Üç günlük Muş cevalanı böyle geçti
Sayılı günlerdi kentin tarihi, kültürel değerleri derken bitiverdi. Görülecek yerler, gezilecek mekânlar vardı, ama dönme zamanıydı. Üniversitenin bizleri yalnız bırakmayan kıymetli hocalarına ve emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ederek ayrıldım.
Haber Merkezi |Alparslan Üniversitesi ev sahipliğinde Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu (TAŞFED) işbirliği ile düzenlenen Gastronomi Günleri için geldiğimiz Muş’a yağmurlu bir akşamüstü indik. Uçaktan şehre bakarken kulağımda o ünlü türkü yankılanıyordu: “Havada bulut yok bu ne dumandır / Mahlede ölüm yok bu ne şivandır / Bu yemen elleri ne de yamandır / Ano Yemen’dir gülü çemendir / Giden gelmiyor acep nedendir? / Burası Muş’tur, yolu yokuştur / Giden gelmiyor acep ne iştir?”
Kalacağımız Öğretmenler Evi’ne götürecek olan araca bindiğimizde yağmur, bardaktan boşanırcasına yağmaya başlamıştı. Akşamüstüne planlanan gezi programımız iptal edilecek diye endişelenmeye başlamıştım ki daha sonraki günlerde sık sık yaşayacağımız gibi yağmur, kesiliverdi. Biz de hemen yola çıktık, Kale Mahallesi’ndeki Kale Parkı’ndan şehre bakacak, yolumuzun üstündeki Ulu Cami’ye uğrayacaktık…
Görülmesi gereken mekânlar
Ulu Cami, moloz taştan yapılmış, kitabesiz. Avlusunda yatan Şeyh Muhammedi Mağribi tarafından 979’da yaptırıldığı rivayet ediliyor. Mimari özelliklerinden XIV. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen cami, dikdörtgen planlı. Minaresi 1966 depreminde yıkılmış, şu anki minare 1968 yılında yapılmış.
Günbatımına doğru Murat nehri üzerindeki tarihi Murat Köprüsü’ndeydik. 13. yüzyılda Selçuklular döneminden kalan köprünün ilk yapılış tarihi hakkında bir bilgi bulunamamış. Köprüde bulunan mermer üzerinde yazılı 1871 tarihli kitabeden Osmanlı döneminde köprünün restore edildiği saptanmış. 143 metre uzunlukta olan köprü, beş metre genişliğinde. Altında toplam 12 oluk gözü bulunuyor. Çevresi mesire alanına dönüştürülmüş, restoranlar ve kafeler bulunuyor. Geceleri ışıklandırılan köprü, muhteşem görüntüler veriyor.
Bir söylenceye göre köprüyü zengin bir Ermeni kız yaptırmış ve yapımı sırasında köprüyü görmeye gittiğinde bir ustanın “çok cimrisin” demesi üzerine öyle olmadığımı kanıtlamak için “köprünün ayağına bir küp altın gömeceğim” demiş! Gömülen küp altını bulmak için köprü, defineciler tarafından yıllarca epey araştırılmış!
Biz, köprüden yürüyor, biraz tırmanıp manzaralı bir mekânda oturuyoruz. Muş’ta gittiğimiz her yerde olduğu gibi burada da sayısız çay içiyoruz. Neyse ki yanında limon dilimi veriyorlar…
Gece yürüyüşü
Alparslan Üniversitesi’nin lokantasındaki yerel lezzetlerin sunulduğu akşam yemeğinden sonra öğretmenler evine döndüğümüzde gece yürüyüşü için otelimizin önündeki Hürriyet İstasyon Caddesi’ne çıkıyoruz. Saat 21.00 olmadan çoğu yer kapanmak üzere… Karşımıza Eywan Çağ Kebap ve Kahvaltı Evi çıkıyor. Burada mekânın işletmecileri Mehmetcan Göçmen ve oğlu Ömer Göçmen ile tanışıyoruz. Göçmen ailesi asırlardır Muş’ta yaşıyormuş. Ömer Bey, aslında mühendis ama babasının işini severek sürdürüyor. Lokanta şehrin en eski mekânlarından… Lezzetler de sohbet de güzel… Otele yürürken yeniden yağmur başlıyor…
İkinci gün
İkinci günün sabahı Gastronomi Günleri programı için Alparslan Üniversitesi’ne doğru yola çıkıyoruz. Üniversitenin öğrencileri salonda çoktan yerlerini almışlar; altı saat boyunca her ânı bilgi dolu bir etkinlik yaşıyoruz…
Akşamüzeri yeniden otelimize döndüğümüzde yeni gezi rotamız eski Muş oluyor… Muş’un önemli tarihi değerleri Yukarı Çarşı mevkiinde Minare Mahallesi’nde: Alaaddin Bey Camii, Hacı Şeref Camii, Yıldızlı Han, Karasu Hamamı, Müştakbaba ve Zemzemin Türbeleri bunlardan sadece birkaçı…
Uğradığımız mekânlardan sadece birini anlatsam, Yukarı Çarşı hakkında fikir verecektir: Yıldızlı Han, bölgenin en güzel yapılardan birisi … Ön cephesindeki yıldız figürleri nedeniyle bu adı taşıyor olmalı. 1307’de Miralay Seyfi Bey tarafından iki katlı olarak yaptırılmış. Alt katı kesme taştan, üstü Selçuklu mimari yapısına uygun olarak kerpiçten. 613 metre kare üzerin kurulan hanın birinci katında emanethaneler, kuyumcular, manifaturacılar, bakırcılar ve gümüşçüler çalışırmış. İkinci kat ise otel olarak kullanılmış. Şu günlerde ziyarete kapalı, çünkü restorasyon çalışmaları sürdürülüyor…
Eski sokaklardan yürüyerek Muş Müzesi’ne doğru devam ediyoruz. Yapımına 1937 yılında başlanılan ve 1938 yılında tamamlanan Atatürk İlkokulu binasının müzeye dönüştürülmesiyle 2021 yılında hizmete açılmış. Sınıfların sergi salonlarına çevrildiği iki katlı müzede; kazı, satın alma, müsadere ve bağış yoluyla gelen Tunç Çağı, Demir Çağı, Roma, Helenistik, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergileniyor.
Müzenin karşısındaki Park Lokantası dikkatimi çekiyor, kentin en eski restoranlarından biri olduğunu öğreniyorum. Öğretmen Evi’ne yürüme mesafesindeki esnaf lokantası diyebileceğimiz bu mekânı da tanımak için akşam saatlerinde uğramayı planlıyorum…
Son durağımız, peynirlerimizi almak için uğrayacağımız Rençber Peynircilik. 70 yıla yakın bir süredir peynir üretimi yapan Rençber ailesi, yayla ve köylerden topladıkları doğal sütleri, tesislerinde işleyerek coğrafi işaretli Muş kaşar peynirine dönüştürüyor. Tabii başka peynirleri de var. Yıllar yıllar önce Muş, bir peynir şehriymiş… Artık dükkânlarda ancak birkaç çeşidini bulmak mümkün. Rençber Peynircilik’ten kaşar ve koyun-keçi karışık sütten üretilen tulum peynirlerini aldıktan sonra otele onları bırakıp Park Lokantası’na geçiyorum… İşletmecisi Metin Aytemiş, yedi yaşından beri bu mesleğin içinde. Bu mevsimde çıkan gülük otuyla doldurulmuş pideyi tercih ediyorum ve pişman olmuyorum… Öğretmenler Evi’ne dönerken yağmur, yine klasiğimiz epey bir çiseliyor… İyi ki şapkamı almışım!
Üçüncü gün
Muş’taki son günümüzde sabah kahvaltısını Olcay Suites Hotel’de yapıyoruz. İşletmecisi Seyfetullah Olcay bizi karşılıyor. Zamanımız kısıtlı olduğundan kahvaltı sonrası Malazgirt’e doğru yola çıkıyoruz… Malazgirt’te önce 1071'den 2071'e Zaman Tüneli Malazgirt Müzesi’ne uğruyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığının desteklediği, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ahlat Müzesi, Muş Alparslan Üniversitesi ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi işbirliğiyle 2020'de hayata geçirilen "Malazgirt Savaş Alanının Tespiti, Tarihi ve Arkeolojik Yüzey Araştırma" projesi kapsamında sürdürülen seneki kazı çalışmaları bu sene için henüz başlamadığından Malazgirt Anıtı’na geçiyoruz. Sultan Alparslan'ın 1071'de Bizans ordusunu bozguna uğratarak tarihe yön veren zaferi elde ettiği Malazgirt'te yaptırılan "1071 Zafer Anıtı", Türklerin Anadolu'ya girişini simgeliyor.
Malazgirt’te son uğrağımız kale… 10. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmış. İslam kaynaklarında “Berber Kalesi” olarak geçen yapı gerek Müslümanların ilk dönemlerinde gerekse Bizanslılar zamanında birçok savaşlara sahne olmuş. Kalenin surları ve burçları siyah sert taşlardan örülmüş ve Horasan harcı kullanılmış. Kale içerisi leylak ağaçlarıyla dolu, yemyeşil bir parka dönüştürülmüş…
Muş’taki sayılı günler kentin tarihi, kültürel değerleri eşliğinde çabucak geçti. Daha görülecek yerler, gezilecek mekânlar vardı… Üniversitenin bizleri yalnız bırakmayan çok kıymetli hocalarına ve emeği geçen herkese sonsuz teşekkür edip vedalaşırken “sonbahardaki kavun festivalimiz için yine bekliyoruz” dediler. Nasıl hayır diyebilirdim ki?!