Hatay’da iki gece üç gün…
Deprem felaketinin üstünden altı ay geçti; başta Hatay, felaketi yaşayan kentlere gitmek, onları öne çıkaran özelliklerinden üçünü yerinde görmek istedim: Gastronomi, tarihsel kimlik ve kültürel birikim… Ve ilk olarak Hatay’a doğru yola çıktım.
Haber Merkezi |Yaşadığımız deprem felaketinin üstünden altı ay geçti; başta Hatay, felaketi yaşayan kentlere gitmek, onları öne çıkaran özelliklerinden üçünü yerinde görmek istedim: Gastronomi, tarihsel kimlik ve kültürel birikim… Ve ilk olarak, anıların enkazların altında kaldığı Hatay’a doğru yola çıktım. Hatay’ı orada olmadan anlamak, hissetmek mümkün değil. Kendimi, yoğun bakımdaki bir hastayı ziyaret etmiş gibi hissettim. Kısa bir süre için de olsa bulunduğum şehirle ilgili yazılarımı geçtiğimiz Cuma günü Odak köşesinde yayınlamaya başladım: (https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/hatayi-ve-depremden-zarar-goren-illerimizi-unutmayin-unutturmayin/701483)
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş ve ekibi ilk günden beri çok büyük bir mücadele veriyor, şehri yeniden ayağa kaldırabilmek için âdeta müthiş bir çaba gösteriyorlardı. Başkan’ın konuğu olduğum Hatay yolculuğunda Unesco Hatay Gastronomi Evi'nin başarılı yöneticisi İpek Aslan, Gastronomi Evi Executive Şefi Süleyman Demirel ve yine Gastronomi Evi’nden Satın Alım Sorumlusu Cemil İlker Boyacı bana eşlik ettiler.
Şehir yerle yeksan olmuş
Adana üzerinden gelirken Hatay’a kilometreler kala yolun iki yakasında karşılaştığım hasarlı, yıkılmış bina görüntüleri, şehre kadar devam etti. Şehir merkezinde de beni yine hasarlı binalar, yıkılmış duvarlardan gözüken dairelerin içinde kalmış bir zamanların anılarını taşıyan kırık dökük eşyalar, kaldırılan enkazlardan geriye kalan moloz yığınları karşıladı. Antakya yerle yeksan olmuştu. Hasarlı binalarda yıkımlar devam ediyordu ve şehrin üstü, kalkan tozların oluşturduğu bir sis tabakasıyla kaplıydı.
Enkaz kaldırma çalışmalarının yapıldığı sokaklarda dolaşırken konuştuğum belediye yetkilileri, enkazlar kaldırılırken moloz-demir ayrıştırma işlemlerinin döküm sahalarında değil, enkaz alanında veya enkazın bulunduğu sokak ve caddelerde yapıldığını vurguluyorlardı. Yetkililer, enkaz ayrıştırmasının caddelerde ve enkaz sahasında yapılmasının, Hatay’ın zorlukla işlevini sürdüren ve yeni yapılan altyapısına da zarar verdiğini ve ciddi hasarlar oluşmaya başladığını belirtiyorlardı.
Gastronomik hafızamız da zarar gördü
Hatay’da da zarar gören, yerle bir olmuş mekânlar arasında esnaf lokantası ya da restoran olarak onlarca yıldır hizmet veren birçok yer de vardı. Deprem bölgesindeki insanların sarsıntıların yaşandığı pazar günü gecesi yatarken işi, evi, dükkânı, parası vardı; pazartesi günü hiçbir şeyleri kalmamıştı! Örneğin Sultan Sofrası, Konak, Altıkapı, Müzeyyen, Avlu, Leban, Kule, Luwi, Sveyka, Pöç Kasabı’nın da bulunduğu yemekleriyle bilinen, tanınan birçok nokta artık sadece anılarda yaşayacaktı. Tarihi bir binada bulunan UNESCO Gastronomi Evi ise ağır hasarlıydı. Onlar, ülkemizin yeme içme geleneklerini sürdüren, unutulmaya yüz tutmuş yemeklerimizi ısrarla yapan, gastronomik hafızamızı oluşturan yerlerdi…