Türkiye için akıllı enerji geleceği: Hem risk hem fırsat
ABD'nin Paris Anlaşması'ndan çekilmesiyle sarsılan yeşil dönüşümde, Türkiye'nin enerji politikası ve finansman stratejisi yeni bir döneme giriyor. Mehmet Öğütçü'ye göre bu dönüşüm, Türkiye için hem risk hem fırsat barındırıyor.
Haber Merkezi |Donald Trump’ın ABD’yi yeniden Paris İklim Anlaşması’ndan çekme kararı, yalnızca Washington’un değil tüm dünyanın geleceğini ilgilendiren bir dönüm noktası oldu. “Amerika’nın çıkarları” gerekçe gösterilerek alınan bu karar, küresel enerji dönüşümünü, yeşil finansmanı ve karbon nötr hedeflerini ciddi biçimde tehdit ederken, kararın gölgesinde de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için hem riskler hem de fırsatlar bulunuyor. Peki, bunlar neler?
Global Resources CEO’su ve The London Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü, ABD’nin küresel iklim liderliğinden çekilmesiyle birlikte, Çin, Avrupa Birliği ve BRICS+ ülkelerinin yeni bir yeşil düzenin mimarlığına soyunduğunu belirtti.
2030’a doğru ilerlerken, bu yeni enerji mimarisi içinde Türkiye’nin pozisyonu ise yalnızca dış politikayı değil, ekonomik model, sanayileşmeyi ve finansman yapısını da yeniden şekillendirecek.
Türkiye’nin enerji gerçekleri ortada
Öğütçü, fosil yakıt kaynaklarımızın sınırlı olduğunu ve dışa bağımlılığımızın yüksek olduğunu hatırlatırken, bu kırılganlığın doğru bir stratejiyle avantaja dönüştürülebileceğini şu şekilde anlattı:
“Yenilenebilir enerji yatırımları sayesinde yalnızca dışa bağımlılığımızı azaltmakla kalmayacağız; aynı zamanda ihracatta karbon ayak izi kaynaklı maliyetleri düşürecek, enerji güvenliğimizi artıracak ve sanayimizi daha rekabetçi hale getireceğiz.
"Sanayi politikası enerji dönüşümüne uyumlu hale gelmeli"
Ancak sadece kaynak çeşitliliğine odaklanmak yeterli değil. Sanayi politikamızın da bu dönüşümle uyumlu hale gelmesi gerekiyor. Artık enerji yoğun ve düşük katma değerli sektörlerden, dijitalleşmiş, inovasyon tabanlı, doğaya duyarlı sektörlere geçiş kaçınılmazdır. Yeşil hidrojen, yapay zekâ destekli enerji verimliliği, elektrikli ulaşım ve biyoteknoloji gibi “akıllı bebek” sektörler, Türkiye’nin küresel rekabette öne çıkabileceği alanlardır.
Yeşil dönüşümün anahtarı: Finansman
Finansman ise bu dönüşümün anahtarı. Yeşil tahviller, sürdürülebilir yatırım fonları ve AB’nin Yeşil Mutabakat kapsamında sunduğu kaynaklara etkin erişim sağlamak zorundayız. Türkiye, sadece bu fonlardan yararlanan değil, aynı zamanda yeşil finansın kurallarını koyan, bölgesel bir merkez haline gelmeli.
AB daha kırılgan
Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çıkışı, AB’nin Yeşil Mutabakatı’nı da daha kırılgan hale getirdi. ABD’nin bu dönüşümde yer almaması, maliyet yükünü daha az paylaştırılabilir kılıyor ve Avrupa sanayisinin rekabet gücünü tehdit ediyor. Bu durum, Türkiye’nin Avrupa ile olan ekonomik entegrasyonunda yeni bir alan açıyor. Eğer Türkiye karbon ayak izini düşürmeyi başarırsa, Avrupa pazarlarında daha avantajlı bir konuma yükselebilir. Aksi takdirde, karbon vergileri ve yeşil sertifikasyon eksikliği nedeniyle ihracatımız ciddi bir risk altına girer.
Türkiye’nin sınırları aşması gerekiyor
Öte yandan, Türkiye’nin sadece kendi sınırlarında değil, yurt dışında da yenilenebilir enerji yatırımları yapması gerekiyor. Orta Asya, Afrika ve Balkanlar’da geliştirilecek projeler, Türkiye’nin enerji diplomasisini güçlendirir. Bu çerçevede KKTC gibi bölgeler bir “Enerji Silikon Vadisi”ne dönüştürülebilir. Güneş enerjisi, deniz suyu arıtımı, organik tarım, dijital sağlık ve ekolojik turizm adanın kalkınmasında itici güç olabilir. Bu, sadece KKTC’nin değil, Doğu Akdeniz’in geleceğine dair bir vizyonun da parçası olabilir.
Türkiye için fırsat
BRICS+ ülkelerinin yerel para birimiyle ticareti teşvik etmesi, kendi altyapı bankalarını kurması ve küresel yatırım mimarisini dönüştürmeye başlaması, Türkiye’nin dış politikada çok kutupluluğa dayalı bir enerji diplomasisi kurması için fırsat sunuyor. Türkiye, bu yeni düzende Batı ile doğrudan kopmadan; ama aynı zamanda BRICS+ ve benzeri oluşumlarla daha bağımsız ve çok boyutlu ilişkiler geliştirerek yerini sağlamlaştırmalı.
İklim değişikliği sadece bir çevre meselesi değil
Unutulmamalıdır ki iklim değişikliği artık sadece bir çevre meselesi değil; güvenlik, ekonomi, finans ve toplumsal istikrar meselesidir. Bu yeni dünya düzeninde liderlik artık tek merkezli değil, kolektif. ABD’nin çekildiği boşluğu dolduracak ülkeler arasında Türkiye de yer alabilir. Yeter ki akıllı planlayalım, doğru alanlara yatırım yapalım ve zamanında harekete geçelim.
2030’a doğru giderken, dünya daha yeşil mi olacak, yoksa daha gri mi? Bu sorunun yanıtı, bugünkü tercih ve yatırımlarımızda gizli. Ve Türkiye’nin bu tercihi, sadece kendi kaderini değil; bölgenin ve belki de dünyanın geleceğini şekillendirebilir.”