Adım adım Kahramanmaraş şehir merkezi
İlk günümüze Maraşlılar gibi kelle paça çorbası içerek başlıyor; ardından müze, çarşılar, camileri adım adım dolaşıyor, lezzet noktalarını keşfediyoruz.
Haber Merkezi |Kahramanmaraş’a indiğimizde yazı anımsatan çok güzel bir hava bizi karşılıyor. İlk sabah kahvaltımızı tıpkı Maraşlılar gibi kelle paça çorbası içerek yapıyoruz. Şehrin neredeyse her köşesinde bir paçacı var. Biz, Menekşe Paça’ya gidiyoruz. Remzi Usta’nın hazırladığı beyin kavurma, tirit (Maraş tarhanası ile yapılıp üzerine dört çeşit kuruyemiş koyuluyor) ve paça ile masaya serpiştirdiği Maraş peyniri, bal, köy tereyağı, Maraş çöreği, suböreği ilk yemeğimizde masamıza gelenler… Sirke yerine koyulan sumak ekşisi paçaya harika bir lezzet katıyor… Ben, bol sarımsak ve kırmızı biber eklemeyi de ihmal etmiyordum. Bizlerle sohbet eden Remzi Usta, bir iki sokak yukarıda hayvan kemiklerinden yaptığı eserleri sergilediği binayı göstermeyi de ihmal etmiyor.
Bu lezzet noktasından yoğun bir güne hazırlanmış olarak ilk durağımız 30 bin eserin sergilendiği Kahramanmaraş Müzesi’ne geçiyor, müdür Safinaz Akbaş’ın rehberliğinde müzeyi dolaşıyoruz.
Müzenin en önemli eserlerinden birisi Direkli mağarasında bulunan Anadolu’daki en erken tarihli kadın figürü ile Maraş Aslanı… Geç Hitit Krallıklarının başkentlerinde, özellikle kapı girişlerinin her iki tarafına bu türden aslan heykelleri dikilirmiş. Maraş örneği daha küçük olmakla birlikte, aslan heykelinin özellikle sırt kısmının ve duvara bitiştirilecek sağ yanının düz olması sebebiyle Maraş kentinin kapı girişlerinde kullanılmış olma olasılığının yüksek olduğu düşünülüyor. Ayağa kaldırılmış antik dönem fil iskeleti de müzenin ilginç objelerinden…
Sumak yapımı
Sıra, şehrin sokaklarını arşınlamakta. Ama önce Mutfak Müzesi’ne uğrayacağız. Dulkadiroğlu Kültür Müdürü Murat Akkurt da bize eşlik ediyor. Burada tirşik çorbası ikram ediliyor ve sumak yapımı gösteriliyor. Sumak ekşisi akıtı; bileşenleri, üretim metodu ve farklı tüketim şekilleri bakımından özgün bir ürün. Dere kenarlarında, bağlarda, bahçelerde yetişen sumak ekşisi toplandıktan sonra üç veya dört kez ıslatılıp kısa süreli karıştırılıp ortaya çıkan sulu sumak tülbentten süzülüyor. Meyveler elle sıkılarak hiç bu bırakılmıyor. Bir gece bekletildikten sonra üsteki berrak kısım alınarak tepsiler akıtılıp güneşte koyulaşması bekleniyor.
Daha sonra Sarayaltı’na gidiyoruz. Burada İlker Benli, bize rehberimiz olarak katılıyor. Bir zamanlar yukarısında bulunan saray nedeniyle semtin bu adı aldığını öğreniyoruz. Yokuşun üstündeki Saray Şekerleme’ye uğrayıp fıstık ezmeleri tattıktan sonra aşağıya, Kapalıçarşı’ya doğru iniyoruz…
Yolda bir bıçakçıya uğruyoruz. Kahramanmaraş civarında yapılan ören yeri kazılarında ve merkeze bağlı Hartlap köyündeki incelemelerde yörede bıçakçılığın Kahramanmaraş tarihi kadar eski olduğu ortaya çıkıyor. Bıçak yapımı halen Hartlap’ta usta çırak ilişkisi içinde babadan oğula aktarılarak sürdürülüyor. Sap kısmında kullanılan manda boynuzu, koçboynuzu, keçiboynuzu, şimşir ağacı geleneksel olarak işlenen bıçakları inceledikten sonra Kapalıçarşı’ya geçiyoruz.
Kapalıçarşı
Çarşının XVI. yüzyılın sonlarında inşa edildiği düşünülüyor. Osmanlı kapalı çarşılarının Bursa ve İstanbul ile birlikte en erken örneklerinden biri. İstanbul’daki Kapalıçarşı’da da bir benzeri bulunan, esnafın her sabah dükkânlarını açmadan önce altında dua ettiği kubbe de çarşının ilginç bölümlerinden. Kapalıçarşı’nın etrafında bakırcılar çarşısı, semerciler çarşısı, saraçlar çarşısı, belediye çarşısı, mazmanlar çarşısı, kazzazlar çarşısı, demirciler çarşısı, Alacacılar çarşıları sıralanıyor.
Gezimizi Tatsam Çörekleri’nde Yılmaz ve Kâmil ustaların hazırladıkları sıcak sıcak taş fırından çıkmış Maraş çöreklerini tadarak sürdürüyoruz.
Hakkak, Mustafa Toprakkale, ceviz oyma, Halil Usta, Kuyumcular Çarşısı, Saraçhane Çarşısı derken yürüyüşümüz, Saraçhane Pidecisi İzzet Uyunmaz’ın fıstıklı şekerli ve peynirli pideleri ile kesiliyor. Buradaki çay molasının ardından yine yürüyerek Taş Medrese ve Dulkadiroğlu Beyliği Hükümdarı Süleyman Bey tarafından 1442-1454 yılları arasında yaptırılmış Ulu Cami’ye (Cami-i Kebir) geçiyoruz.
Dondurma şov!
170 yıllık Yaşar Pastanesi, başta Mado olmak üzere Marax, Marpop, Icemar, Mado Dondurma ve Künefeci gibi markaları çatısı altında bulunduran Yaşar Dondurma'nın ilk dükkânı; Maraş dondurmasının satırla kesileceği şovu izliyoruz. Burada dondurmalarımızı yiyerek soluklandıktan sonra şehrin merkezindeki Germanicia antik kenti kalıntılarına yöneliyoruz. Maraş, M.Ö. 64’te Romalıların eline geçmiş ve Roma İmparatoru Gaisus Caesar Agustus Germanicus’un adı şehre verilerek “Kaiseria Germanicia” olarak adlandırılmış. Çağın Latince, Grekçe ve Arapça kaynaklarından anlaşıldığına göre göreceğimiz Germanicia mozaikleri, Geç Roma & Erken Bizans Dönemine ait. 146 hektar yerleşim alanının altında günyüzüne çıkarılmayı bekleyen bu mozaiklerin küçük bir bölümü kurtarılarak koruma altına alınmış.
Akşam yemeği, Kocabaş Konağı’nda Kervan Pastaneleri tarafından veriliyor. Samı̇ Kervancıoğlu ve ortağı Yaşar Pakel’in ev sahipliğinde hazırlanan menü, ekşili çorba (soğuklukla), sömelek köfte, yavan köfte, ekşili turşu, şehriyeli pirinç pilavı ekşili aya sulusu (çiğköftelik etle nohut büyüklüğünde), sulu yağlı köfte, eli böğründe, kiremitlerde tek kişilik pide kapalı, Maraş taraklık, Maraş tava, Maraş ev kadayıfı (ağızlı), dondurmadan oluşuyor.
Otelimiz, şehrin 45 dakika dışında, Sır baraj gölüne hâkim bir manzaradaki Orkis Termal.