Pera Müzesi’nde zorunlu aradan sonra yeni sergi
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, pandemi nedeniyle yaklaşık üç ay süren zorunlu bir aradan sonra izleyicilerini yeni bir sergiyle karşılıyor; “Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik.”
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, pandemi nedeniyle yaklaşık üç ay süren zorunlu bir aradan sonra izleyicilerini yeni bir sergiyle karşılıyor. Küratörlüğünü Artan Shabani’nin üstlendiği “Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik” başlıklı sergide yer alan eserler, dönemin gündelik hayatını, işçi sınıfı, lider portreleri, rejim temsilleri ve gelecek kuşaklara duyulan umut gibi çeşitli konuları ele alırken, aynı zamanda, uzun süre dünyanın geri kalanından yalıtılan Arnavutluk halkının kültürel kimliğini daha yakından tanıma fırsatı sağlıyor.
40 yılın resmi
Serginin küratörü Artan Shabani, Arnavutluk sanatının 40 yılına damgasını vuran “toplumcu gerçekçilik” anlayışını, devletin, sanat ve edebiyat başta olmak üzere, kültürel hayatın hemen her alanına hâkim olduğu, sanatçıları ve yaratıcılığı yönlendirdiği bir dönem olarak tanımlıyor ve serginin, Arnavutluk’un önde gelen sanatçılarının eserlerinden geniş bir seçkiyle hazırlandığını söylüyor. Dönemi ve sosyalist gerçekçiliği farklı üsluplarda yücelten bu kompozisyonlar; propaganda posterinden film afişine, kilim deseninden giysi tasarımına, ders ve çocuk kitaplarından dergilere kadar çok çeşitli mecralarda vücut bulan sanatsal üretimlerden oluşuyor. Artan Shabani, “Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik” sergisinin, dönemin görsel sanatlarını yansıtmanın ötesinde, partizan savaşı ve işgalcilere karşı direniş̧, anavatan savunması, sosyalizmin inşası, ülkenin sanayileştirilmesi, sosyal yaşam ve spor gibi konular üzerinden o yıllarda Arnavutluk toplumunda yaşanan değişimi izleme fırsatı sunduğunu da vurguluyor
Stalin’in “ruh mühendisleri”
Sergi kataloğu için kapsamlı bir yazı kaleme alan Tiran Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyesi Ermir Hoxha Arnavutluk tarzı toplumcu gerçekçiliği tanımlarken “ilk bakışta coşkulu, iyimser ve güzeldi” diyor: “Soğuk Savaş döneminde komünist Arnavutluk’un devlet programına giren bu sanat tarzı, 1950’lerin sonundan rejimin yıkıldığı 1991 yılına dek komünist ideolojinin resmi aracı olma işlevini gördü. Bu yanıyla eskinin yıkıntıları üzerinde yükselen bir ‘yeni dünya’ vadediyordu; sömürünün veya toplumsal sınıfın olmadığı ve gelirin eşit bölündüğü bir ‘yeni dünya’”.
Toplumcu gerçekçiliğin resmi tarihinin Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’nin ardından, Stalin’in iktidara gelişi ve 1922 yılının Mayıs ayında kurulan Rus Devrimci Sanatçılar Birliği’nin avangart sanat karşısında gerçekçi yaklaşımı teşvik etmesiyle başladığını söyleyen Ermir Hoxha şunları ekliyor: “… böylece Stalin’in ‘ruh mühendisleri’ olarak tanımladığı sanatçılara sosyalizm ruhuna uygun biçimde işçilerin ideolojik dönüşümünü ve eğitimini gerçekleştirme görevi verildi.”
Dört kavram…
Arnavut akademisyen, toplumcu gerçekçiliği dört kilit kavramla açıklıyor: “İşçilerin hayatlarına temas etmesi ve onlar tarafından anlaşılır olmasından dolayı ‘proleter’, halkın gündelik yaşantısından sahneler yansıttığı için ‘tipik’, imgeye sadık temsiller ürettiği için ‘gerçekçi’, devletin ve partinin hedeflerini desteklediği için ‘partizan’… Ermir Hoxha, “Bu içeriklere uygun sanat eserleri, liderin portresi, genç insan, tarihsel tema, sosyalist yaşam veya sanayi manzaraları gibi belli temalar altında toplanabiliyordu. Bu temalar binlerce büyük tuvalde, panoda, posterde ve anıtta vücut buluyor, propaganda makinesinin katı gözetiminden geçerek Sovyetler Birliği’nin uydusu niteliğindeki bütün ülkelerde boy gösteriyordu” diyor ve bir estetik yöntem olarak inşa edilen toplumcu gerçekçiliği bugün “soyut bir hayalin kanıtı ve ulaşılması neredeyse imkânsız bir başka dünyanın sanatsal vizyonu” olarak tanımlıyor.
“Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik” sergisi, 15 Kasım tarihine kadar Pera Müzesi’nin 3. kat sergi salonunda izlenebilir.