Kültürel kodlarımızı genç kuşaklar ile buluşturmalıyız

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi, yeni müzecilik anlayışı kapsamında, unutulmaya yüz tutan geleneksel yaşam biçimini deneyime sunuyor. Kenan Yavuz Kültür Vakfı Başkanı ve müzenin kurucusu Kenan Yavuz, “Gerçeklik duygusunun yerini sanal dünya aldı. Kültürel kodlarımızı genç kuşaklar ile buluşturmalıyız” diyor.

Merve Yedekçi |

MERVE YEDEKÇİ / İSTANBUL

Bayburt Beşpınar köyünde, 24 bin metrekare alanda, 26 farklı mekândan oluşan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi eko müze kavramı ile bölgenin soyut ve somut kültür mirasını, geleneksel yaşam biçimini ziyaretçilerin deneyimine sunuyor. ‘Bize Gelen Bizi Yaşar’, ‘Köklere Dönüş’, ‘Yaşayan ve Yaşatan Müze’ mottoları ile köyden kente göç olgusunu ülke gündemine taşıyarak farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

Kültürel zenginlikleri genç kuşaklar ile buluşturmanın önemine değinen Kenan Yavuz Etnografya Müzesi kurucusu Kenan Yavuz, “Dijital yaşam, bireyselleşmenin sınırlarını zorluyor. İnsanları birbirinden uzaklaştırıyor, gerçeklik duygusunun yerini sanal bir dünya alıyor. Kültürel kodlarımızı genç kuşaklar ile buluşturmalıyız. Dijital yaşama karşı direncimiz zayıf ve çaresiz. Modern yaşamın getirdiği etkileşim kültürümüzü unutturdu. İnsan kendi doğasından uzak bir modernizm yaşıyor. Güzel olan ne var ise tehdit altında. Eko müze olarak;  insan, doğa, hayvan, gökyüzü tüm bunlar bizde var.

8 milyon üniversite öğrencimiz var; 80 tane “Ben çiftçi olmak istiyorum” diyen çıkar mı?”

“Maalesef göç hızla devam ediyor. En büyük sorunumuz azalan nüfus ve çalışacak işçi bulamamak. Oysa bugün itibari ile köyden kente göç olgusunu destekleyen bir ekonomik gerekçe kalmamış durumda” diye sözlerine devam eden Yavuz, “Köylerimizin yaşam standartları metropollerin üzerinde. Gençlerimizi anlamak ve onların beklentilerini okuyarak, köy yaşamının cazibesini onların nezdinde cari kılmak zorundayız. Aksi halde, şehirlerde yaşanan sıkıntılar giderek artacak. Köylerimiz birer huzurevi’ne dönüşüyor. Tabii, yaş alan nüfus ile üretim kabiliyeti de kaybediliyor. Mikro tarım ve hayvancılık büyük hasar aldı. 8 milyon üniversite öğrencimiz var. Fakat 80 tane “Ben çiftçi olmak istiyorum” diyen çıkar mı?” diye vurguluyor.

Kültür turizmi önceliklenmeli

"Biz sahipleniyoruz. Toprağı, dedemizi, ninemizi, konağımızı, türkümüzü, somut veya somut olmayan ne var ise sahipleniyoruz. ‘Bir sahiplenme hikâyesi’ mottosuyla bozkırın ortasında tek başına bir vahayız ama yalnız değiliz. Turizmin sürdürülebilir olması için; kültür turizmi önceliklenmeli. Özgün değerler korunmalı, kimlik karmaşasından kaçınılmalı. Ticari kaygılar ile gereksiz açılımlar yapılmamalı. Basmakalıp işler yapmayı seçiyoruz. Turiste hitap eden yaklaşımı gözden geçirmeliyiz. Bu nedenle ‘bize gelen bizi yaşar’ yaklaşımımızı ifade etmeye çalışıyoruz. Müze olarak sosyo-kültürel alanda, ülkemizin yaşadığı tüm problemleri gündeme taşımaya çalışıyoruz. Biz kalmak ve kendimiz ile dünya’ya açılmak istiyoruz.”

Ziyaretçiler 100 yıl önceki sosyal yaşamı tecrübe ediyor

“Yaşanmışlıklardan ilham alıyoruz” diyen Yavuz, “‘Köklere Dönüş’ sloganıyla harman festivali, tandır ve hedik şenlikleri, yerel gastronomiyi ve folklorik güzellikleri somutlaştıran çalışmalar yapıyoruz. Kültür mirasımızı görünür kılan etkinlikler bunlar. Aldığımız kültür mirası ödüllerimizin gerekçeleri de bu özelliğimize dayanıyor. Yaşanmışlıklardan ilham alıyor, ziyaretçilerimizin deneyimlemelerine fırsat sunuyoruz. Müzeler genelde daha eğitimli insanların ilgi gösterdiği mekânlar olarak karşımıza çıkıyor. Biz bir fark yarattık ve insanı öne çıkarttık. Ziyaretçiler 100 yıl önceki sosyal yaşamı tecrübe ediyor. Böylece unutulmaması gereken güzelliklerimizi yaşatırken, sosyolojik ve kültürel olarak yaşadığımız erozyonu da gündeme taşıyoruz. Harmanda hasat yapıyor, tandırda ekmek pişiriyor, köy evinde halay çekip, bahçede tezek sobası etrafında sohbet ediyoruz. Bu yönümüz ile dünya müzecilik anlayışına yepyeni bir bakış açısı getirdik. Müze, iklim ve coğrafi koşullar nedeni ile yılda 6 ay ziyaretçi alabiliyor. Buna rağmen yaklaşık 40 bin ziyaretçimiz oluyor” diyor.

Köyden kente göç olgusunu tersine çevirecek alt yapıyı kurmayı amaçlıyoruz

“Nüfus açısından, Türkiye’nin en küçük iliyiz ancak kültürel ve sosyolojik anlamda en büyük ili olduk. Yurt içinden ve dışından on binlerce insanın ziyaretleri ile şehrimiz ve bölgemiz yeni bir turizm destinasyonu olma yolunda. Özellikle yapımı tamamlanmak üzere olan havaalanımız ilave talep yaratacak, bölge turizmi çok büyük bir ivme kazanacak. Gel-Köy projemiz ile köyden kente göç olgusunu tersine çevirecek bir alt yapıyı kurmayı amaçlıyoruz. Bayburt Havaalanı sayesinde ortaya çıkacak ulaşım kolaylığı, beyaz yakalı, kültür turizmine odaklı ziyaretçi grupları ile buluşmamızı sağlayacak.”

Dünyanın en pahalı alışveriş caddeleri açıklandı: İstiklal Caddesi kaçıncı sırada? Finansal performansın anahtarı: Dupont analizi Sıfır araçlarda kampanya yarışı başladı! İşte yılsonu fırsatları... Sıfır faiz, takas desteği! AKOM açıkladı: İşte fırtına ve yağışın İstanbul'a bilançosu Öğretmenlerin 24 Kasım beklentisi: Birer maaş ikramiye Türkiye dünyanın en sinirli ikinci ülkesi oldu!