BRICS elbisesi Türkiye’ye uymaz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, misyonunu tamamlama inancı içinde Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp başka bir eksen üzerinde konumlandırmak istiyor. Böyle bir karar kamuoyunda enine boyuna tartışılmadan bir gecede alınamaz. Üye devletlere bakıldığında, BRICS’in kimi temsil ettiği daha iyi anlaşılacaktır. Biz bu ülkelerin arasına niye girelim?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
BRICS elbisesi Türkiye’ye uymaz

HAKAN OKÇAL

Türkiye alaca karanlık kuşağında yaşıyor. Kamuoyu en önemli meselelerde hep yarı karanlıkta bırakılıyor. En yaşamsal konulardaki gelişmeleri ya son anda ya da üçüncü kaynaklardan dolaylı olarak öğreniyoruz. BRICS’e iktidarın ilgi duyduğunu biliyorduk ama başvuru yaptığını dış kaynaklardan öğrendik. Bu yazıda Türkiye’nin BRICS’e yaptığı öne sürülen üyelik başvurusunun ve kamuoyu ile gerekçesi paylaşılmadan hayata geçirilen önemli diplomatik karların yekunu alındığında, yolun nereye çıktığını tartışmaya çalışacağız.

BRICS baştan G20 içinde dünyanın en gelişmiş ülkelere ait G7 grubuna karşı, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından ekonomik danışma amacıyla kurulmuştu. Sonradan gruba Güney Afrika da katıldı ve mevcut ismini aldı. G20 içinde Türkiye’nin kurucusu olduğu bir grup daha var: MIKTA (Meksika, Endonezya, Türkiye, Kore ve Avustralya). MIKTA kendini orta büyüklükteki demokratik ekonomiler olarak tanımlar. Bu grup Ankara tarafından nedense unutuldu. BRICS kısa süre içinde Batının dünyadaki ekonomik hakimiyetine karşı alternatif ticaret, yatırım, ödeme, bankacılık sistemlerine sahip bir organizasyon halini aldı. Şu sıralarda siyasi bir görünüme de bürünen BRICS, Batı’nın karşısında Şanghay İşbirliği Örgütü ile beraber Global Güney’i temsil iddiasında bulunuyor. BRICS üyeleri örneğin Ukrayna savaşında Rusya’nın tarafında yer alıyor. Rusya zaten Türkiye için bunu bir ön koşul haline getirdi.

BATI’DAN UZAKLAŞMANIN SON HALKASI…

BRICS mütecanis bir grup olmaktan uzak. Kurallar yerine ülke çıkarları temelinde hareket eden bir yapı görünümü veriyor. Türkiye ise baştan itibaren Batı’nın bir parçası olageldi. Batı’da kurallar ve  hedefler çok sarih olarak çizilmiş durumda. İktidarın tam da bu sebeple Türkiye’nin Batıyla bağlarında rahatsız olduğu sır değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan, misyonunu tamamalama inancı içinde Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp başka bir eksen üzerinde konumlandırmak istiyor. BRICS bunun son halkası. Ortada Türkiye’nin aidiyetine ilişkin çok önemli bir karar söz konusu. Böyle bir karar kamuoyunda enine boyuna tartışılmadan bir gecede alınamaz. 

BRICS konusu maalesef kamuoyunda bir kaç akil kişi haricinde yeterince tartışılmadı. Onların da sesleri çok cılız kaldı. Maalesef ana muhalefet partisi bile yeterince ön almadı. Oysa BRICS üyeliği Türkiye’nin uygarlık yönelimini, dünyadaki yerini doğrudan etkileyecek bir konu. BRICS’e yeni üye olan devletlere bakıldığında BRICS’in kimi temsil ettiği daha iyi anlaşılacaktır: İran, Mısır, Etiyopya ve BEA. Suudi Arabistan üyeliğini askıya alırken, son seçimlerden sonra Arjantin üye olmaktan vaz geçti. Biz bu ülkelerin arasına niye girelim? Ankara’daki resmi makamlar BRICS’e başvuru yapılıp yapılmadığını henüz teyid etmediler. Haberleri Bloomberg’den, Rus kaynaklardan vs. alıyoruz. Onlara göre başvuru yapıldı, değerlendiriliyor. Öyleyse, Türkiye BRICS için, Afganistan, Irak, Suriye ile beraber sırasını bekliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan BRICS Zirvesi’ne katılmak üzere 20-24 Ekim’de Kazan’a (Rusya) gidecek. Bu sayede BRICS konusundaki tartışmaları yeniden canlandırmak ve başvuru hakkında daha net bilgi almak mümkün olacak.  

Tek adam rejiminde işler hep örtü altında cereyan ediyor. İktidar kamuoyunu ne zaman ve ne kadar bilgi sahibi yapmak isterse, öyle oluyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden birini Afganistan’dan gelen kaçak göçmenlerde yaşadık. Erdoğan Taliban’ın önünde dağılan Afganistan ordusunun mensuplarını Türkiye’ye alınması konusunda Biden’la bir mutabakata vardı mı, bilinmiyor. Türkiye’ye kaç Afganlı genç erkek girdi, bunlarda kaçı hala ülkemizde, o da bilinmiyor. Erdoğan verdiyse, bu tavizi niye verdi? S-400 krizini atlatmak için mi, yoksa Türkiye’ye o sırada taze para girişini sağlamak için mi? İddialar muhtelif, spekülasyon bol.

GİYDİRİLMEK İSTENEN ELBİSE BU İSE…

Benzer bir muamma da yukarıda sözü geçen S-400 füzelerinin alım gerekçesi. Bu krizin geleceğini sağır sultan bile bilirken, bu karar niye alındı? S-400 yüzünden uğradığımız kayıplar bir değil, bin. Her şeyden önce ABD ve NATO nezdindeki itibarımızdan ve güvenirliğimizden olduk. F-35 projesinden çıkarıldık. F-35’lerden mahrum olmak, hem havada güvenlik zafiyetine uğramak, hem de bu çok önemli projenin üretim ve bakım hizmetlerinden dışlanmak yoluyla büyük teknik ve mali kayıplara uğramak anlamına geliyor. Üstelik S-400’ler bir işe yaramadan şu anda depoda yatıyorlar. Bunlar ileride diplomasi derslerinde okutulursa şaşmamalı.

Bunlar denetime tabi olmayan tek adam rejiminin getirdikleri. Türkiye’ye çağdaş demokrasiye avdet etmez, önemli kararlar demokratik süreçlerden geçmezse, yeni ve yaşamsal hatalar yolda.

Nasıl olmasın ki? Son iki haftadaki gelişmelere bakmak yeter. Cumhurbaşkanı Erdoğan onca ekonomik ve sosyal sorun çözüm beklerken, Türkiye’nin darbe döneminden kalan anayasasını sivil ve özgürlükçü bir anayasa ile değiştirmesinin zamanın artık geldiğini vurguluyor. En son Yargıtay’ın açılış töreninde söyledi bunu. Ama 22 yıllık AKP iktidarı döneminde bir çok kez değişen anayasanın hangi hükümlerinden hala rahatsızlık duyduğunu açıklamadı. Aynı toplantıda Yargıtay’ın çiçeği burnundaki yeni başkanı, Avrupa uyum yasaları ile zaman kaybetmenin beyhude bir uğraş olduğunu ileri sürerek, Türkiye’ye “milli hukuk” sistemi getirilmesi gerektiğini buyurdu. Sayın Başkan’ın “Milli hukuk”tan kastı nedir bilinmiyor. Modern hukuk, milli değil evrensel kurallar üzerinde yükselir. Türkiye kuruluşundan bu yana hep evrensel hukuka bağlı kalmıştı. Avrupa Komisyonu (AK) üyeliğimiz ve bir zamanlar AB adaylığımız bunun kanıtıydı. Ama AB’den geri dönülemeyecek şekilde uzaklaşırken, AK’nin kurucu üyesi olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları nedeniyle son yıllarda zor bir sınamadan geçiyoruz. Yargıtay Başkanı’nın sözleri Sayın Cumhurbaşkanı’nın yeni anayasa talebi ile birlikte değerlendirilirse, Türkiye’ye evrensel normlar dışında (Ankara kriterleri?) Batı değerlerinin dışında yeni bir elbise giydirilmek istendiği çok açık. Türkiye’nin Avrupa Konseyi ve NATO’dan ayrılıp BRICS’e katılımı arzulanıyorsa, bu elbise Türkiye’ye uymaz.

Son zamanlarda bazı acayip uluslararası gelişmeler oluyor. Önce, bir zamanlar uçak gemisi olduğu iddia edilen Türk donanmasının en büyük unsuru Anadolu indirme gemisinin beraberinde Gökova fırkateyni olduğu halde, Doğu Akdeniz’de ABD’nin Wasp ve Oak Hill gemileriyle ortak bir eğitim tatbikatı yaptığı ortaya çıktı. Bu bilgi Türk kaynaklarından değil, ABD kaynaklarından kamuoyuna ulaştı. ABD’nin bu gemileri Doğu Akdeniz’e İsrail’i savunma misyonuyla gönderdiği biliniyor. Ankara İsrail’i soykırımla suçlarken, üstelik Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanı nezdinde açılan soykırım davasına müdahil olmuşken İsrail’i korumak için bölgeye gönderilen ABD gemileriyle ortak bir tatbikat icra etmek, en hafif ifadeyle çelişki. Bu tatbikat Türk kamuoyundan niye gizlendi, yorum sizin.

IRAK VATANDAŞLARINA VİZE MUAFİYETİ

Başka bir aymazlık 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Irak vatandaşlarına karşılıksız vize muafiyeti verilmesi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak gezisinden sonra yaptığı basın açıklamasının sonunda sanki küçük bir ayrıntıymış gibi, kısaca atıf yapılan bu önemli kararın gerekçesi hala bilinmiyor. Ama ne getirip ne götüreceği çok iyi biliniyor. Türkiye’de yaklaşık on milyon Ortadoğu kökenli kaçak ve geçici göçmene bu kez 2-4 milyon Iraklı daha katılacak. Türkiye’nin demografik yapısı mı değiştirilmek isteniyor?

Suriye meselesi de bir sis perdesinin altında. Suriye Türkiye ile normalleşme görüşmeleri için baştan Türk askerinin topraklarından çıkmasını ön koşul olarak belirtmişti. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ise, Suriye’den çekilmek için Suriye’nin yeni bir anayasa kabul etmesini, seçimlere gitmesini (Esad’ın iktidardan ayrılması olarak da anlaşılabilir), Suriye’nin terörden arındırılmasını (PKK/YPG/PYD’den arındırılması) ve sınır güvenliğinin sağlanmasını, karşı koşullar olarak belirtmişti. Güler’in koşulları ile Türkiye-Suriye barışının çıkmaz ayın son çarşambasına kalacağı kuşkusuzken, birden Rusya devreye girdi ve Suriye’yi Türkiye’nin asker çekme taahhüdü karşılığında görüşmeye ikna etti. Kamuoyu Suriye konusunda neler pişirildiğini bilmiyor. Sayın Erdoğan Ekim’de Esad’la görüşecek mi? Suriye ile görüşmeler neyi kapsayacak? Afrin ve diğer yerlerdeki İslamcı grupların ve Suriye Milli Ordusu militanlarının akibetleri ne olacak? Bunlar Türkiye’ye mi yoksa Libya’ya mı gönderilecekler? Türkiye’deki sığınmacıları Suriye geri alacak mı? Bunların hiç biri bilinmiyor. Sonunda Rusya’nın ve ABD’nin dediği olacak muhtemelen.

BRICS’e başvuru böyle bir ortamda yapıldı. İktidar hem yeni anayasa ile içerde, hem de BRICS yoluyla dışarıda Türkiye’ye yeni bir elbise giydirmeye çalışıyor. Bunlara Irak’tan gelecek yeni göçmenler yoluyla gerçekleştirilmeye çalışılan demografik mühendislik eylemleri de dahil edilmeli. Rusya ve ABD ile kızgın damda dans eder gibi girişilen eylemler ise herkese mavi boncuk politikası ile işi kolaylaştırma gayretleri. Ama ne yapılırsa yapılsın giydirilmek istenen elbise Türkiye’ye uymaz. Olan bu güzel ülkenin boşa harcanan kaynaklarına, çok değerli zamanına ve yeni nesillerin hayallerine olacak.

Hakan Okçal kimdir?

Emekli Büyükelçi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Bingazi ve Münster Başkonsolosluğu, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliğinde çalıştı. Gümülcine’de Başkonsolosluk, Nijerya, Makedonya ve Güney Kore’de Büyükelçilik yaptı. Merkezdeki son görevi sırasında Balkanlar ve Orta Avrupa Genel Müdürlüğü’nü üstlendi. Halen düşünce kuruluşlarında uluslararası ilişkiler dersleri veriyor ve bu konularda analizler yapıyor.

Dünya