileceğini kaydetti.
Kasım, "Rejimin devrilmesi, daha önce rejimin Suriye topraklarına girmesini engellediği ve işbirliği yapmadığı uluslararası soruşturma ekiplerinin, suç mahallerine erişme, kurban ve tanıklarla iletişim kurma ve kanıt toplama sürecini daha kolaylaştıracaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Sorumlular hesap verene kadar çabalar sürecek
Kasım, Suriye'de faillerin yargılanmasına giden yolun, ihlallerin ciddiyeti ve faillerin sayısından dolayı uzun ve çetin olacağını belirtti.
Devrik rejimin bazı üst düzey yetkilileri hakkında açılan davaları hatırlatan Kasım, Alman mahkemesindeki sonuca göre, rejimin istihbaratı için çalışan Raslan'ın "insanlığa karşı suç işlemekten" ömür boyu hapse mahkum edildiğini söyledi.
Fransa'da bir mahkemenin de 2013'teki kimyasal saldırıda "suça ortaklık ettiği" gerekçesiyle Beşşar Esad için çıkarılan tutuklama emrine atıfta bulunan Kasım, "Bu sadece başlangıç. Esad ve bu korkunç suçları işleyen suç ortaklarının tümü hesap verene kadar çabalarımız devam edecek." dedi.
Öte yandan, rejimin devrilmesinin ardından suçluların yargılanmasına yönelik uzun vadeli planlarının değişmediğini belirten Kasım, bu çalışmaları ülke içinde yürütmenin de artık mümkün olduğunu dile getirdi.