İş dünyasında Türkçe konuşabilmek

DÜNYA’nın İK’sı programımızın bugünkü konuğu Kelime Yayınları Kurucusu ve Yayınevi yönetmeni Asya Çağlar oldu. Asya Hanım’la iş dünyasındaki Türkçeden bahsettik.

Haber Merkezi |

Ayşe Nazmiye UÇA / Datassist Bordro Servisi Yönetim Kurulu Başkanı

●Hoş geldiniz Asya Hanım.

Merhaba, hoş buldum.

● Bu haftaki yayınımızın konusu bana çok ilginç geldi ve beğendim. İş dünyasında Türkçe kullanımı konusu... Neden bu konuyu seçtiniz?

Daha önceki programlarınızı izleyerek bir öncelik sıralaması yaptım, sonrasında da böyle bir konu başlığı önermek istedim. Kullandığımız sözcükler, cümleler karşı tarafa bizimle ilgili mesaj veriyor. Bu kişinin bildiği diller, okuduğu kitaplar hakkında bir izlenim bırakıyor. Son zamanlarda iş dünyasında, katıldığım toplantılarda bazı yanlışların kulağımı tırmaladığı gördüm ve bu durum beni rahatsız etti.

Gerçekten üzerinde durulması gereken bir konu... Bundan 10-20 yıl önce bir erozyon başladı ve iş dünyasına yeni nesil geldikçe bu erozyon çok garip bir hale dönüştü. Büyüklerimizin konuşmalarımız ve özellikle yazışmalarımızla ilgili bizi uyardıklarını görüyorum.

Dil konusunda hassasiyet gösteren çok geniş bir kitle var. Aslında burada bizim bu programda yapmaya çalıştığımız bir farkındalık yaratmak. Bizim de yaptığımız yanlışlıklar oluyor. Çünkü dijitalleşmeyle birlikte hayat çok hızlandı ve sanki her şeyi çok hızlı yapmak zorundayız. Yazışmalar hızlanıyor, hızlandıkça bazı sesli harfler uçuyor. Tamam kelimesi yerine “tmm” veya “OK” diyoruz. Burada yapılan birtakım hataları belirli başlıklar altında sıralayabilirsek dile, Türkçeye faydalı olacağını düşünüyorum.

“GÖZYAŞLARINIZI SİLİP TOPLANTIYA GİRMENİZ GEREKEBİLİR”

● Türkiye’de yayınevi sahibi olmak zor ve kararlılık gerektiriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Aslına bakarsanız yayınevi sahibi olmak güçlükler karşısında dik durmayı da gerektiriyor. Hep şunu söylerim “5 dakika önce gözleriniz yaşarabilir ama gözyaşlarınızı silip 10 dakika sonraki toplantıya hazır bir şekilde girmeniz gerekiyor.” Girişimcilik ve yayıncı olmak aslında öyle bir iş... Çocukken ben dedektif olmak isterdim, şu an ise kitap dedektifi oldum. Aslında mesele dedektif olup suçlularla aynı mecrada olmak değil ama araştırmak, sorgulamak, düşünmek, merak etmek gibi duyguların peşinden koşturacak bir iş benim için çocuk kitapları yayıncılığı. 16 yıldır bu maceranın ve merakın peşinden her gün yeni bir heyecan yakalayarak, iyi ki diyerek nefes alıyorum. Beni bu işe sürükleyen ise çocukken çok keyif alarak okuduğum inanılmaz kitaplar. Bu bana müthiş bir motivasyon kaynağı oldu.

● Kaliteli çocuk kitabına ulaşım çok zor. Çünkü gördüğüm çok kalitesiz çocuk kitapları var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Evet, nitelik arayışı ve çocuklara kitap ulaştırma açısından ebeveynlerin çok sorumlu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla okur bir ebeveyn, okur bir çocuk yetiştiriyor. Nitelikli kitaplar seçebiliyor. Burada kitabın önce ebeveyn tarafından seçilip okunması, gözden geçirilmesi ardından çocuğa verilmesi çok etkili. Bildiğim kadarıyla Almanya’da yenidoğan çocuklara kitap setleri veriliyor. Mesela bu anlamda da ülkemizde bu tarz çalışmaların yapılmasını gönülden isterim. Dolayısıyla bir emzirme setiyle birlikte erken çocukluk dönemi kitaplarının verilmesiyle aslında bir okur yetiştirmeye adım atılıyor.

“EDEBİYAT DAİMA YANIMIZDA OLMALI”

● İş dünyasında hızlı bir şekilde İngilizce kullanımı hâkim. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gerçekten de İngilizceden Türkçeye devşirilmiş birçok sözcük var. Türkçede bu sözcüklerin karşılığı olmadığından değil, dil alışkanlığı veya hız kaygısı diyebiliriz. Mesela “toplantıyı arrange etmek, set etmek, online görüşme” gibi kullanımları çok görüyorum. Ben bunları daha çok zamansızlığa ve hıza bağlıyorum. Özellikle salgınla birlikte çalışma saatlerimiz de çok esnek olmaya başladı. Nedense bu tür kullanımlar benim kulağımı çok tırmalıyor ama bunu ister istemez yapıyoruz. Bir de “yapıyor olacağım”, “anlatıyor olacağım” gibi Türkçede olmayan bir zaman dilimizde sıkça kullanılmaya başlandı ne yazık ki. Oysa ki onun yerine “yapacağım”, “anlayacağım” denmeli.

● Dışarıdan gelene ilgi gösterdiğimiz ve onu kopyaladığımız zaman dili de kopyalıyoruz. Sizce bu konuda şirketler neler yapabilir?

İş kitaplarını, bize referans olabilecek kitapları okuyoruz. Edebiyatı yanımızdan hiç ayırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Edebiyat bizim dilimizi, bakış açımızı, bir problemi çözme gücümüzü artıran ve bize yeni benler yaratan bir alan. Edebi bir kitaba başladığınız andaki sizle, bitirdiğiniz andaki siz aynı kişi değilsiniz. Mutlaka bir seviye yukarıdasınız. Zihinde bir pencere, bir filtre açılıyor. O filtreyle olaylara başka bir gözle bakıyorsunuz. Karar verme anında daha sağlıklı karar vermeye başlıyorsunuz. Bakış açınız ve düşünce şekliniz değişiyor. Bu yüzden iş kitaplarının yanında edebi kitapları da okumaya devam etmeliyiz. Şirketlerin de önemli günlerde çalışanlarına edebi kitap setleri hediye etmeleri büyük katkı sağlayacaktır. Şunu da biliyoruz; Türkiye’de 3-15 yaşları arasında 13 milyona yakın çocuk ve genç var. Bu çocuk ve gençlerin büyük bir kısmı eline Milli Eğitim Bakanlığı’nın dağıttığı kitaplar dışında herhangi bir edebi kitapla buluşmadan yetişkin oluyorlar. Yakınlarında veya okullarında kütüphane olmuyor, evlerinde kitap bulunmuyor. İşte bütün bu çocuklara kitap ulaştırabilmek de keşke şirketlerin sosyal sorumluluk bütçeleri kapsamına alınabilse.

ŞİRKETLERE DANIŞMANLIK

● Şirketlere gelen her yeni nesille buradaki sığlığın arttığını fark ediyorum. Bu anlamda iş dünyasında da çalışanların kendilerini geliştirmeleri için bir şeyler yapması gerekiyor. Bu konuda da sizin gibi kişilerden danışmanlık gibi bir destek almaları gerektiğini de düşünüyorum.

Kesinlikle öyle. Bildiğiniz gibi Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik ilkeleri var ve çocuklara okuma kültürünü sağlamak aslında çok temel maddelerin altını çiziyor. Bunlardan biri eşitsizliklerin azaltılması... Yani her çocuğu edebi kitapla buluşturmak onlara daha eşit yetişme olanağı sağlıyor ve daha nitelikli bireyi ortaya çıkarıyor. Aslında o kadar da basite alınacak bir konu değil. Bir kitap, bir dünya, bir çocuğun hayatını değiştirebiliyor. Kitap okuyan bir nesille çalışmanın çok zevkli olacağını düşünüyorum. Gelişimdeki en önemli unsur vizyon. Vizyon da yedi sanat dalıyla gelişecek. Şirketlerin kitap, sinema ve tiyatro bileti hediye etmeleri şirkete olumlu dönüşlerle kendini gösterecektir. Böyle düşünen şirketlerle zaman zaman danışmanlık konusunda çeşitli iş birliklerimiz oluyor.

Yayınevi sahibi bir anne

● Siz de bir annesiniz. Yayınevi sahibi olarak siz çocuklarınızı nasıl yetiştirdiniz?

Çocukluğumda ben kitaba nasıl temas ettiysem oğlumu da o şekilde kitaba ulaştırdım. 6 aylık olduğundan itibaren önüne kitapları yığdım. Sonrasında da elinin ulaşabileceği, boyunun yeteceği ve görebileceği her yere kitap koydum, ona çok kitap okudum. Uyumadan önce kitap okumak onun için bir alışkanlık haline gelmişti. Bizim sık sık uzun yolculuklarımız olurdu. İstanbul’dan yazlığa veya şehir dışına gittiğimiz zamanlarda ona mutlaka CD’den masal dinlettim. Ardından Storytel’i çok kullanmaya başladık. Storytel, çocuk kitaplarını bizim çocukluğumuzun radyo tiyatrosu kıvamında, çok renkli bir şekilde seslendiriyor. Böylece her gün 20 dakika kitap okuma alışkanlığı geliştirdi. Bunu dil kullanımında ve kendini ifade ediş şekline yansıdığını açık bir şekilde gördüm.

AFAD'dan yurt geneli için kritik açıklama Finansal performansın anahtarı: Dupont analizi Eğitime kar engeli: Birçok ilde okullar tatil edildi! TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu istifa mı etti? Resmi açıklama geldi Bitcoin 100 bin dolar rekorunu ne zaman kırar? Dünyanın en pahalı alışveriş caddeleri açıklandı: İstiklal Caddesi kaçıncı sırada?