Mobilya ürünlerine kültürümüzü sindirmemiz gerekiyor
“İnsanı maddi ve kültürel yönden tatmin etmek gerekiyor. Sizin tanımlamanıza göre akıllı ihtisaslaşma sadece üretim hatlarını etkinleştirme, üretkenlik ve verimlilikleri artırmanın yanında Ar-Ge, tasarım, inovasyon, moda, marka ve imaj, tanıtım ağlarını elde tutma iletişim-etkileşim platformlarını ustalıkla kullanma becerileri de gerekiyor. Mobilya ürünlerine kültürümüzü ne kadar sindirirsek, sektörün ülkemizde önemli üretim alanı olma özelliğini o kadar uzun süre koruyabiliriz.”
Haber Merkezi |Rüştü BOZKURT
Yıllar önce Bursa Eğitim Enstitüsü sözlü sınavına giderken bir kamyonun kasasında buğday çuvallarının üstünde Ahi Dağı yamaçlarından sabahın ilk ışıklarında Uludağ eteklerindeki İnegöl ovasını seyretmiştim. Zihnimdeki fotoğraftan şimdilerde eser kalmadı. Gelişen mobilya tesisleri, OSB’de değişik üretim yapan fabrikalar, Bursa-Eskişehir yolunda araçların telaşlı koşuşturmaları başka dünyalar, başka görünümler, değişik algılar fırtınası estiriyor zihin dünyalarımızda.
İnegöl’de Hayriye Köyü uğrak yerlerimizden biriydi. Uludağ’ın doğusunu Ahi Dağı’ndan ayıran Mezit Deresi sık ve gür yapraklı gürgen ağaçları, yöreye özgü çam çeşitlerinin baharı ayrı, yaz ayları başka, güzün de renk cümbüşüyle görülmeye değer doğal zenginliktir.
Karayolları Bölge Müdürlüğü’nün Bozüyük- Pazaryeri- Ahi Dağı- İnegöl güzergâhına alternatif yol çalışması uzun yıllar sürdü. Mezit Deresi yolu açılınca bir güz gününün olağanüstü renk sağanağında Bursa yolculuğum da zihnimde dipdiri duruyor. Sizi kendine çeken doğaya sahip olan Mezit Deresi köylerinden biri de Tüfekçikonak’tır.
Uludağ’ın kuzey eteklerinden doğan derelerin birleşmesiyle oluşan Göksu Çayı’nı besleyen derelerden birinin doğduğu yerdir Tüfekçikonak. Köyün güneyindeki Uludağ yamaçları.
Mezit Deresi’ndeki köylerindeki halkın çoğunluğu Kafkasya, Batum ve Balkan göçmenleridir. İnegöl’de mobilya üreticisi Saloni’nin sahipleri Haluk, Ahmet ve İsmail Özbek de Batum göçmenlerinin yerleştiği Tüfekçikonaklı’dır. Uludağ’ın bağrından beslenen birkaç değirmen çarkını döndürecek bollukta güldür güldür akan derenin kenarında Özbek kardeşlerin yaptırdıkları kafedeyiz. “Mobilya sektöründe yeni yapılanma ihtiyacı” konusunda görüşlerini almak istiyoruz. EKONOMİ gazetesinden Veysel Ağdar’la birlikte değerlendirmelerini not ediyoruz.
Saloni delikanlı bir işyeri
Özbek kardeşlere mobilya işine nasıl başladıklarını soruyorum. Başlangıç yılının 1999 olduğunu öğrenince duraksıyorum. Bir üretimde öğrenme, gelişme ve hafıza oluşturma açısından baktığımızda “delikanlılık çağı” diyebileceğimiz bir zaman kesiti. Bu düşüncemi kendilerine de söylediğimde Haluk Özbek itiraz ediyor: “Bizim işe girişimizi delikanlılık çağı olarak değerlendirebilirsiniz. İnegöl ortamını, iklimini üretim deneyimini dikkate alırsanız durumun farklılığını görürsünüz” diyor.
Amacımız mobilya üretiminin İnegöl özelinde gelişmesinin aşamalarını anlamak. Haluk Özbek’e, “Siz işe başladığınızda İnegöl’de mobilya üretimindeki temel eğilimler neydi? Yörenin mobilya üretiminde ulaştığı aşama size göre hangi özelliklere sahipti?” sorusunu yöneltiyoruz.
Eğitimli ve donanımlı bir mobilya üreticisi olan Haluk Özbek ve kardeşleri birikimlerini paylaşıyor: “Bizim mobilya sektörüne girdiğimiz dönemde ihracat çok önemliydi. Yurtiçi pazarın gelişmesinin motive ettiği ihracata yöneliş de hızla gelişiyordu. Üretim tesislerinde hatlar oluşturuluyor; bant üzerinde seri ve standart üretim yaygınlaşıyordu. 2000-2010 arası, İnegöl’ün endüstriyel üretim deneyiminin kazanıldığı yıllar. Atölyelerde yapılan üretim fabrikalara evrildi. Fabrika üretimine değer katan başka bir özelliği daha vardı İnegöl’ün. Atölyelerde yetişen zanaatkârlar kendi birikimlerini endüstriyel üretime sindiriyordu. Bu deneyim ve birikimin mobilyaya yansıması çok önemliydi. Doğru yapılar kurabilirsiniz, doğru işlevleri yerine getirebilirsiniz, ama işinizin içine kültürünüzü sindiremezseniz sonuç alsanız da yapaylık kokusu size bir özgünlük kazandırmaz. İnegöl’de fabrikaya dönüşte zanaatkâr kültürünün yarattığı ayrıcalık, yöreyi mobilya merkezi konumuna taşıdı. Batı’da dendiği gibi ‘yumuşak güç’ olarak tanımlayabilirsiniz. ‘Kültürel birikimin zevklere hitap etmesi’ diyebilirsiniz. Duygusal ve ‘manevi ihtiyacımızı tatmin’ diye anlatabilirsiniz. Nasıl tanımlanırsa tanımlansın önemli bir güç olduğunu bilmeliyiz”
Bant sistemi üretim ‘fiyat-odaklı rekabet’ olgusunu öne çıkardı
İnegöl’de mobilya sektöründe önce yığılma şeklinde başlayan, giderek kümelenmeye dönüşen bir gelişme yaşandı. Kümelenmede temel olan sektördeki aktörlerin sinerji yaratması ve rekabet gücüne katkı yapmasıdır.
İnegöl mobilya üreticilerinin üstünlükleri kadar ve zayıf noktalarının neler olduğunu da öğrenmek istiyoruz Özbek kardeşlerden.
Haluk Özbek değerlendirmelerini şöyle paylaşıyor: “Fabrika üretimi ve bant sistemine geçtiğinizde ‘seçim özgürlüğünü’ kısıtlayan bir yapı kendini dayatır, bu hususta farkındalığın yüksek olması gerekir. Bir başka eğilim daha gözden ırak tutulmamalı: Bant sistemi üretimde ‘fiyat-odaklı rekabet’ olgusunu öne çıkarır. Bizim deneyimlerimiz, çeyrek yüzyılı aşan birikimlerimiz, mobilya sektöründe üç yapısal özelliğe bir bütün olarak bakmamız gerektiğini söylüyor: Birincisi, endüstriyel üretimin, iş süreçleri ve işgücü profillerinin gereklerini ihmal etmeyeceksiniz. Bu aynı zamanda rekabet edebilir teknoloji donanımın izlenmesi ve işyerinde uygulanması, işletilmesi anlamına gelir. İkincisi, moda- tasarım-marka-imaj etkenini asla arka plana itmeyeceksin. Özellikle de insanlar arasında bağlantıların arttığı, iletişimin kolaylaştığı, etkileşimlerin yoğunlaştığı, yeni rekabet koşullarının oluştuğu ve yeni iş birlikleri potansiyellerinin arttığı dikkate alınmalı. Teknolojinin erişilebilirliğin artması kadar, dil sorununu da aşmasının yarattığı yeni durum insanları birbirine yakınlaştırıyor; ama aynı ölçüde yarıştırıyor. Üçüncüsü de piyasada alış-veriş sistemlerini, sistemlerin yarattığı müşteri profillerinin, ticaret kurallarının, yasal düzenlemelerin, başka bir anlatımla fırsat kapıları açan etkenlerin izlenerek gerekli alternatiflerin öngörülmesi. Ticareti kısıtlayan hükümet kararları, coğrafi sınırlamaları, ekonomik ve kültürel gelişme potansiyellerini sürekli değerlendirilmelidir ki rakip stratejilerine karşı kendi gelişmemizi sürdürebilelim.”
Akıllı ihtisaslaşma
Endüstrileşme sürecinde “akıllı ihtisaslaşma aşaması” gelişmenin ve birikim yeteneğini koruyarak, uzun dönemli geleceği güven altına almanın bilinen etkili yol ve yöntemidir. Akıllı ihtisaslaşmanın arka planında hangi becerilerin olduğunu konusunda Haluk Özbek’in saptamalarını şöyle özetleyebiliriz:
Makine-donanım ithal ederek endüstriyel üretime başlayabilirsiniz. Makine-donanımın kullanılması aşamasına bakım-onarım aşamasıyla etkili hale getirebilirsiniz. Makine-donanımın işlevlerine eklemeler yaparak kapasite ve teknik olanakları etkinleştirilebilir. Bir basamak daha atlar makine-donanımı önce taklit eder, sonra kendi tasarımızın olanlarını üretebilirsiniz. Sıraladığımız mekanik gelişmeler “yeter şartı” oluşturur; ama “gerek şartların” yerine getirilmesi anlamına gelmez. “Gerek şart” Haluk Özbek’in özenle vurguladığı, endüstriyel üretimde hünere erişmek ve akıl katarak yaratıcı katkılar yapmaktır: Ar-Ge, tasarım, inovasyon, marka ve imajla yaygınlaşabilirsiniz; ticaret alanında sosyal beceri boyutunu katarsanız derinleşir ve yoğunlaşırsınız.
Endüstriyel üretim, bilim-teknoloji birikimi, mühendislik deneyimi, matematik bilgisi gerektirdiği kadar sosyal beceri de gerektirir: Yüksek düzeyde öz farkındalık ilk adımıdır. Yetmez, güçlü ve sistematik öğrenme ve anlama disiplininiz olacak. Etkili iletişim kurma ve etkileşimle ilişkileri besleme yetisi geliştirmelisiniz. Ortak çalışma bilinci, ortak güç oluşturma olgunluğu da unutulmamalı. Başkalarını anlayarak, zayıf yönlerine göz yumup, güçlü yönlerini geliştirerek onlardan sağlanacak yararı artırma bilinci de yükseltilmeli. Vazgeçilmez bir ideale, varılmak istenen hedeflere sahip olmalıyız. Sürekli kendinle yüzleşme özgüveni, hata yap ama hataları tekrarlama diyen ‘hata kültürünü’ içselleştirme de önemli. Proje-odaklı yönetimle organizasyonları gerçekleştirme, başarının ölçüsü olarak organizasyon becerisini kullanma da anlamlı.
Çok sayıda akademisyen, iş dünyası pratiklerinden deneyim kazanmış iş insanı, işinin ehli bürokratın yüksek sesle dillendirdiği bir aşamadayız. Mobilya sektörü de ucuz-emek odaklı standart üretimini ustalık katan, marka ve imajla beslenen, tasarımla çeşitlendirilen, renklendirilen ve zenginleştirilen aşamaya geçmek zorunda. Bütün bunlar “akıllı ihtisaslaşma” aşamasının eşiğidir; bu eşiği planlı ve disiplinli yönetimle aşmalıyız.
Ülke imajı ile firma imajı farkındalığı yükseldi
Özbek kardeşlerin değerlendirmelerini alıcı bir ruhla ve can kulağıyla not ediyoruz.
Özbek kardeşler diyor ki, “Hep birlikte 2000-2011 yılları arasında endüstrileşme sürecini yaşadık. İnegöl’de mobilya sektöründeki yatırımlar büyük bir hız kazandı. Yurtiçi talepteki hızlı artış yatırımları motive eden önemli etkenlerden biri oldu. Toplam üretimin yaklaşık yüzde 10’u, gelişmekte olan ülkelere ve gelişmiş ülkelere ihraç ediliyordu. Bu hızlı gelişme 2008 krizine yakalandı, ama İnegöl mobilyası için ‘teğet geçti’ tanımını yaparsak hata yapmış olmayız. İşlerin gelişmesi, üretim ölçeklerinin büyümesi, işyerlerinin gerekli ekonomik fazlayı üretmesi bir başka bilinci daha yükseltti. Değişik düzlemlerde de olsa Ar-Ge yapılmaya başlandı. Tasarımın sektördeki çok önemli katkı yaptığı anlayışı derinlik kazandı. İnovasyon yapmanın satışı artırmanın gerek şartı olduğu kavrandı. Ülke imajı ile firma imajı farkındalığı yükseldi. Tasarım ve kalite kadar, imaj geliştirmenin ve algı yaratmanın gerektiği ortaya çıktı. İnegöl’de mobilyacı maddi değer yaratma kadar yumuşak gücü oluşturan değerlerin de ne denli önemli bir pazarlama ve satış etkeni olduğunu kavradı. Bütün bunlar kapasite ve teknik olanakları geliştirme yatırımı gerektirdi. İş süreçlerinin etkinleştirmesinin yanında işgücü profillerinin yeni koşullara uyumunu sağlama yatırımı ihtiyacını arttırdı. Ayrıca, sosyal becerileri geliştirerek satış ayağını güçlendirme organizasyonlarını üst düzeye çıkarmayı da gerektirdi.”
Mobilya sektöründe akıllı ihtisaslaşmanın endüstriyel gelişme, moda-tasarım boyutu ve satış ayağıyla sıkı bağının önemli olduğunu, eli taşın altında üreticilerden dinlemek sanırız daha somut ve net bir öğrenme yolu.
Ar-Ge, tasarım ve inovasyon
Moda ve tasarım ayağında küresel ölçekte neler olup bittiğini merak ediyoruz. Yaşam deneyimlerimizden çıkardığımız bir sonuçla, “ Marka, imaj, moda, taşırım ve inovasyon” kavramları çok genel kalıyor. Ülkemizde moda sektörü birikimini korumak, uzun dönemli geleceğini güven altına almak için ne yapmalı, neler yapmalı ki akıllı ihtisaslaşmayı gerçekleştirerek küresel tedarik zincirindeki yerimizi sağlamlaştıralım?
Özbek kardeşler, yerelden küresele taşınan bakış açılarını aktarırken şu cümleleri kuruyorlar: “Önce dünya genelinde üretim fazlası olduğunun farkında olmalıyız. Endüstriyel üretim arz yeterliliğini sağlayıp fazla oluşturuyor. Teknoloji süreçlerin her aşamasında sistem kontrolü sağlıyor; standart üretimlerde ‘kalite homojenitesi’ oluşturuyor. Bu baskın gelişme, görsellik ve algı yönü yüksek olan mobilya üretiminde ‘marka ve imaj odaklı satış becerisini’ öne çıkarıyor. Başka bir anlatımla fiziksel ihtiyacı karşılama gerek şart ise sektörde satışların sürdürülebilir olmasını sağlayan da kültürel ihtiyaçların karşılanması ‘yeter şartı’ oluşturuyor. İnsanı maddi ve kültürel yönden tatmin etmek gerekiyor. Sizin tanımlamanıza göre akıllı ihtisaslaşma sadece üretim hatlarını etkinleştirme, üretkenlik ve verimlilikleri artırmanın yanında Ar-Ge, tasarım, inovasyon, moda, marka ve imaj, tanıtım ağlarını elde tutma iletişim-etkileşim platformlarını ustalıkla kullanma becerileri de gerekiyor.”
Küreselde marka bilinirliğimizi ve rekabet gücümüzü “franchise fabrika” modeli ile artıracağız
Üçüncü boyutu “ticaret ayağını” hatırlatıyoruz Özbek kardeşlere. “Ticaret ayağında hangi zayıf yönlerimiz, hangi üstünlüklerimiz var? Geleceği güven altına almak için sektörde neler yapmalıyız?”
“Standart üretimle, herkesin yaptığını yaparak kendimize çıkış yolu bulamayız. Özgün olmak, kendimizde ürünlere değer katmak, satış organizasyonda sosyal becerilerimizi geliştirerek farklı bir çizgi izlememiz gerekir. Marka ve imaja dayalı satışla geleceğimizi güven altına almak için üretim örgütlenmesinde alışkanlıklarımızın esiri olmamalıyız. Rekabet edebilir ölçekte olmayan işyerlerinde ısrar ederek hem kendimize hem de sektöre zarar vermemeli, bu hatalı tutumda ısrar etmemeliyiz. Hızımızı, esnekliğimizi, güvenilir olma özelliğimizi geliştirerek ilerlememiz gerekiyor. Bir önceki aşamadaki yatırım anlayışımızı gözden geçirmeliyiz. Her şeyi kendi fabrikamızda kendimiz yaparsak, oluşturacağımız sermaye bizi rekabet edebilir ölçekte, rekabet edebilir teknoloji donanımlı işyeri oluşturmaya götürmeyebilir. İlk iş, yatırımla ilgili bakış açılarımızı sorgulamak olmalı. Yatırım söz konusu olduğunda, kamu yönetiminin sağladığı teşvikleri ve diğer yönlendirici destekleri de gözden geçirmeliyiz. Geçmiş uygulamaları yetersiz buluyorsak, bizi yaratmak istediğimiz sonuca götürecek olan yeni sistemleri devreye sokmalıyız. Geçmişteki uygulamalarımızı hem işyerleri düzleminde mikro ölçekte sorgulamalı hem de kamu yönetiminin ülke ölçeğinde makro önlemlerinin hangi sonuçları yarattığıyla yüzleşmeliyiz. Ayrıca, ülkemiz dünyanın en hızlı göçünü yaşayan, hızla kentleşen bir yer. Mobilya sektörünü belirleyen etkenlerden birinin de kentleşme algısı ve kentleri yönetme biçimi olduğunu da ihmal etmemeliyiz. Bizim anladığımıza göre akıllı ihtisaslaşma küresel ölçekte gelişmeleri izleyen, ulus devletlerin aldıkları kararları değerlendiren, işgücü hareketlerinin farkında olan, nüfus hareketlerini olası etkilerini bilen, toplum kültürünün yarattığı fırsatları geliştiren, kısıtlayıcı değerlerini aşan, başta yapay zekâ olmak üzere teknolojik gelişmelerin olası etkilerini hesaplayan bir mobilya sektörü oluşturma aşamasındayız. Ticaret ayağında bir diğer önemli husus küresel çapta oyuncu olmanın yollarını aramak... Bu konuda bir süredir araştırdığımız ve adına “franchise fabrika” dediğimiz modeli uygulamaya koymak çok önemli bir adım olacak. Dünyanın belirli ülkelerinde, bir yatırımcı ortak ile üretim-tasarım know-how’ı paylaşımı yaparak üretim tesisleri kurmayı hedefliyoruz. Bu sayede lojistik avantaj yakalama, tek bir noktada üretimi büyütme yerine ilgili pazara yakın bölgede üretim ve dağıtım sağlama ve markanın globalleşmesine katkı sağlama imkânı bulabileceğiz ” yanıtını alıyoruz sorumuza.
Haftaya: Mobilya sektöründe fiyat-odaklı olmaktan moda-odaklı olmaya geçmeliyiz.