İş gücü göçü bilişim şirketlerini nasıl etkiliyor?
DÜNYA’nın İK’sı canlı yayınımızda bu haftaki konuğum Agra Fintech Yazılım Çözümleri Kurucu Ortağı Muharrem Uğurelli oldu. Bir bilişim şirketi sahibi olan Uğurelli ile iş gücündeki yurt dışına göçün bilişim şirketlerine etkisini konuştuk.
Haber Merkezi |Ayşe Nazmiye UÇA - Datassist Bordro Servisi / Yönetim Kurulu Başkanı
Hoş geldiniz Muharrem Bey.
Hoş bulduk Ayşe Hanım.
DÜNYA’nın İK’sı programımızda bugüne kadar ağırladığımız ilk “teknik kişi” siz oldunuz. Genel olarak konuklarımız İnsan Kaynakları dünyasından olmuştu. Ancak çok önemli, sancılı bir konu var. Yazılımcılarımızı yurt dışına kaybediyoruz. Ortada bir iş gücü göçü var. Buna beyin göçü demek ne kadar doğru?
Bugünkü durumun, beyin göçü tabirine tam olarak uyduğunu söylemek doğru olmaz. Ancak özellikle eskiye nazaran çok daha fazla kişinin yurt dışına göçtüğünü görüyoruz.
Biraz İngilizcesi, bir parça yeteneği olan, tabiri yerindeyse nefes alan göçüyor. Bu gidiş her zaman fiziksel olmasa da, Türkiye’den de yurt dışına hizmet veren çok kişi var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Özellikle IT sektörü için söylemek gerekirse, artık katma değer çok rahat taşınabiliyor. Süreçler de çok hızlandı. Bugün Türkiye’ye verilen bir katma değer ile anlaşılıp, hemen yarın başka bir ülkeye aktarılabiliyor. Tabii, pandemi ile artan uzaktan çalışma iş yapış şekillerinin de bunda etkisi çok yüksek. Eski beyin göçü gerçekten zordu, farklı bir ülkede bambaşka bir düzen kurmak gerekiyordu. Şimdi ise sadece bir laptop ile katma değeri göç ettirmek mümkün hâle geldi.
Söylediklerinize katılıyorum. Başka bir ülkeye gitmenin birçok sorunu vardı. Çalışma izinleri, uyum konusu, ailenin gidip gitmemesi, birçok akreditasyon gibi birçok sorun sizin de belirttiğiniz gibi uzaktan çalışmanın hayatımıza bu denli girmesi ile ortadan kalktığını görüyoruz.
“BİR E-POSTA İLE İŞ BIRAKILIYOR”
Herkes bu duruma “yeni normal” diyor. Ancak ben bu tabir yerine “yeni mümkün” tabirini kullanıyorum. Şu sıralar İnsan Kaynaklarında Z Kuşağı’nın nasıl yönetileceği konuşuluyor. Z Kuşağı hızlı iş değiştirebiliyor, iş bulmadan mevcut işlerini bırakabiliyorlar, iş ve yaşam balansı onlar için çok önemli... Ancak yazılımcılar bundan 10-15 yıl önce de böylelerdi. Yani aslında Z Kuşağı, yazılımcılar için çok önceden gelmişti değil mi?
Aynen öyle… Bu arada “yeni mümkün” tabirinize de son derece katılıyorum. Çünkü bir şeye “normal” diyebilmek için o şeyin normal olması, yani birilerinin uyum sağlamış olması lazım. Bu düzene uyum sağlamak gerçekten çok kolay değil. O yüzden şimdilik bence de yeni mümkün demek daha doğru. Nereye evrilir, nereye gider bilemiyorum ama onun sancılarını yaşıyoruz. Dediğiniz gibi zaten yazılım alanında epey zamandır hızlı iş değiştirmeler vardı. Zaten iş bulmanın nispeten daha kolay olması da, iş değiştirmeyi ya da işten ayrılmayı çok büyük bir karar olmaktan çıkarıyor. Özellikle işini iyi yapan yazılımcılar için böyle bir sorun yok. Ancak Z Kuşağı öncesi ile ilgili konuşmak gerekirse, bu yine de bir karardı. Kendi çevresiyle durum konuşulurdu. Şimdi artık bir e-posta ile iş bırakılıyor, başka bir e-posta ile diğer işi kabul edilip devam edebiliyor. Beyin göçü döneminde aranan kriterler daha yüksekti, şimdi o seviye daha altlarda olduğu için bu durumu beyin göçü olarak nitelendiremiyoruz.
Bunu bir de rakamlarla konuşmamızda fayda var. Türkiye’de yaptığı için aynısını yurt dışına yapan bir yazılımcı 4 kat, 5 kat daha fazla para kazanıyor. Türkiye firmaları olarak bizlerin bu rekabete girmeleri mümkün değil. Siz ne düşünüyorsunuz?
Son derece doğru… Türkiye, yazılım alanında katma değeri oldukça yüksek olan ülkelerden bir tanesi. Ülkenin potansiyeline göre, yazılımcı sayısı az. Bu da dolayısıyla ülke içinde bir rekabete neden oluyordu. Ancak bu rekabete Google, Amazon gibi devler de dâhil oldu.
Bu büyük firmaların rekabeti kimi zaman iki yönlü de olabiliyor. Biri ülkeye gelip, yatırım yapıp rekabete girmeleri. Diğeri de hiçbir yatırım yapmadan, kalifiye İnsan Kaynağına talip olarak rekabet yaratmaları...
Elbette yurt dışından gelip, yatırım yapıp, istihdam sağlamak ülkemiz adına çok güzel bir şey. Buna diyecek hiçbir şey yok. Ancak ikinci söylediğiniz; hiçbir yatırım yapmadan, kalifiye iş gücünü kendi bünyesine alması ülkemiz adına çok büyük bir kayıp.
YAZILIM PERSONELİNDE TALEP ÇOK PERSONEL YOK
Bilişim alanının kendi içinde de birçok kadrosu var ve bu kadroları bulabilmek de tüm etkenleri göz önünde bulundurursak, gittikçe zorlaşıyor. Şu anda mevcut bilişimcilerin en az 2,5 kat daha artması gerekiyor. Ancak böyle bir eğitim ve kaynak yok. Sizin düşünceleriniz neler?
Buradaki arz-talep dengesi bozulmuş durumda. Talep gerçekten çok fazla, ancak arz oldukça az. Tabii ki üniversitelerimiz açılıyor, birçok üniversite mezun vermeye devam ediyor ama yeterli değil. Eskiden tek eğitim kurumu üniversite değildi. Şirketler de birer eğitim kurumuydu. Birçok insan şirketlerinde alaylı olarak eğitilip çok iyi uzmanlar olarak yetişti. Bu yeni düzende iş yeri bağlılığı seviyesi azaldıkça, şirketler de okul özelliklerini yitirdiler. Çünkü insanları uzun süre tutmak çok mümkün değil.
Peki, bu neden oluyor? Şirket personele yatırım yapmak istemiyor mu, yoksa tam yatırım yapacakken personel mi ayrılmış oluyor?
Aslında ikisi de… Bazen şirketler personele yapacağı yatırımı erteleyebiliyor ya da önemsemeyip yapmayabiliyor. Ancak asıl büyük pay; çalışanların o ürünü ya da iş yerini içselleştiremeden başka bir işe rahatlıkla geçmesi yapılacak yatırımın önüne geçiyor. Kısa sürelerde, yatırımlar ilerleyemeden kalıyor.
AGRA FİNTECH
Bize biraz da Agra Fintech’ten bahsedebilir misiniz?
2019 yılında kurulduk. Veri analitiğine dayalı ürünler çıkarıyoruz. Müşteri portföyümüzü de bankalar oluşturuyor. Bankaların belirli süreçlerine daha akıllı yöntemlerle, daha hızlı ve daha yüksek performanslı çözümler sunuyoruz.
Finans ile teknolojinin birleşimi diyebilir miyiz?
Aynen öyle… Daha önce teknoloji ile çözülmesine çok değinilmemiş alanlara girmiş olduk. Dolayısıyla çok manuel işleyen finansal, muhasebesel süreçlere teknoloji çözümleri sunuyoruz. Bankaların ticari kredilerinin karar verme mekanizmalarına dijital bir çözüm getirdik.
e-defter, e-fatura gibi teknolojik gelişmeler bu tarz dijital dönüşümleri mecbur kılıyor sanıyorum?
Bir şey dijital dönüşüme uğrayınca, onun paydaşları da dönüşmek zorunda. Zincirleme bir etkisi var. Aslında e-defter 6 senedir var, ondan eski e-arşiv, e-fatura var… O dijital dönüşüm oralarda başladı ama birçok sektörü yeni yeni dönüştürüyor. Çünkü dijital dönüşümün karşısında durmak çok mümkün değil. Tam dijital olabilecek bir şeyi, manuel yapmanın birçok dezavantajı var. Şirketler için efektif bir uygulama olmuyor.