98 yıllık bir sanat hikâyesi: Ankara Musiki Muallim Mektebi’nden Mamak Kültür Merkezi’ne
Son Ankara yolculuğumda çok özel bir binayı ziyaret ettim: Atatürk’ün emri ile 1924 yılında Cebeci’de hizmet vermeye başlayan “Musiki Muallim Mektebi” ya da genç Cumhuriyetimizin ilk “Devlet Konservatuarı”, bugünkü adıyla “Mamak Kültür Merkezi.”
Haber Merkezi |Son Ankara yolculuğumda bildiğim, ancak o güne kadar sadece fotoğraflarını gördüğüm bir binayı ziyaret ettim: Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile 1924 yılında Cebeci’de hizmet vermeye başlayan “Musiki Muallim Mektebi/Müzik Öğretmeni Okulu” ya da genç Cumhuriyetimizin ilk “Devlet Konservatuarı”, bugünkü adıyla “Mamak Kültür Merkezi” (MKM).
Azra-Aydın Gün, Cüneyt-Ayten Gökçer, Yıldız-Müşfik Kenter, Gürer Aykal, Yıldırım Önal, Meriç Sümen, Fazıl Say, Sait Sökmen, Zuhal Olcay, Cihan Ünal, Mehmet Ali Erbil ve Can Gürzap, yakınlarda kaybettiğimiz Sarper Özsan Ankara Konservatuarı’nın yetiştirdiği isimlerden ilk aklıma gelenler…
Aralarında bu ustaların da bulunduğu binlerce çocuğu öğretmenliğe hazırlayan, konservatuar olduğunda ünleri ülke dışına taşan birçok sanatçıyı yetiştirmiş okulun hikâyesinden etkilenmiş, hafızamın bir köşesine yazmıştım.
Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Onur Ödülü Altın Madalya Töreni’nde tanıştığım Mamak Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Düğmeci, beni MKM’ye davet edince bu nedenle hemen kabul ettim. Ertesi günü buluşana kadar hafızamdaki bilgileri şöyle bir anımsadım:
Bilinmesi gereken bir tarihi var
Cumhuriyet’in yeni kurulduğu yıllardı Kurtuluş Savaşı’nın sıkıntıları, yoklukları sürüyordu. İşte öyle bir durumda dahi sanatın bir millet için vazgeçilmez olduğunu hep vurgulayan Mustafa Kemal “müzik çok önemli bir sanat, bir ihtiyaç. Bu sanatı okullarımıza sokalım. Çocuklarımız birlikte eğlenmeyi, oynamayı, şarkı-türkü söylemeyi öğrensin, hayat coşkusunu tatsın, büyük eserleri tanısın” demiş ve böylelikle 1 Eylül 1924’te o günün koşullarındaki kerpiç binalarda Musiki Muallim Mektebi kurulmuştu. İleride (1 Kasım 1936) Ankara Devlet Konservatuarı’na dönüşecek olan okul Cebeci’de Şakir Ağa Hanı’nı oluşturan ikisi kerpiç üç eski binadaydı. Müdürlüğe Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör getirilmişti.
Bu süreçte artan gereksinim ve kalabalıklaşan öğrenciye yeterli olmayan kerpiç binalar yerine projesi Avusturya asıllı İsviçreli mimar Ernest Arnold Egli’ye yaptırılan bir yerleşke inşa edilmişti. Yukarıdan bakıldığında ters dönmüş bir piyanoyu anımsatan bu binada dersliklerin yanı sıra iki etkinlik salonu, yemekhane, yurt ve çalışma odaları bulunuyordu.
Konservatuar gidince…
Konservatuar 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi’ne bağlanınca bir süre boş kalan bina 1985’te Mamak Belediyesi’ne devredilmişti. Belediyenin “restore” ettirdiği okul, 2005’e kadar hizmet binası olarak kullanılmış, daha sonra kiralanmaya başlanınca Mithat Fenmen’in odası “tuvalet” olmuştu. Adnan Saygun, Âşık Veysel gibi hocaların geldiği çalıştığı odalar dönerci, kuaför ve benzeri esnafa kiralanmış, bir kısmı depoya dönüştürülmüştü. Binanın yemekhanesi ise düğün salonu yapılmıştı! Yetmemiş, bahçeye de yine bu amaçla kocaman bir çadır kurulmuştu.
“Sanat, tartışılmayacak ortak konumuz”
2009 yılında Mamak Belediye Başkanı seçilen Murat Köse, binayı bu koşullarda bulmuştu. Sonrasını Mamak Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Düğmeci’den dinleyelim:
“Ben bu bölgenin çocuğuyum. Çocukluğumda okulun önünden geçerken ön cephesindeki taşa oyulmuş Devlet Konservatuarı yazısına bakar, merak ederdim. Konservatuar olarak yapılmış bir binanın aslına uygun olarak kullanılmayışı göreve gelene kadar bizi gerçekten üzüyordu. Eski mezunlar sitem ediyorlar, mabedimiz ne hale geldi?’ diyorlardı. Biz daha çok rahatsızdık. Onlara, ‘bunları düzeltmek için elimizden gelen gayreti göstereceğiz’ diyorduk. Çünkü, tartışılmayacak ortak konumuz sanattır.
Musiki Muallim Mektebi’nin mirasçıları olan konservatuar ve müzik fakültesi ile bağlantıya geçtik. Sevda-Cenap And Müzik Vakfı ile klasik müzik konserleri başlattık. Eski mezunlarımız ve onların yetiştirdiği öğrenciler merkezimizde konserler vermeye başladılar.
100’ün üzerinde odası var
İçinde bulunduğumuz bina beş ayrı blok. 100’ün üzerinde oda, orkestra çukurları bulunan 80 kişilik Hikmet Şimşek ve 300 kişilik Muhsin Ertuğrul sahnelerimiz var. Muhsin Ertuğrul, çok özel ambiyansı olan bir sahne.
Bugün binayı anlamına en uygun biçimde kullanmaya çalışıyoruz. Bu binanın tarihi dokusunun ülke sanat hayatındaki önemi ve yetiştirdiği sanatçıların ülkemize kattıkları, Türkiye’yi tanıtmaları büyük değerlerimiz. Dünya standartlarında opera, tiyatro ve bale gösterilerinin yapıldığı bir okul burası.
Bu arada okulun orijinal ismini örten levhayı kaldırdık, kabartma yazıları tekrar ortaya çıkardık. Üzerine MMM, Musiki Muallim Mektebi logosunu tekrar yerleştirdik.
Kurslar sürüyor
Bugün bin 500 civarında öğrencimiz var. Kurslarımızı başarıyla tamamlayanlar Devlet Konservatuarı, müzik fakülteleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TRT sınavlarında büyük başarı sağlıyorlar.
Bahçedeki bir binada Geleneksel Sanatlar Merkezi açtık. Yani burayı tiyatrosuyla, müziğiyle bir sanat merkezi olsun diye planladık… Edebiyatla ilgili farklı etkinlikler yapıyor, sergiler de düzenliyoruz. Halk oyunları kurslarımız var.
Müzik aletleri sergisi
Elimizde dünyanın dört bir tarafından 300’ün üzerinde müzik aleti bulunuyor. Onları sergileyeceğimiz bir alan oluşturduk, sergileme projesini çalışıyoruz.
Üniversitelerin ve yurtların yoğun olduğu bir bölge burası. Sonradan düğün salonu olan eski yemekhanede gençlerin ders çalışacakları, kitap okuyacakları bir kütüphane planladık. Yapımı bitmek üzere. Müzik nota ve kitapları köşesi, duvarlarında sanatsal objelerin sergileyeceği alanlar da bulunacak, içinde farklı etkinlikler yapabileceğiz.
“Tüm Türkiye’ye hitap edeceğiz”
Binanın altında ışık görmeyen ölü bir bölüm vardı. O alanı da dijital bir mekâna dönüştürmek istedik. Yeni nesil gençlerin çok ilgi göstereceği ‘yeşil oda’lar, ses kayıt stüdyoları ve televizyon yayını yapabilecek bir stüdyo, montaj yapılabilecek alanlar mevcut olacak Orası da bitmek üzere… Gençlere konser kaydetme dahil bu alanda da kurslar vermek istiyoruz. Yani sanatın merkezimizin, yalnız Mamak’a, Ankara’ya değil Türkiye’ye hitap edecek bir mekân olmasını istiyoruz. Geçmişten bugüne buradan yolu geçmiş, burada okumuş, öğretmenlik yapmış sanatçılarımıza özellikle bir çağrıda bulunuyorum; mekân onların, eserlerini sahnelesinler, sergilesinler, eserlerinin çekimini yapalım, buyursunlar gelsinler mekânlarına sahip çıksınlar. Ayrıca burayı yaşamış kişilerle bir belgesel, bir kitap çalışması yapmak üzere çalışmalara da başladık.”
Mehmet Düğmeci sohbet sonrasında MKM’yi de gezdirdi. Bitmek üzere olan kütüphaneyi, televizyon stüdyosunu, tiyatro salonlarını, kurs odalarını, müzik aletleri sergilenecek bölümü dolaştık, öğrencilerle konuştuk. Bahçede heykelleri bulunan müzik aletlerinin seslerini dinledik. Mamak Kültür Merkezi’nden güzel şeylerin yapıldığını görerek umutlu ayrıldım.