Contemporary Istanbul Vakfı, Tosyalı Holding iş birliğinde 5 sanatçıya ev sahipliği yapıyor
Artist in Residence programı kapsamında konuk edilen sanatçılar, seçtikleri hurda ve atık malzemeleri sanat eserine dönüştürüyor. Sanatçıların öne çıkan eserlerinden oluşan bir seçki, 17-22 Eylül tarihleri arasında Contemporary Istanbul'un 17. edisyonunda Tersane Istanbul'da sergilenecek
Haber Merkezi |Contemporary Istanbul Vakfı ve Tosyalı Holding iş birliğinde bir araya gelen farklı prensiplerden 5 sanatçının katıldığı Artist in Residence programında (Sanatçı Misafir Programı), sanatçılar seçtiği hurda ve atık malzemeleri sanat eserine dönüştürüyor.
Şirket açıklamasına göre, Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleşen "Artist in Residence" programına katılan Chiara de Rocchi, Emrullah Örünklü, Koray Tokdemir, Nermin Ülker ve Songül Girgin, İstanbul Maslak'ta programa özel kurulan stüdyoda ileri dönüşüm temasıyla hurdalarla çalışmaya başladı. Her sanatçının pratiğinden öne çıkan eserlerden oluşan seçki, 17-22 Eylül tarihleri arasında Contemporary Istanbul’un 17. edisyonunda Tersane İstanbul’da sergilenecek.
27 tonluk hurda içinden seçilen malzemeler birer sanat eserine dönüşüyor. Mayıs ayında başlayan "Artist in Residence" programı için sanatçılar Tosyalı Holding'in Osmaniye'deki tesislerini ziyaret ederek, üretim alanlarında hurdaya ayrılan atık materyalleri seçti. Fabrikada seçilen hurdalar sanatçılara özel İstanbul Maslak'ta kurulan stüdyoya getirildi.
Doğaya saygılı, sürdürülebilir bir yaşam için bir araya gelen 5 sanatçı, ileri dönüşüm pratikleriyle tüketildikten sonra kullanılmayan ve amaçsızlaşan malzemelere hayat verecek.
Programa katılan sanatçılar ileri dönüşüm odaklı Artist in Residence hakkında yorumlarını paylaştı.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Chiara de Rocchi, upcycle (ileri dönüşüm) eser üretmeye geçen sene kendi tasarımlarından arta kalan metaller ile başladığını belirterek, "Metale hayat vermek başlı başına sabır ve tutku gerektiriyor. Atıklardan eser üretmek ise daha farklı bir yolculuk. Contemporary Istanbul Vakfı'nın Artist in Residence programının ileri dönüşe odaklanıyor olması metalle ve atıkla ilişkimi bir ileri seviyeye taşıyacağına inanıyorum. Tosyalı Holding'in Osmaniye’deki tesisine atık seçmeye gittiğimde çok heyecanlandım. Eserlerimi ürettiğim ilk günden itibaren statik görüntüsü olan metali akışkan bir kimliğe büründürmek için çalışıyorum. Hep kendi atıklarımla bunu hissettirmeye çalıştım. Bu programla kendi atığımın dışında farklı şekillerde olan metalleri dönüştürmek farklı bir tecrübe olacak. Metal üretimi yapan Tosyalı Holding'in ileri dönüşüme odaklanmasının yanında uzun zamandır farklı atıklarla tasarladığım eserleri üretmek için değerli bir proje oluyor benim için." ifadelerini kullandı.
Emrullah Örünklü de heyecan verici bir deneyim olduğunu aktararak, "Tosyalı Holding'in sürdürülebilirlik odağı ve Osmaniye'deki tesislerine yaptığımız keşif gezisi eskizlerimin şekillenmesinde büyük bir etken oldu. Özellikle tesislerin her noktasında sürdürülebilirlik odaklı bir üretimin gerçekleştiriyor olması eserimin ana fikrini oluşturuyor. Dönüşüm ile malzemelerin yeniden üretilmesi heykelimde oluşturacağım formlar için de bir referans oldu. Metalin tekrar sürdürülebilir bir biçimde heykel formuna dönüşmesi aslında metali yeni bir anlatım aracına dönüştürüyor. Ben de heykelde bu unsurları ele alıp eserimi oluşturacağım." değerlendirmesinde bulundu.
Koray Tokdemir ise öznel sanat pratiğindeki eser üretimi sürecinin, eserin malzeme ile evrimleşerek süreçle beraber şekillendiği ve sürecin son ürünü oluşturduğu bir prensibe dayandığını belirterek, şunları kaydetti:
"Eserlerin oluşum sürecinde malzeme ile vakit geçirip, değişik denemeler yaparak eserlerin evrimleşmesini sağlamak benim açımdan çok önemli. Bu sebeple Tosyalı Holding'in Osmaniye’deki tesislerine gitmemiz, oradaki üretim süreçlerini, hurda ve atıkları görerek oradan malzemeleri seçebilmiş olmak benim için çok kıymetliydi. Şimdi seçtiğimiz malzemeler üzerinden dört farklı fikir üzerine çalışacağım. Metal ve organik malzemelerin ortak kullanımı, cüruf ve bir takım ek malzemelerle oluşturulacak doku katmanları, büyük ölçekli levhaların yanı sıra küçük ölçekli tel ve benzeri atıkların kullanılabileceği farklı çalışmalar düşünüyorum. Bu fikirlerin nasıl bir esere doğru evrimleşeceğini ben de çok merak ediyor ve büyük bir heyecan duyuyorum."
"Osmaniye’deki çalışma ortamı, eserimi oluştururken bana ilham verdi"
Nermin Ülker de Osmaniye'deki çalışma ortamının, eserini oluştururken kendisine ilham verdiğini aktararak, şu ifadeleri kullandı:
"Kdz. Ereğli Demir Çelik fabrikası sınırlarına konumlanmış bir mahallede, orda çalışan işçilerin hikayeleriyle büyümüş birisi olarak Tosyalı Holding'in tesislerinin içini gezme düşüncesi beni bayağı heyecanlandırmıştı. Her ne kadar malzeme odaklı işler üretiyor gibi görünsem de malzemede kullandığım renk, geometrik form gibi sembolik anlamlar taşıyor. İlk defa malzemenin beni bir yerlere götürmesi dileğiyle bu projeyi kabul ettim. İşlerimde kaynağın, boyanın obsesiflik derecesinde kusursuzluğuna dikkat ederken, tesislerdeki atık malzemelerdeki kusurun kendi başına heykelsi duruşlarını, işlerimde de hayal etmeye başladım.
Fabrika içindeki eritme potalarının ve alevlerin devasa görünüşü, etrafa yaydığı sıcak, beni, çocukluğumun cehennem tasvirinin içine çekti. İster istemez kendimi orda çalışanların yerine koyarken buldum. Bu yüzden, çalışanlar ile mekan-insan, atık malzemelerin dönüştürülmesi ile de yaşam-ölüm ilişkisini konu aldığım işlerimi hayata geçirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum."
Songül Girgin ise geometrik soyut üslupta ürettiği eserlerinde amacının doğa ile insan arasında kurulabilecek ilişki biçimlerini estetik olarak zenginleştirmek olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
"Bunu yaparken de bitki türleri veya mikroskobik canlılar gibi canlıların renkleri, formları ve seslerinin bende ki çağrışımlarını yorumlamaktayım. Bu proje için üreteceğim heykel İnşa ismini taşımaktadır. Bu kavramın içinde bulunduğumuz bu yeni zamana uygun olduğunu düşünmekteyim. Bildiğimiz pek çok şeyin hızla yok olduğu, değiştiği, dönüştüğü bu zamana uygun. Eser iki ana unsurun birleşimden oluşmaktadır. Alt ızgara şeklinde kurulu konstrüksiyon, mimariye atıfta bulunurken, kararlı olmayı, bir aradalığı, emeği temsil eder. Bu bölüm için, Paul Klee'nin tarifi üzerine derinliği işaret eden ve mimari ile tasarımda sık rastlanan siyah rengi tercih etmekteyim. Üstteki akışkan form da ise tüm dünyada ve birçok alanda kullanılan çeliğin esnek, değişken, doğal yapısına işaret etmekteyim. Güç, dinamizm, sevgi kavramlarını ise kırmızı renk ile güçlendirmeyi amaçlamaktayım. Eserde tercih edilen iki form sıvı halindeki metalden katı hale gelen metalin geçirdiği sürecin de bir temsilidir."