PR’ın yeni kodları ve itibarın kalesi
"PR’ın asıl amacının sadece görünürlük sağlamak değil, uzun vadeli güven, inanılırlık ve itibar oluşturmak"
Haber Merkezi |MSL Türkiye (Publicis Groupe) Ajans Başkanı
nazli.cil@mslgroup.com
Gelin birlikte PR’ın ne olduğunu sorgulayarak başlayalım. PR sadece bir markayı veya ürünü duyurmak mıdır? Ya da itibar inşa etmek ve bu itibarı stratejik dokunuşlarla güçlendirmek midir? Pek çok iletişim profesyoneli PR’ı itibarın kalesi olarak tanımlıyor. Yani PR’ın asıl amacının sadece görünürlük sağlamak değil, uzun vadeli güven, inanılırlık ve itibar oluşturmak olduğunu söyleyebiliriz.
Dijitalleşme, teknolojik ilerleme ve yapay zekanın gelişimi ile iletişim dünyası da köklü bir değişimin içinde. Tüketiciler artık daha bilinçli, şeffaf ve samimi bir iletişim talep ediyor. Bu da markaların anlamlı hikayeler sunma zorunluluğunu beraberinde getiriyor. PR ise bu süreçte itibar yönetimi ve güven yaratmada kilit bir rol üstleniyor. Eskiden daha geleneksel yöntemlerle yürütülen PR süreçleri, artık dinamik bir yapıya dönüşüyor. Sosyal medya platformlarının gücü, bireylerin artık içerik üreticisi haline gelmesi ve marka hikayelerinin tüketici tarafından şekillendirilmesi, PR’ı daha çevik, esnek ve gerçek zamanlı yönetilen bir stratejiye yönlendiriyor.
Tam da bu nedenlerle şirketler, sundukları ürünler ve servislerle birer hikâye anlatıcısına dönüşürken, bu hikâyenin yazarlığını ise PR profesyonelleri yapıyor. PR bu yeni dönemde, yalnızca kurumsal itibarı yönetmekle de kalmıyor; aynı zamanda toplumsal sorumluluk ve sürdürülebilirlik gibi daha derin değerler üzerine kurulan, gerçekçi, insana dokunan bir iletişim dili de geliştiriyor. Öte yandan veriye dayalı içerik stratejileri kullanmak, dijital krizleri anında yönetebilmek, paydaşlarla samimi bir ilişki kurabilmek ve bu bağı sürdürebilmek için yenilikçi bir yaklaşım sunuyor. Artık başarı, yalnızca marka bilinirliğiyle değil, duygusal bir bağ ve güçlü bir itibar inşa etmekle ölçülüyor. Sonuç olarak; PR’ın kodları da artık samimiyet, şeffaflık ve etkileşim ekseninde şekilleniyor. Yalnızca görünürlüğü artırmakla kalmayıp; insan odaklı iletişim ile toplumun şirketlerle uzun soluklu duygusal bağlar kurmalarını sağlıyor. Bu yüzden iyi bir hikaye oluşturmak kadar, bu hikayeyi doğru ve etkili bir şekilde anlatmak da kritik. Zira yanlış ya da eksik anlatılan hikayeler, markanın potansiyelini tam anlamıyla ortaya koyamayabiliyor.
Daha büyük resme baktığımızda nesiller, konular ve koşullar değişse bile PR’ın en özünde, kurumların itibarını stratejik dokunuşlarla inşa etmek ve bunu sürdürülebilir kılmak yatıyor. Gelecekte daha zorlu durumlarla karşılaşacağımızı düşünürsek, şirketlerin iletişim profesyonellerine daha fazla güven duyması ve onların stratejik rehberliğine başvurması kritik. Ancak bu şekilde markalar etki alanlarının fark edilmesini ve net bir şekilde tanımlanmasını tam olarak sağlayabilir. Tüm bu bilgiler ışığında, cesaretle yenilikçi yaklaşımlara açık olan ve tüm bunları ajandasında öne alanların, bu zorlu koşullarda fark yaratacağı aşikâr.
Özetle; dünyada artık tek bir trend veya güçlü bir akım yok. Koşullar hızla değişiyor. Şirketler, her an değişen bu ortamda kendilerine yeni bir yön bulmaya çalışıyor. Geleneksel PR stratejileriyle başarı elde etme şansı da giderek azalıyor. Bu yüzden trendlerin bir adım ötesine geçerek rekabette öne çıkmak önemli. Teknolojinin, yapay zekanın sunduğu fırsatlar ne kadar gelişmiş olursa olsun, insani değerler ve duygusal bağlar olmadan kalıcı bir itibar yönetimi mümkün değil. İtibar, bir markanın en değerli varlığıysa, yeniden şekillenen PR da bu değeri yaratmanın anahtarı.
“Publicis Groupe’un katkılarıyla”