Yerel kadınlarımıza çağrı: Haydi beraber üretelim!
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi eski Dekanı Profesör Dr Hüsamettin Koçan, Baksı Müzesi'ni anlattı.
Haber Merkezi |Ela Erozan Gürsel - Datassist Bordro Servisi/İnovasyon Araştırmacısı
Baksı Müzesi’nin yaratıcısı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi eski Dekanı Profesör Dr Hüsamettin Koçan bu haftaki konuğum. Kendisiyle yaşamının bir sentezi olan Baksı Müzesi’ni, Bayburt’ta büyümeyi, anne-babasını, ve de son derece büyük heyecan duyduğu Baksı Kültür Sanat Vakfı’nın yeni projesi Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’ni konuştuk.
■ Hüsamettin Hocam, henüz Baksı Müzesi’ne gitme fırsatım olmadı ancak fotoğraflarını gördüğümde nefesim kesildi. Bir hiçliğin içinde uygarlığın belirmesi gibi. Uçsuz bucaksız bir vadide ultra modern bir bina. Henüz hiç gitmemiş birine müzeyi nasıl anlatırsınız?
Ben size görünenin ardındakini görmeniz için benim gözümden Baksı Müzesi’ni anlatayım. Ben Bayburtluyum, çocukluğum o zamanın Bayburt’unda, konakların birer kültür merkezi olduğu kapalı bir toplum içinde geçti. 200-300 yıl öncesinin kodlarıyla harmanlanmış bu konaklarda aşıklar atışır, hikayeler okunur, oyunlar yapılırdı. Akşam yemeği sonrası konaklarda toplanılır, yaşlılar anılarını anlatır, çocuklar dinlerdi. Kapalı toplumda insanlar kendi kültürlerini sürdürmek, dayanışmak, paylaşmak için konakları kullanırlardı. Konaklar kültürün eski kuşaklardan yeni kuşaklara hayatın doğal akışı içerisinde aktarıldığı çok önemli merkezlerdi.
Ben doğmadan kapalı toplumun kapağı cumhuriyetle beraber aralanmış. Herkesin eşit olduğu, her bireyin gidip daha iyi imkanlara ulaşması ve kendini geliştirmesine izin veren bir düzen gelmişti. Bu açılmanın Bayburt’a iki etkisi olmuş: birincisi göç edip kaybolanlar, büyük şehirlerde yabancılaşanlar; ikincisi de benim gibi toprağını özleyip kendi birikimleriyle geri dönenler. Annemle Babamın ölümünden sonra Bayburt’a gittim ve bu büyük konaklardan eser kalmadığını gördüm. Artık o konaklardaki nesilden nesile hikayelerin yerini diziler almıştı, üstelik sık sık kesilen elektriklerden şikayetçiydi köylüler. Ağama (Babama) bir gönül borcum vardı ben de böyle bir konak yapmaya karar verdim. İçinde kütüphane, ehram, kilim, ve çağdaş sanat atölyeleri, boya atölyeleri, konuk evi olan bir konak.
■ Sonradan bu konak Baksı Müzesi’ne mi dönüştü?
Baksı Müzesi temellerini bir konakta attı, Halk Sanatları Merkezi olarak başladı, kütüphanesi, anfitiyatrosu, kilim ve ehram atölyesi, doğal boya üretimi, konuk evi derken, insan odaklı modernizm ve geleneği birbirine bağlayan kapsamlı bir çağdaş projeye dönüştü. Baksı Müzesi ile insanlık hafızası (geleneği) ve hayalleri (geleceği) birleştirdi. Sadece insanların büyük şehirlerden gelip birkaç saat ziyaret ettikleri bir müze inşa etmek değildi amacımız. Gelen insana dokunan kendi hikayesini bulacağı bir müze yaratmak istedik. Yerelliği modernizm ile birleştiren unsurlarla, Avrupa Birliği’nden ödül aldık ve öncü müze olarak gösterildik.
■ Sözünü ettiğiniz Cumhuriyet ile gelen açılma, göç ve gurbeti siz ve aileniz nasıl yaşadınız?
1938 yılında babam gurbete Erzincan Çetinkaya Demiryollarında çalışmaya gitmiş. Babam ilkokul mezunu olmakla beraber, çok öngörülü ve sağduyulu bir insandı. Demiryollarındaki eğitimli adamlar mühendislerin başka türlü olduğunu fark etmiş ve ben de çocuklarımı okutacağım demiş kendi kendine. Hakikaten de öyle oldu, o dönem Almanların yeni kurduğu şimdiki Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’ne kabul edildim. Okul, endüstri toplumunun estetik sorunlarına çözüm aramak amacını taşıyan bauhaus sisteminin Türkiye’deki tek örneğiydi. Resim okumak istediğimi, yani mühendis olmak istemediğimi, babama söyleyince, her zamanki sağduyulu yaklaşımıyla Babam, oğlum hayat senin, diyerek beni destekledi.
■ Anneniz?
Annem gurbetin diğer yüzüydü; babam gurbetteyken memlekette biz çocukların yanında kalan, kol kanat geren, bizi en iyi şekilde yetiştiren, sorumluluk veren ve de hep sabırla babamı bekleyendi. Annemden sorumluluk, sabır ve dayanıklılığı öğrendim.
■ Sabırla Babanızı bekleyen Annenizden toplumda yerel kadının konumuna kadınlardan söz edelim. Yeni projeniz Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’nin kalbinde olan kadınlardan.
Kadın toplumda acılara, zor koşullara katlanan, sabırla bekleyen, zor bedeller ödeyen ancak hep çözüm üreten, yaratan, sağlam hafızasıyla hikayeleri, lezzetleri hatırlayan, kültürü taze tutan ve de tüm bunları arka planda kalarak yapan kişi. Sevgisi, yaratma gücü, insanlığıyla hep toplumun kalbinde. Köylerden küçük şehirlere göç olunca, kadın toplumun içindeki ebelik, çiftçilik, arıcılık, kilim dokuma gibi mesleklerini de ardında bırakmış. Şehir koşullarında büyük aileden uzakta yaşama mücadelesi vermek için evine kapanmış, tek başına çocuklarını büyütme zorunluluğuyla yalnızlaşmış. Bayburt merkezdeki Kadın Eğitim Merkezi’mizle tam da bu kadına erişmek, onu tekrardan topluma kazandırmak istiyoruz. Köyden küçük şehre göç etmiş kadına yerinde ulaşmak istedik. Kreşlerin, doktorların kurumun bir parçası olduğu, kadının önce eğitim alıp meslek ve zanaat kazandığı hemen akabinde üretime geçtiği bir kurum olmayı hedefl iyoruz. Anne küçük çocuğuyla merkeze gelebilecek ve kreşte çocuğu oynarken o çalışacak, üretecek, kadın iş arkadaşlarıyla sosyalleşecek, hem kişisel hem de profesyonel olarak büyüyecek. Üretimden hiçbir zaman kopmayacak. Tüm samimiyetimle kurumların çocuk sorumluluğunu kadınla paylaşması gerektiğine inanıyorum. Kadın mesleğini yaparken çocuk bakımında kurumun kadının yanında olması ve anneye tam destek olması gerekli. Çocuklarımız geleceğimiz.
■ Kadın Eğitim Merkezi’nin işleyişinden bahseder misiniz?
Kadınların kadınları yönettiği gönüllülerden oluşan bir Girişim Kurulu tarafından yönetiliyor Kadın Eğitim Merkezi. Girişim Kurulu’nun başında Rana Erkan Tabanca var, üyelerin arasında Eşim Oya Koçan, Emine Tusavul, Gülsün Sağlamer, proje mimarımız Melkan Gürsel, Didem Duru, Bilge Zeren, Neşe Aktan, Aslı Germen, Jülide Ateş, Banu Çarmıklı, Müge Sevil ve Sedefh an Oğuz var. Artı Girişim Kurulu’nun çevresinde modern kadın bilincini oluşturacak ve kadına rol modeli sağlayacak 50 kişilik bir kadro mevcut. Amaç, kadının her alandan temsilcisini yönetime dahil edip eğitimine katkı sağlamak ve üretime geçecek kadının doğru yönlendirmeyle yanında durmak.
■ 2017 Architectural Review MIPIM geleceğin mimari projesi ödülüne layık görülen Kadın Eğitim Merkezi hangi aşamada?
Şehir merkezindeki geçici binada eğitimlere başladık. Binanın işleyişini Girişim Kurulu kampanyalarla sürdürüyor. Ödüllü projemiz için 8 dönümlük bir arazide izinlerimizi aldık, inşaata orada başlanacak. Şu an proje tanıtımı ve finansman yöntemlerine yoğunlaştık. 2024 yılında inşaat devam edecek ve çekirdek kadro eğitimi yapılacak. Merkez yeni bina tamamlandıktan sonra açıldığında daha geniş kapsamlı eğitimlere yer verilecek. Hijyenden aile ekonomisine, tasarımdan dokumaya, teknolojiden meslek edinmeye hem zanaat hem de iş ve kişisel yaşama dair eğitimler düzenlenecek. Bu noktada 50-100 kadını istihdam etmeyi planlıyoruz.
■ Kadınların merkezde eğitim alıp hemen akabinde üretime geçecekleri bir modelden söz ettiniz. Buna bir örnek verebilir misiniz?
Örneğin, değerli tasarım hocaları eşliğinde, kadınlar yerel dokulardan feyz alarak tasarım öğrenecekler. Öğrendiklerini 1.kalite yapanlar ürün haline getirip satabilecek. Karşılığında para kazanacaklar. İstihdam ister Kadın Eğitim Merkezi’nin içindeki atölyelerde ister kadınların kendi köylerinde evlerinde gerçekleşecek. Üretim, doğal boya, doğal malzeme ve el emeği odaklı olacak. Böylece yarattığımız markalarla yeni pazar oluşturacağız. Elbette asıl istihdamı genişletecek üretim dünya markalarıyla işbirliği yapıp sipariş üstüne işler yapınca gerçekleşecek. Bu üretim planlarımızı 27 Avrupa müzesinin içinde olduğu ICOM toplantısında paylaştığımda büyük ilgi ile karşılaştım.
■ Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarla ilgili nasıl projeleriniz oldu?
10 yıl Bayburt, Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon kentlerinde her sene resim yarışması düzenledik ve başarılı öğrencilere burs verdik. En son iki sene önce 250 çocuğa burs vermiş olduk. Burada amacımız yeteneğin önemli olduğunu vurgulamak ve toplumda kabul görmesini sağlamaktı. Deprem bölgesindeki üniversitelerde yüksek lisans yapan öğrencilere atölyeler açtık ve bu atölyelere bizden ödül almış çocuklar geldi. Onlarla orada karşılaşmak çok hoşuma gitti.
Yakın zamanda gençlerde yeteneği keşfetmek ve yönlendirmek amacıyla Bayburt merkezde yetenek eğitimlerine başlayacağız. Ayrıca çıraklık eğitimleri düzenleyeceğiz. Yaparak öğrenmek, çocuk yaşta üretime katılmak çok değerli. İnsanı yaşamının her döneminde mücadeleci ve dayanıklı kılıyor. Bizim de çocuklarımıza bunu öğretmemiz gerekli. Yerel kadınların çocuklarıyla beraber ürettikleri bir toplum hayal ediyor Hüsamettin Hoca. Baksı Müzesi’nin Bayraktar köyünü dönüştürdüğü gibi, en yakın zamanda Kadın Eğitim Merkezi Bayburtlu kadının yaşamını dönüştüreceğinden şüphem yok. Cumhuriyet’in 100.yılına girerken, Türkiye’nin her yerinde üretken kadınların sayısının artmasını yürekten dilerim.