Krizler şirketleri ya dağıtır ya toplar
“Pazarlamacılar için hedef kitle önemlidir ve hedef kitleyi değiştirmek de bir meydan okumadır” diyen August Leadership ortağı Ümran Beba var bu hafta DÜNYA +’da. Pazarlamadan insan kaynaklarına geçiş sürecini, tecrübelerini, deneyimlerini ve geçmişe dair anekdotlarını dinledik.
Haber Merkezi |Doğan Selçuk ÖZTÜRK / ANEKDOT
● Ümran Hanım, hayat yolculuğunuz nasıl başladı?
Babam Devlet Su İşleri’nde yöneticilik yapıyordu ve o sebeple Türkiye’nin değişik yerlerinde bulunmuştu. Benim doğumum da Aydın’a denk gelmiş. Sonra Ankara’ya taşındık, ilkokul ve ortaokulu orada okudum. Sonrasında ortaokulda bir din öğretmenimiz Robert Kolej’in sınavına girmemi önerdi. Ailemle görüştükten sonra Robert Kolej’in sınavlarına girip bu okula seçilen on kızdan biri oldum. Ankara’da yaşayan bir memur ailenin çocuğu olarak burs kabulü de aldım. Üniversite sınavında ise Boğaziçi Endüstri Mühendisliği’ni birinci tercih olarak kazandım. Endüstri mühendisliğini bitirince MBA programına kabul edildim, bir yandan da Barem araştırma şirketinde tüketici, müşteri ve çalışan konusunda araştırmalar yapan istatistik hocası Doç. Dr. Pervin Olgun’la çalışmaya başladım. Tüketici davranışları konusunda tez yazdığımdan benim için bir dönüm noktası oldu. Çalışma hayatına orada başladığım, değerli bir kadın girişimciyle çalıştığım için çok şanslıyım. “Bir kadın olarak bunu yapabilirsin.” mesajını çok net olarak aldım.
URFA’YA GİTTİĞİMİZDE YER YERİNDEN OYNADI
● Sonrasında nerede devam ettiniz?
Aklımda hep uluslararası bir firmada pazarlama departmanında çalışmak vardı. Colgate-Palmolive’e katıldım o dönemde. Pazarlamanın abecesinden başlayarak pazarlama direktörü olarak ayrılana kadar altı buçuk sene orada çalıştım. Colgate ve Palmolive lansmanlarının yanı sıra İbrahim Tatlıses ile Fab konserlerine imza attık. 21 şehirde verdiğimiz konserlerde Fab deterjanın kulaklarını getiren tüketiciyi konser alanına alıyorduk. Her gün bir konser veriyor, gece veya sabah bir sonraki şehre gidiyorduk. Organizasyon şirketi kullanmadan kollarımızı sıvayıp ben ve şirketten başka bir yöneticimiz bu işi yönettik. En son Urfa’ya gittiğimizde yer yerinden oynadı. Müziğin yaratabileceği etkiyi satışa dönüştürmeye çalıştık. Tüketiciye, sahaya, kültürel farklılıklara yakın olmadığımız zaman ne çok şey kaçırabiliyoruz, onu anladık.
● PepsiCo’ya nasıl geçtiniz?
Pazarlamacılar için hedef kitle önemlidir ve hedef kitleyi değiştirmek de bir meydan okumadır. Uzay Gıda PepsiCo’ya ait olan Frito Lay tarafından yeni satın alınmıştı. 94 yılının sonunda pazarlama direktörü olarak bu firmaya katıldım ve o dönemde henüz lokal olan markalarımız artık globalleşme yoluna girdi. En önemli projemiz Panço markasının Doritos’a dönüşmesiydi. Tarkan ile başladığımız konserler serisine Mustafa Sandal’la devam ettik ve markayı Doritos olarak Türkiye’de yerleştirdik. 1996’da şirketin bir yeniden yapılanma sürecinde pazarlama ve insan kaynakları direktörlüğü görevlerini altı ay kadar birlikte götürdüm. Tercih yapmam gerektiğinde hem genel müdürlüğe giden yolda önemli bir adım olarak gördüğüm hem de başkalarının gelişmesini sağlamak gibi içten gelen bir arzum olduğu için insan kaynakları direktörü olmayı seçtim. Üç sene bu işi yaptıktan sonra 99 yılında ticaret direktörü oldum. 2001 yılında merkez ofise döndüm ve genel müdür olarak ilan edildim. Hamileydim, üstüne 2001 krizi geldi. Dört yıl boyunca başarılı çalışmalar yapıp, şirketin cirosunu ikiye, kâr rakamını üçe katlayınca dediler ki: “Uluslararası işlere de açılmanı arzu ediyoruz.” Önce beş ülkeden sorumlu olarak Doğu Akdeniz Bölgesi’nin genel müdürlüğünde 4 sene, sonra da yine Türkiye merkezli on dört ülkeden sorumlu Güneydoğu Avrupa’nın yönetiminde 2 sene kaldım. 2010 yılına geldiğimizde Hong Kong merkezli Asya Pasifik Başkanlığına geçtim, sorumluluk alanım 25 ülkeye çıktı. 2013 senesinde Dubai’de insan kaynakları yönetiminden sorumlu, kırk ülkeden sorumlu bir pozisyona geçtim. 2016 yılında ise Amerika’daki merkez ofiste insan kaynakları yönetiminden sorumlu kıdemli başkan yardımcısı görevini üstlendim. En son 2018 yılında üst düzey çeşitlilik ve kapsayıcılık yöneticiliğini devralarak iki sene sürdürdüm ve 2020 yılında PepsiCo’da 25 yılımı tamamlayarak ayrıldım. 2020 Haziranında ikinci kariyer dönemine geçtim. Bu dönemde üç ayaklı bir kariyer oluşturdum kendime. New York merkezli global bir şirket olan August Leadership’te ortak olarak çalışmaya başladım. İkinci ayakta yönetim kurulu üyeliklerim, üçüncü ayakta da ailece kurduğumuz BEBA İnovasyon ve Girişimcilik Vakfı var. Kariyerimin tüm aşamalarındaki desteği için aileme ve eşime minnettarım.
Pakistan'da Faysalabat'a saha ziyaretine gitmiştik. Saha ziyaretinde tek kadın bendim ve arabamızın önünde ve arkasında motosikletli, silahlı korumalar gidiyordu. Bir bakkal içeri girince elindeki gül yapraklarını başımdan aşağı atmaya başladı. Bu ziyaretin adına Guns ‘N Roses demiştim.
ÜRÜN RAFTA GÜZEL DURMALI
● Hızlı tüketime geçtiğiniz ilk zamanlara dair aklınızda ne var?
Pazarlamada ilk işe başladığınız zaman bir oryantasyona tabi tutulursunuz. Ben de ilk bir ay içinde marketleri gezdim, deterjan raflarını temizledim, ürünlerin doğru bir şekilde rafta yer alıp almadığını kontrol ettim. Boğaziçi Endüstri mezunu, üzerine MBA yapmış birisi olarak “bir tanıdık görse ne düşünür” diye endişelendiğimi hatırlıyorum. Sahadaki arkadaşlarımızın her gün yaptıkları işleri bilmenin bilmenin, anlamanın, orada geçirdikleri zamanın ne kadar kıymetli olduğunu zamanla anladım. Müşteri ilişkileri elbette önemli ama sadece onunla bitmiyor. Ürün rafta güzel durmalı.
● İş hayatınızdaki en zor zamanlarınızdan birini anlatabilir misiniz?
PepsiCo’da ticaret direktörü olduğum dönemde 1999 depremini yaşadık. Fabrikamız İzmit’teydi, hatta o günün sabahında fabrikaya gidecektim. Gece deprem oldu. Sonra fabrikadan haberler gelmeye başladı. Fabrika tam fay hattının üzerindeymiş, dışarıdan sağlam olsa da içinde ciddi hasar vardı, üstelik üç çalışanımızı kaybetmiştik. Ticaret direktörü olarak işi geliştirmek üzere göreve gelmişken birdenbire kriz yönetiminin başına geçtim. İnsan kaynakları işini yaparken kriz yönetimi sistemini de ben oluşturmuştum. Üç boyutlu bir kriz masası kurduk: Önce insan, sonra işin devamlılığı, sonra toplumsal etki. Çalışanlarımızın hepsinin tekrar normal hayatlarına dönmesi sürecinde yanlarında olduk ve o olaydan sonra çalışanlarımız “Bizim bir sendikaya ihtiyacımız yok” dediler. İşin devamlılığı boyutunda 3-4 aylık bir toparlanma süreci yaşadık. Üst yönetimden fabrika çalışanına, satış personelinden bayisine böylesine kenetlendiğimiz bir dönem yoktur. Kriz dönemleri şirketleri ya dağıtır ya da toplar. Biz birbirimize bağlandık. Tabii iş orada bitmiyordu. Bölgemizdeki yıkılan okulların yerine yenilerini yaptık. Toplumla yakınlaşmamız da öyle oldu.
ŞALVAR KAMİZ GİYEREK SAHAYA GİTTİM
● Farklı coğrafyalarda çalışmak değişik tecrübeler edinmenizi sağlamıştır. Bazılarını dinleyebilir miyiz?
PepsiCo’da Doğu Akdeniz Bölgesi’nin bana bağlı olduğu zamanda bir toplantımızı Lübnan’da yapacaktık. Eşimle birlikte önceden gitmiş, birkaç gün gezmiştik. Sonra o döndü, ben toplantılar için kaldım. Onun döndüğü günün ertesi sabahı Lübnan havaalanına İsrail saldırısı oldu ve havaalanı kapandı. Bütün yönetim ekibi olarak oradaydık. Toplantıya devam edemeyecektik. Lübnan’daki ortaklarımız seferber oldu. Öğleden sonra bir otobüs ayarlandı ve karadan Lazkiye’ye bizi yolcu ettiler. Lazkiye’de bizi Suriyeli şişeleyici ortaklarımız misafir etti ve ertesi günü Antakya’ya, oradan Adana ve İstanbul’a dönüş yaptık. Asya Pasifik dönemimde ise unutamadığım bir Pakistan saha ziyaretim var. Faysalabat’a gitmiştik. Saha ziyaretinde tek kadın bendim ve arabamızın önünde ve arkasında motosikletli, silahlı korumalar gidiyordu. Bir müşteriye geldik. İçeri girince bakkal elindeki gül yapraklarını başımdan aşağı atmaya başladı. Bu arada korumalar silahlarıyla kapıda dikiliyordu. Bu ziyaretin adına Guns ‘N Roses demiştim. (Gülüyor) Bu kadar korumaya gerek var mıydı bilmiyorum ama yereldeki güçlerini göstermek istiyorlardı. Bu tür yerlerde oranın gerçeğine uyarım, şalvar kamiz giyerek gitmiştim sahaya. Batılı bir görüntü içinde gitmek istememiştim. Kadın olarak kendinizi kabul ettirmenin özü nedir? Kendinize, bilginize, tecrübenize güveneceksiniz ama onları da dinleyip anlayacaksınız. Orada iş için bulunduğunuzu ve kazan kazan amacında olduğunuzu bilecekler. Kültürlerine, değerlerine saygı duyacaksınız.
Kalıp deterjanı piyasaya çıkarmadık
Colgate-Palmolive zamanımda Asya’da kalıp deterjan şeklinde bir ürünümüz vardı. Filipinler’de özellikle çok başarılı bir üründü. Türkiye’de satışlar toz deterjan ağırlıklıydı. Acaba bu kalıp deterjan konsepti bizde de çalışır mı dedik. Numune ürünler getirdik. Önce Antakya’ya gittik. Elimde ürünler vardı, bir anket hazırlamıştım. Kırsaldaki kadınlarla görüştük. Bir kısmı Türkçe dahi bilmiyorlardı. Pazarlama çalışmalarında tüketiciyle yüz yüze gelmek, onları direkt dinlemek önemli. Araştırmanın İstanbul ayağı da vardı. Sonuçta kalıp deterjanın istediğimiz potansiyeli olmadığına karar verdik ve piyasaya çıkarmadık. Türkiye bu ürünün başarılı olduğu ülkelerden daha ilerideydi.
İş hayatında kadın olmanın çok boyutu var
Altı buçuk senede herhalde yetmiş kere gitmişimdir Adana’ya. Kebap kültürüm de çok arttı. (Gülüyor) Tabii farklı otellerde kalıyorduk bazen. Her zaman istediğimiz otelde yer olmuyordu. Bir keresinde kaldığımız otel için bizi uyardılar, orada kalmasanız iyi olur, orası hanımlara uygun değil dediler. Bu tip tecrübeler de yaşıyorsunuz tabii. Kadın bir depoya gittiğinde orada kadın tuvaleti yoktur. Çocuk emziriyorsa süt vereceği özel bir odası yoktur. Kalacağı otelin, bineceği taksinin güvenli olup olmadığı bilinemez. Bütün bunlara bir disiplin ve güvenlik boyutu getirmeyi PepsiCo’daki son işimde bir proje olarak yaptık. Kadınların gittikleri ülkelerde kalacakları otellerin bile baştan güvenlik kontrollerinin yapılıp bir öneri listesi oluşturulmasını sağladık. Bunlar çok göze görülen şeyler değil, “iş hayatında kadın olmanın” çok boyutu var. Sadece ‘işe girdim, çalıştım’la bitmiyor.
Kadınların gittikleri ülkelerde kalacakları otellerin bile baştan güvenlik kontrollerinin yapılıp bir öneri listesi oluşturulmasını sağladık. Bunlar çok göze görülen şeyler değil, “iş hayatında kadın olmanın” çok boyutu var. Sadece ‘işe girdim, çalıştım’la bitmiyor.