“Kozmetik sektöründeki en büyük tehlike, yer altı su kirliliği”
Simya Evi Kozmetik Kurucusu Peykan Nebioğlu, “Ambalaj atığı önümüzdeki 20 senenin konusu olacak. Şimdiden plastik atıkları ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Gözle görülür atıklar dışında kozmetik sektöründeki en büyük tehlike yer altı sularına karışan atıklar” diyor.
Merve Yedekçi |MERVE YEDEKÇİ / İSTANBUL
Doğal ve sürdürülebilir kozmetik ürünleri son yıllarda globalde ve Türkiye’de yükselen bir trend olmuş durumda. Sürdürülebilirlik sadece ambalajla sınırlı değil; kullandığımız içerikler de bu kavramın bir parçası. Simya Evi ise zehirli artık ve kimyasal içermeyen, temiz içerikli ürünler kullanma ihtiyacı doğrultusunda anne kızın “sürülebilir doğa” felsefesiyle oluşturduğu bir girişim.
Ürünlerin formülasyonlarında sürdürülebilirlik nasıl bir rol oynuyor? İçerik seçiminde hangi kriterleri göz önünde bulundurulmalı? Soruların yanıtlarını Simya Evi Kozmetik Kurucusu Peykan Nebioğlu’dan dinledik:
“Travmatik olaylardan büyük işler meydana geliyor. Aslında benim hikâyem de böyle… Annem ’de fibrokistik meme hastasıydı. Bende de ergenlikte birlikte aynı belirtiler görülmeye başladı. Ağrılarla boğuşunca hayatımızdan ilk çıkan ürün konvansiyonel deodorantlar oldu. İlk kendi kullanımımız için doğal deodorant üretmeye başladık. Ailemizin ve arkadaşlarımızın beğenisi üzerine, 2017 yılında üretim tesisimizi kurduk. İlk olarak, sosyal medya aracılığı ile satışlarımız başladı. Elbette, doğal ve sürdürülebilir kozmetiğin yükselişi son 10 seneki konjonktüre bakılırsa küresel pazarda yer edinmemiz kaçınılmazdı. Küresel iklim krizi, sadece çevre bilimcilerin veya çevreye gönül verenlerin radarında olan bir konu değil. Hepimiz bir şekilde hayatımızın bir noktasında bu tehditlerin boyutuyla karşı karşıya kalıyoruz. Kozmetikte herhangi bir karşılığı olmayan çok farklı kavramlar yer alıyor. Doğal içerikli kozmetiği hassas dengeye oturtan en önemli iki anahtar kelime güven ve denge. Formüllerini yaratırken tamamen sertifikalı ve yüzde 100 doğal hammaddeler kullanıyoruz. En çok dikkat ettiğimiz konu ise; kozmetikte kullanımı serbest dahi olsa bizim açımızdan riskli olabilecek ya da kullanımla gelecekte zararının ortaya çıkacağından endişe duyduğumuz ürünleri kullanmamak. Geliştirdiğimiz ürünler ile sadece doğal değil, hem doğal, hem etkili kozmetiğin mümkün olduğunu gösteriyoruz. Dünya çapında satış ağına sahip bir butik olarak küçük ölçekli özgün ürünlerimizi regülasyonlardan sapmadan üretme hedefindeyiz.”
Nebioğlu, Türkiye’de küçük ölçekli üretici olmanın zorlukları ise söyle anlatıyor: “Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada küçük üretici olmak, üstelik kozmetik alanında girişim yapmak isteyenler devlet regülasyonlarının zorlukları ile karşılaşıyor. Kozmetik üreticiliğinde giriş bariyerinin yüksek olması mesleğiniz ve üretim uygulamalarına uygun tesisinizin bulunmasıyla doğru orantılı. Bu da sektörde hem maddi hem de niteliksel olarak butik olmayı ve butik kalmayı zorlaştırıyor. Kurucu ortağımız Ferda Doğruöz’ün toksikoloji alanında uzman bir eczacı olması bizim için işleri oldukça kolaylaştırdı. Birçok zorlu yollar aşarak, kadınların ekonomik faaliyetleri ve üretime katılmaları çok kıymetli. Tüketici trendleri bu pastanın gittikçe büyüyeceğini gösteriyor. Girişimciler kendilerine yer kalmadığını düşünmesinler. Kendi hikâyelerini yazan kadınlar ilk adımı atma cesaretini gösterenler. Çünkü kadın merhameti, yardımlaşmayı ve dayanışmayı beraberinde getiriyor. Biz doğal hammaddeyle çalışıyoruz. Büyük ambalajların kısa son kullanma tarihlerini gözetmeniz gerekiyor. Fakat satın aldığımız her hammaddeyi hızlıca tüketemiyoruz. Bu noktada kız kardeşlik devreye giriyor. Butik kozmetik üretici sektöründe bu gerçekten çok önemli. Birlikte hammadde aldığımız, birbirimizle eksiklerimizi paylaştığımız birçok üretici kadın girişimci bulunuyor. Doğaya ‘tabiat ana’ diyerek; kadın olarak imgeleştirilmesi bir tesadüf değil. Kadınların yaşatma ve iyileştirme enerjisi bir gerçek. Hepimizin derdi, gayesi ortak. Gezegenimize zarar vermeden, doğaya şefkatli dokunuşta bulunabilmek ve onu iyileştirmek.
Yer altı atık suları en büyük tehlike
“Ambalaj atığı önümüzdeki yirmi senesinin konusu olacak. Şimdiden plastik atıkları ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Bir yandan da kapaklar, roll-onlar, pompalar, fısfıslar gibi mecburi plastik parçalar da kullanmak zorundayız. Bunların bertaraf edilmelerinin özendirilmesi için birçok aktivitede bulunuyoruz. Ancak bu gözle görülür atıklar dışında kozmetik sektöründeki en büyük tehlike yer altı sularına karışan atıklar. Aldığımız tüm hammaddenin çevre sağlığına uygunluğunu da kontrol ediyoruz. Bu, üretim tesisinin tüm atığı evsel atık statüsünde anlamına geliyor. Tüm ürünlerimizi cam şişede müşteri ile buluşturuyoruz. Biten ürünlerimizin şişelerinin ev dekorlarında kullanıldığına şahit olduk. Bazı ürünlerimiz ise tamamen atıksız. Ürettiğimiz katı şampuan ve saç kremi normal bir saç kremi ve şampuanla aynı performansta verim sağlıyor. Ancak, temiz içeriği ile yer altı sularını kirletmiyor ve selafonsuz ambalajla evlerinize geldiği için gezegende hiçbir iz bırakmadan görevini tamamlıyor. Bu sene en büyük kozmetik hammadde fuarının teması ‘doğal ve sürdürülebilir hammadde’ oldu. Bu da demek oluyor ki; hem üretici hem tüketici bilinci artıyor. Önümüzdeki yıllarda, kozmetik piyasasının önemli oyuncularının da sürdürülebilir ve doğal kozmetiğe yöneleceğini inanıyorum.”