Organik tarımın çıkışı havza bazlı üretimde
Yeşil Mutabakat ile AB’nin 2030’a kadar tarım alanları içinde organik tarım alanlarının payını yüzde 25’in üzerine çıkarmayı hedeflediğini hatırlatan sektör paydaşları, Türkiye’nin çıkışının da organik tarımda olduğunu dile getirdi. Sektör temsilcileri, havza bazlı üretim modeliyle Türkiye’nin, şu an yüzde 1.6 olan organik tarım alanları payının 2030’a kadar yüzde 10’a çıkarılabileceğini söyledi.
Haber Merkezi |NURETTİN BAKİ / İZMİR
Dünya tarımsal üretiminde organik tarımın payı giderek artıyor. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği’nin (ETO) verdiği bilgilere göre; dünya genelinde organik olarak üzerinde bitkisel veya hayvansal üretim yapılan toprakların toplamı 76.4 milyon hektar. Buna, doğadan toplama amacıyla sertifikalanan 29.7 milyon hektar alan eklendiğinde, organik tarım alanlarının toplamı 106.1 milyon hektar olarak hesaplanıyor.
Avrupa Birliği 2030 yılına kadar tarımsal üretim içinde organiğin payını ortalama yüzde 25’e çıkarmayı hedeflerken, Türkiye’de sektör paydaşları; Türkiye’nin organik tarımda güçlü bir potansiyele sahip olduğunu belirterek, doğru politikalarla şu an yüzde 1,6 olan organik tarım payını 2030’da yüzde 10’a çıkarabileceğini söylediler.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023 yılında açıklanan 2022 yılı verilerine göre Türkiye’de 53 bin 66 çiftçi tarafından 311 bin hektar alanda, 268 farklı ürün ile 1,6 milyon ton organik üretim yapıldı. 289 bin 211 hektarda (%91) organik üretim yapılırken, 16 bin 4 Ha’lık (%7) alanda ise doğadan toplama yapıldı. 5 bin 368 ha (%2) alan da nadasa bırakıldı.
Bakanlığın verilerine göre ayrıca; Türkiye’de organik üretime ayrılan alanlar yüzde 1,6 ile dünya ortalamasının üzerinde. Dünya organik üretim alanında Türkiye 26’ncı sırada yer alıyor. Türkiye, organik üretim yapan üretici sayısında dünyada 13’üncü, Avrupa Birliği’nde 4’üncü sırada bulunuyor. Ege Bölgesi organik üretim ve ihracatında lider konumda. Türkiye’nin organik ürün ihracatının yüzde 75’i Ege Bölgesi’nden gerçekleştiriliyor. Türkiye yıllık 3 milyon tona yakın organik ürün ithal eden Avrupa Birliği’nin en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında 7’nci sırada bulunuyor.
“Türkiye’nin organik tarımda potansiyeli güçlü”
Türkiye’nin farklı iklim koşulları, ekolojik çeşitlilik ve tarımsal üretimdeki deneyimi ile gerek iç gerekse dış pazarda organik için önemli potansiyele sahip olduğunu dile getiren Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Organik tarım sadece sağlıklı ürün elde etmek için değil, hem doğayı koruma hem de ekosistemin topluma sağladığı hizmetlerin sürdürülebilmesi açısından önemli. Dolayısı ile sadece pazar ve sağlanacak rekabet üstünlüğü veya katma değer diye sınırlı düşünülmemeli. Türkiye, halen Avrupa ve ABD pazarına organik ürün sağlayan ülkeler sıralamasında Çin, Hindistan veya muz ihracatı yapan ülkelerin ardından geliyor. Dış pazarlardaki deneyimi ve işgücü ile özellikle bitkisel üretimde doğru planlama ile ülkemizin avantajı arttırılabilir” dedi.
Türkiye’de organik üretimin 1980’lerde genişlemeye başlayan Avrupa pazarının talepleri doğrultusunda kuru üzüm ve kuru incir ile başladığını söyleyen Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Zamanla diğer kuru ve sert kabuklu meyveler, pamuk, tıbbi-aromatik bitkiler, zeytin, buğday ve baklagiller ve işlenmiş meyve-sebze ürünleri ile ürün yelpazesi genişledi. Dış pazara yönelik başlayan organik üretim ve ticaret halen dış pazar ağırlıklı olarak devam ediyor. Avrupa ve ABD’ye organik ürün sağlayan ilk 5-6 ülke arasında yer alıyoruz. Ülkemizde tüketicilerde organik ürüne güvensizlik dile getirilirken AB ve ABD pazarına ülkemiz rahatlıkla organik ürün satıyor. AB ve birçok ülke organik tarımın yasal çerçeve ve stratejisini güncellerken, Türkiye’de 2016 yılına kadar bakanlık koordinasyonunda paydaşların katılımı ile hazırlanan Ulusal Organik Tarım Stratejisi ve Eylem Planı bu tarihten sonra yenilenmedi” ifadelerine yer verdi.
“Konvansiyonel tarımın gerçek maliyeti görünenden çok daha yüksek”
Organik ürünlerin, konveksiyonel ürünlere göre daha maliyetli olduğunun ortaya çıktığını anlatan Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Yapılan fiyat karşılaştırmaları gerçek maliyetleri göstermiyor. Örneğin kullanılan kimyasalların insan ve hayvan sağlığı, toprak sağlığının ve canlılığının kaybolup çoraklaşması, doğanın geri dönülemez şekilde kirlenmesi, biyoçeşitliliğin yok olması gibi etkiler göz önüne alınmıyor. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bu yılki raporunda gerçek maliyetlerin 30 trilyon dolar olduğunu hesapladı. Organik ürünlerin fiyatının tüketici veya toplum açısından veya ulusal politikalarda değerlendirilmesi yapılırken bu gizli maliyetlerin mutlaka göz önüne alınması gerekiyor” diye konuştu.
Ürünün organik olması ile ortaya çıkan pazarlama, girdi, hastalık-zararlı gibi durumların fiyat farkını etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Örnek vermek gerekirse kuru kayısı genelde kükürtlenerek açık renkli pazara sunuluyor ve normal koşullarda yıllarca depolanabiliyor. Organikte kükürtleme yasak olduğundan organik kuru kayısı üreten üreticinin organik pazarda satmaz ise geleneksel pazarda satışı düşük. Oysa incirdeki ana fark işletmelerde kimyasal fümigasyonun yapılmaması ile sınırlı. Üretici organik ürününü istediği pazarda satabilir. Dolayısı ile kuru kayısıda fiyat farkı yüksek iken incirde düşük” dedi.
ETO Derneği olarak fiyatın üretici ve tüketici için makul seviyelerde olduğu ve herkesin organik ürüne erişip, tüketebildiği bir Türkiye istediklerini söyleyen Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Organik pazarlar ve kent çeperindeki küçük çiftçinin doğrudan satış yapması herkes için önemli katkı sağlayacak. Yaşadığımız çevre korunurken sağlıklı ürün tüketebileceğiz. Bunun için yerelde ve ulusal düzeyde organik tarıma geçişi sağlayacak destekleyici politikalar gerekiyor” dedi.
“Desteklerin yetersizliği küçük üreticiyi yalnız bıraktırıyor”
Türkiye’de organik üretimin 1980’lerden beri dış pazar ve talebine göre düzenlendiğini belirten Prof. Dr. Uygun Aksoy, şunları söyledi: “İhracatçı, kendi üretimini çoğunlukla sözleşmeli olarak ürettirip, işleyip ihraç ediyor. İhraç edilen ürünlerin tamamı pazarlama süresi uzun kuru, kurutulmuş veya işlenmiş ürünler. İç pazar özelinde bazı ürünlerin üretim ve pazarlanmasının planlanması gerekir. Tüketici kendi günlük tüketim alışkanlıklarına bağlı olarak satın almada ve bu ürünlerin temininde zorluk yaşıyor. Organik süt ve yumurta yaygın biçimde bulunabilirken taze meyve ve sebzelerde sorun yaşanıyor. Halen organik tarıma yönelik adil bir fiyat dengesinin oluşumunu sağlayacak desteklerin yetersizliği, yerel yönetimlerin organik tarımı ve sağladığı çevre ve sağlık faydalarını anlayıp desteklememesi küçük üreticiyi yalnız bırakıyor.”
Üreticinin organik tarıma başlaması ile ürünün organik sertifikası almadığını hatırlatan Prof. Dr. Uygun Aksoy, “2-3 yıllık bir geçiş süresi var. Bu süreçte üreticinin ortaya çıkan ek masrafları üstlenmesi gerekiyor. Ayrıca pazarda gerek alt yapı (örneğin yaz aylarında taze meyve sebze için soğuk depo vb.) yetersizliği gerekse talepteki düzensizlik nedeniyle yeni üreticilerin organiğe geçişi desteklenmediği sürece zor olacaktır. Bu açıdan hem ilgili bakanlıkların hem de yerel yönetimlerin sorumluluk üstlenmeleri lazım. Ülkemizde yaklaşık 20 kadar organik pazar var ve İzmir’dekiler gibi birçoğu doğrudan üretici pazarı. Ancak aynı semtte yaşayanların bile haberi olmayabiliyor ve çoğunlukla ürün bulamamaktan şikayet ediliyor” dedi.
Türkiye’de özellikle organik pamuk ve tekstil yatırımları konusunda önemli talep ve artışların gözlemlendiğini kaydeden Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Halen Türkiye’deki pamuk üretiminin %12’sinin organik olduğu bebek, çocuk, ev tekstili, konfeksiyon gibi tekstil ürünleri olarak ihraç edildiği ve ihracat değerinin organik gıda ihracatını aştığı belirtiliyor. Benzer şekilde kozmetikte de organik yatırımları var. Gıda-içecek alanında ise mevcut gıda firmaları özellikle ABD, Çin, Körfez ülkeleri, Kore gibi ülkelerden gelen taleplerle ürün yelpazelerine organiği ekliyorlar ancak büyük ölçekli yeni bir yatırımdan gıda alanında bahsetmek mümkün değil” şeklinde konuştu.
Organik üretim için havza bazlı üretim vurgusu
Ege İhracatçılar Birliği (EİB) Organik Ürünler ve Sürdürülebilirlik Koordinatörü ve Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık ise, Türkiye’de organik tarıma başlayan ilk Türk firmasının sahibi. Firmasının organik tarım üretimine 1990’da başlayıp, 1991 yılında organik üretim sertifikası aldığını söyleyen Işık, Türkiye’nin organik üretim potansiyelini ortaya çıkarması için havza bazlı üretimin şart olduğunu söyledi.
“Toprağın ve bitkinin DNA’sı bozuldu”
Dünyada ve Türkiye’de konveksiyonel üretimle toprakların DNA’sının bozulduğunu kaydeden Işık, “Bitkinin DNA’sını bozduk. Ürünün fiyatı ucuzladı ama bu kez o ürünleri tüketen insanların da sağlığı bozuldu. Dolayısıyla dünya hızla konveksiyoenl üretimden organik üretime kaçıyor. Avrupa’da bu iş marketlere girdi, hipermarketler açıldı, buralarda sadece organik ürünler satılıyor. Bizim de ülke olarak, marketlerde toplu tüketimlerin olduğu yerlerde organik ürünleri artırmamız gerekiyor” dedi.
Türkiye’de ve dünyada organik tarıma son yıllarda yapılan yatırımların sevindirici olduğunu kaydeden Işık, “Almanya Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir, ‘Biz bütçemizin yüzde 60’nı organik tarıma ayıracağız’ dedi. Bu, Alman çiftçisini ciddi oranda desteklemek anlamına geliyor. Türkiye olarak bu politikayı yakından takip etmemiz lazım” diye konuştu.
“Türkiye’nin organik ürün ihracatı 1 milyar doları geçti”
Organik pazar hacminin dünya genelinde 125 milyar Euro’luk bir değere sahip olduğunu söyleyen Işık, Türkiye’nin organik ürün ihracatının 1 milyar doları geçtiğini kaydetti. Işık, “Dünya genelinde tüketiciler, organik ürünleri daha sağlıklı ve çevre dostu olarak değerlendirip, taleplerini artırıyor. Avrupa Birliği’nin organik ürün ithalat hacmi 2 milyon 794 bin 103 ton kapasiteye sahip. AB’nin organik ürün ithalatı yaptığı ülkeler arasında Türkiye 7’inci sırada yer alıyor ve önemli ihracat ürünlerimiz kuru incir, kuru üzüm, kuru kayısı, kuru sebzeler, zeytin-zeytinyağı, taze meyve sebze, dondurulmuş ürünler, meyve suyu, buğday ve yağlı tohumlar” dedi.
Türkiye’de organik tarıma artan taleple birlikte, bu alanda üretim yapan firma sayısının da ciddi şekilde arttığını belirten Işık, “Bu işin sevindirici boyutu. Üretim de miktar da artıyor. Türkiye olarak bitkisel ürünlerin ihracatında 500 milyon dolara doğru gidiyoruz. Pamuğu ve diğer ürünleri de üstüne koyduğumuzda, resmi rakamlar düşük olsa da ihracatımız 1 milyar doları geçiyor. Bu rakam daha da iyi olabilir. Çünkü Türkiye coğrafyası ve hafızası buna müsait. Türkiye’nin 35 yıldır organik tarım konusunda bir bilgi birikimi var. Bu kolay bir şey değil. Ülke olarak bu işi bugüne kadar hep birlikte, el elle çok iyi yaptık. Bundan sonrası daha kolay olacak. Türkiye’nin çıkışı da organik tarımda” dedi.
Türkiye’nin organik üretim alanı bazında ilk 10 ilin içinde İzmir, Aydın ve Manisa’nın yer aldığını da sözlerine ekleyen Işık, “Ülkemizin organik tarım üretim miktarı bazında ilk 10 ürünü sırasıyla buğday, zeytin, üzüm, elma, mısır, incir, kayısı, arpa, yulaf ve yonca oluşturuyor. Ege Bölgesi’nde kuru üzüm ve kuru incir öne çıkıyor. Ayrıca, Ege İhracatçılar Birliği organik ürün ihracatında yaklaşık yüzde 80 paya sahip. Bu çalışmalar kapsamında üyesi olduğumuz Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM) ülkemizde bir bölge ofisinin kurulması için yoğun çaba harcıyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin tarımsal organik üretim performansı
Yıl Çiftçi sayısı Üretim alanı (Ha) Üretim miktarı (ton)
------- ------------------ ----------------------- -----------------------
2019 53.782 386.074 1.374.000
2020 40.984 267.819 1.123.409
2021 38.748 243.778 1.101.000
2022 53.066 311.000 1.600.000
Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı
Türkiye’nin bitkisel organik ürün ihracatı
Yıl Miktar (Ton) Tutar (bin dolar)
--------- ---------------- ------------------------
2019 75.904 203.141
2020 117.000 255.000
2021 110.284 237.429
2022 51.320 187.463
Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı