ABD'de Hristiyanların seçim mücadelesi kızışıyor
Cumhuriyetçi Başkan Trump ile Demokrat aday Biden arasındaki çekişmede, Evanjelistlerin de dahil olduğu dini gruplar kendi içinde bölündü. Biden, Katoliklerden aldığı desteği, Trump’ın en güçlü destekçisi olan Evanjelik seçmen kitlesinden ve Protestanlardan da alacağı oylarla artıracağa benziyor.
ABD merkezli araştırma merkezi Pew Research Center tarafından yapılan araştırmaya göre Başkan Donald Trump, ABD’li Hristiyanların favori adayı olmayı sürdürse de, Katolikler, Evanjelik olmayan Protestanlar ve Evanjelik Hristiyanların bir kısmının Trump’a desteği Ağustos’tan bu yana düşüş sergiliyor.
Trump desteğinde azalan oranlara karşın Demokratik aday Joe Biden oylarında ise bir yükseliş söz konusu. Başkan Donald Trump’ın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) teşhisiyle hastanede kaldığı 30 Eylül-5 Ekim tarihleri arasında yapılan ve 10 bin 543 ABD’li seçmenin katıldığı ankete göre Hispanik Katolikler, Siyah Protestanlar, Yahudiler ve herhangi bir dine mensup olmayan grupların desteğini alan Joe Biden, Evanjelikler arasında yaşanan bölünme ile bir grup Evanjelik Hristiyan tarafından da desteklenmeye başladı.
Yapılan araştırmaya göre Beyaz Katolik seçmenler yüzde 52’ye yüzde 44’lük farkla Joe Biden’a karşı Başkan Trump’ı destekliyor ancak bu oran önceki kamuoyu yoklamasına nazaran düşmüş durumda (Temmuz-Ağustos aylarındaki oranlar: Trump yüzde 59, Biden yüzde 30). Benzer şekilde Evanjelist olmayan Protestanlar da yüzde 53 oranla Başkan Trump’ı desteklese de bu oran Ağustos başlarında yüzde 59’du. 2016 seçimlerinde Trump’ı yüzde 81’lik oranla destekleyen Beyaz Evanjelik Hristiyanlar arasındaki bölünme ise en dikkat çekici olanı. Siyah Protestanların yüzde 90’ı, Hispanik Katoliklerin yüzde 67’si, agnostik ve ateistlerin yüzde 62’si ve Amerikan Yahudilerinin yüzde 70’i tarafından desteklenen Biden, Beyaz Evanjelik Hristiyanların belli bir kısmının desteğini de almaya başladı. Ağustos ayı başında yapılan ankette Başkan Trump’tan yana olan yüzde 83’lük Evanjelik destek Ekim ayında yerini yüzde 78’lere bıraktı.
ABD seçmenlerinin yüzde 44’ünü oluşturan Katolikler, Evanjelik olmayan Protestanlar ve Evanjelik Hristiyanlardan oluşan üç Beyaz Hristiyan grubun azalan Trump desteğine rağmen, Biden tarafında çok büyük bir sıçrama görülmeme nedeninin, oyların diğer adaylara kaymasından (Jo Jorgensen, Howie Hawkins, Don Blankenship) ya da oy kullanmama tercihinden kaynaklanabileceği de söylenenler arasında. Fakat, oy kullanırken dînî motivasyonla harekete eden seçmenleri etkilemek üzere kurulan Vote Common Good inisiyatifi tarafından Ekim ayı başlarında yapılan bir başka açıklamada, Evanjeliklerin de aralarında bulunduğu bin 600’den fazla inanç lideri, din adamı ve papaz tarafından “İnanç, umut ve sevgiyi Oval Ofis’e geri getirme” taahhüdü imzalanırken, Joe Biden’a destekleri netleşti. Seçimler için kilit önemi haiz bölgelerden din adamlarının yanı sıra aktivistlerin de katıldığı ve Demokrat Biden’a yönelik desteğin artmasına çalışan Vote Common Good’un direktörü Doug Pagitt’e göre bu durum geçmişte görülmemiş ve gelecekte de görülme ihtimali düşük, istisnai bir örnek. İlan edilen Biden desteğinin büyük bir kısmı Katoliklerden, Evanjeliklerden ve Protestanların belli bir kısmından geliyor. Özellikle öne çıkan isimlerin arasında: ünlü televanjelist Billy Graham’ın torunu Jerushah Duford, Evanjelik Sosyal Hareket başkanı Ronald Sider, Evanjelik lider Joel Hunter, Baş Rahip Steven Lindsey, Ulusal Kiliseler Konseyi eski Genel Sekreteri Dr. Michael Kinnamon ve Piskopos Gene Robinson geliyor. Bu isimlerin yanı sıra pek çok üniversiteden dindar bilim adamları ve birçok önde gelen Hristiyan aktivist yer alıyor. Vote Common Good, internet sitesinde Trump’ı “küstah” ve Biden’ı “bilge” olarak tanımladıkları önemli bir propagandayı sürdürürken, bu propagandaya destek amacıyla bağış yapmaya da davet ediyor.
Evanjelik gruplar kendi içlerinde bölünüyor mu?
ABD'de 89 milyonla en yüksek nüfus oranına sahip dini grup olan Evanjelik Fundamentalistler, 1960’larda görev yapan Katolik Demokrat John F. Kennedy’den bu yana çoğunlukla Cumhuriyetçi Parti’nin seçmen kitlesini oluşturmakta ve nüfuzlarını kullanarak dini taleplerini siyaset arenasına yansıtmaktalar. Cumhuriyetçi seçmen kitlesine kullandıkları medya araçlarıyla hitap ederek, taleplerini Cumhuriyetçi Parti adaylarının gündem konusu haline getirebilmekteler. Medya gücünü etkili kullanan Hristiyan Sağ’ın, bu araçların Evanjelik seçmen kitlesi tarafından yüzde 96’lık takip oranı düşünüldüğünde, ABD’de milyonlarca Evanjelist Hristiyanı etkileme konusunda ciddi bir güce sahip olduğu görülüyor. Dolayısıyla ABD’de özellikle de seçim dönemlerinde Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında Fundamentalist Evanjeliklerin oylarını alma konusunda gözle görünür bir çekişme yaşanır. ABD siyasetinde Evanjelik seçmen kitlesini etkileyebilmek için Demokrat adayların söylem değişiklikleri yaptıkları da önceki başkanın iki döneminde de görülmüştür.
Demokrat aday Biden da, tıpkı 2016’da Evanjeliklerin oylarıyla başkanlık yarışını kazanan Donald Trump gibi, Evanjelik seçmen kitlesinin belli bir bölümünün oylarını hedefliyor. Biden Evanjelik oyların çoğunluğunu alamasa da, bir kısmını kendi lehine çevirmek amacıyla kişisel inancını ve sahip olduğu değerleri öne çıkararak, Evanjelik inanç liderleriyle toplantılar yaptı, dinleme oturumları düzenledi ve dinler arası konsey organizasyonlarına katıldı.
Biden’a oy vermeyi düşünen Evanjelikler, çoğunluğu teşkil eden gruptan istisnai bir şekilde de olsa ayrıldıkları için bireysel anlamda gerginlik içindeler. Çünkü Evanjelik seçmenler arasında Biden’ı destekleyenlerin (yüzde 22) yakın çevrelerinin Trump’ı destekleme (yüzde 46) ihtimali iki kat daha fazla ve bu oran diğer adaylar bağlamında daha da artıyor. Trump yönetiminin kendilerini derinden üzdüğünü açıklayan bir grup muhafazakâr, dört yıl önce Trump’a verdikleri şansın bittiğini açıklıyor. Evanjelikler Başkan Donald Trump’ı yoksulluk, ırkçılık, sağlık hizmetlerinden yoksunluk ve iklim gibi konularda eleştiriyorlar. Bu ve diğer pek çok konuda Biden’ı, İncil’de var olan değerlere Trump’tan çok daha yakın buluyorlar. Seçimlerde Biden taraftarlarının sürekli olarak “Trump-karşıtı” olarak anılmaları, 2016 seçimlerinde görülen “Clinton-karşıtı” “Trump-yanlısı” bölünmesini hatırlatıyor. Pew Research Center’ın yaptığı ankete göre, Kasım 2020 seçimlerinde yüzde 57 Trump-yanlısı ve yüzde 20 Biden-karşıtı var.
Başkan Trump’ın ise Federal Mahkemeye muhafazakâr yargıç atama çabaları sayesinde Evanjelik oyların çoğunluğunu yine de alması bekleniyor. Trump 2016’dan günümüze Evanjeliklerin kürtaj ve eşcinsellik karşıtlığı, İsrail taraftarlığı gibi politik duruşlarını savunan bir pozisyon benimsemişti. Cumhuriyetçilerin kampanya sözcüsü Samantha Zager’e göre, Amerikalılar Trump’ın muhafazakarların temel haklarının savunucusu olmaya devam edeceğini biliyorlar ve Biden iktidar olursa Katolik karşıtı bağnazlık nüksedecek. Bu açıdan Cumhuriyetçiler, Biden’ın Katolikliğini araçsallaştırarak, Evanjeliklerin dini özgürlüklerinin kısıtlanacağı propagandasıyla, Biden’a kayan Evanjelik oyları geri kazanmaya çalışıyorlar.
Evanjeliklerin ABD başkanları üzerindeki etkisi
ABD başkanlarının Evanjelik seçmen kitlesinin desteğini alabilmek için iç politikadaki tavır ve söylemlerinden daha çok dış politikadaki duruşlarına bakmak gerekir. Evanjeliklerin kürtaj ve eşcinsellik-karşıtlığı, sekülerlik tartışmaları ve dini özgürlükleri kapsayan politik talepleri doğrultusunda ABD iç politikasına nüfuz etme çabalarından daha görünür olan, ABD dış politikasında özellikle de İsrail yanlısı politik duruşlarıdır. Bu bağlamda hem iç hem de dış politikada Evanjelik Hristiyanların 2016’dan itibaren ABD Başkanı Trump’ın üzerindeki etkisini açıkça görmek mümkün. Mike Pence, Andrew Craig Brunson, Jim Wallis, Hershael York, Jerry Falwell, John Hagee, Tony Perkins, Billy Graham gibi Evanjelik Hristiyanların da özellikle bu dönemde görünürlük kazandıkları biliniyor.
Evanjeliklerin İsrail yanlısı politik talepleri konusunda daha önceki başkanlık dönemlerinde görülmemiş adımlar atan Başkan Trump, Kudüs Büyükelçilik Yasası’nı Kongre’den geçirmeyi bir seçim vaadi olarak sunuyordu. Bilindiği gibi ABD Kongresi “Kudüs Büyükelçilik Yasası”nı ilk kez 1995’te kabul etmiş ancak söz konusu yasa 22 sene boyunca (1995-2017) Bill Clinton, George W. Bush ve Barack Obama tarafından her 6 ayda bir sürekli olarak ertelenmişti. 2017’de Başkan Trump döneminde Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararı sonrasında İsrail-Filistin sorunu yeni bir boyut kazandı. Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) ve İslam ülkeleri tarafından verilen tepkilere rağmen herhangi bir geri adım atılmamış, Golan Tepeleri, sözde Yüzyılın Anlaşması ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’le normalleşme anlaşmaları ile de gerilim tırmandırılmıştı.
ABD’de bireysel inancı Evanjelizm olan başkanların yanı sıra Evanjelik inancı taşımayan başkanlar da görev yapmıştır. Bu inancı taşımamalarına rağmen kendi dönemlerinde Evanjelik yanlısı politikalar güttükleri bilinmektedir. Kendisini Cyrus olarak tanımlayan ve “vaad edilen toprakların” Yahudilere verilmesi konusunda tavrı oldukça net olan Başkan Truman (1945–1953), döneminde kurulan İsrail’i ilk tanıyan devlet olan ABD’nin bu politikasını güçlü şekilde destekleyen başkanlardandır. Başkanlığı boyunca, kıyameti yaşayacağını, İsa Peygamberin gelme vaktinin yaklaştığını anlatılarında ortaya koyan Başkan Reagan (1981–1989) için 80’lerde Libya’ya yapılan müdahale dahi İsrail içindir. Evanjelik olmayan başkanlardan, mesela, Richard Nixon (1969-1974) ise Evanjeliklerin tepkilerini çekmemek için isteklerine cevap vermeye çalıştığını itiraf etmiştir.
Başkan Clinton döneminde ise İran’la kurulan ilişkilere sert tepkiler veren Evanjelikler, yine bu dönemde uygulanan yumuşak güç politikalarının da karşısında olmuşlardır. Ancak fikir ayrılıklarına rağmen Clinton dönemi Orta Doğu politikası yine İsrail yanlısı örgütlere üye görevliler tarafından şekillendirilmekteydi. Amerikan müdahaleciliğinin zirveye ulaştığı Başkan Bush döneminde ise ABD dış politikasında “Haçlı seferi”, “Şer ekseni” gibi Evanjelik anlatılar ve yeni-muhafazakâr politikalar Orta Doğu politikasında epey baskın bir hale gelmiş, Irak ve Afganistan müdahalelerinde “teröre karşı savaş”ı, “İslam’a karşı savaş” olarak algılayan Evanjeliklerin politikaları iyice görünür olmuştu.
Başkan Obama döneminde, ABD’nin Başkan Bush döneminde içine girdiği ekonomik zorluklar nedeniyle Orta Doğu politikasında yumuşak güç stratejisine hız verilmiş, İsrail-Filistin sorununda koşulsuz İsrail yanlısı olan ABD politikasını değiştirmek istediğini ihsas ettiren söylemlerde bulunulmuştur. Obama ABD’nin çıkarları için İsrail’in çıkarlarını arka plana atmak istemiş veya en azından öyle göstermiş ancak bunda başarılı olamamıştır. Konuya dair İslam dünyasını ümitlendiren vaatlerini gerçekleştiremeyen Başkan Obama’nın döneminde, ABD’nin İsrail politikasında büyük değişiklikler görülmemiştir. Obama ve Netanyahu arasındaki tüm gerginliğe rağmen, ABD İsrail’e silah satışına devam kararı vermiş, İsrail füze savunma sistemi denemesi gerçekleştirmiş ve daha geniş bir savunma sistemi için Amerikan Kongresi İsrail’e mâli yardım kararını onaylamıştır. İki ülke ilişkilerinin gerildiği bu dönemde Pentagon’da 15 ay içinde 75 görüşme gerçekleştiği bilgisi oldukça dikkat çekicidir. ABD bu dönemde de önceden olduğu gibi BM kararlarında İsrail yanlısı adımlar atmış, yine İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek fiziksel güvenlik odaklı politikalar geliştirmiş ve askeri, ekonomik desteklerde bulunmuştur. İsrail politikalarının farklılaşacağı düşünülen bu dönemde dahi rutinleşmiş ilişki kalıbının bozulmadığı görülmüştür.