Tunç DİPTAŞ
John Lennon ve Paul McCartney, 29 Mart 1967 sabahı Londra’daki evlerinde bir araya geldiler. İnsanların kalplerine dokunan, dinlediklerinde kendilerinden geçiren eşsiz bir şarkı yazmak niyetindeydiler.
John köşesine çekilip gitarının tellerine ağır ağır vururken, Paul piyanosunun başında hem çalıyor hem de şarkı sözleri mırıldanıyordu. Her ikisi de transa geçmiş gibi çalışıyor, sonra bir araya gelip şarkıyı birlikte söylemeye çalışıyorlardı.
Birisinin başladığını diğeri bitirmeye çalışıyordu. Ancak bir türlü istedikleri söz ve müziği tutturamadılar. Paul gece yarısı Ringo Star ve George Harrison’ı arayıp onlardan yardım istedi.
Beatles’ın muhteşem dörtlüsü gece yarısı stüdyoda bir araya geldi. George elektronik gitarını eline aldı. Paul piyanosunun başına geçti.
Ringo da davuluna hafif hafif vurmaya başladı. John da eline geçirdiği çıngırak sesi çıkaran müzik enstrümanı ile katkıda bulunuyordu. Herkes elinden gelenin en iyisini ortaya koyarak eseri bitirmeye çalışıyordu.
Muhteşem dörtlü sabahın ilk ışıklarına kadar 10’un üzerinde deneme yaptı.
Ve tam olmuyor derken 11. denemede herkesin içine sinen söz ve müzik ortaya çıktı. Ancak John Lennon daha da iyisinin yapılabileceğine inanıyordu. Ses donanımı konusunda uzman olan mühendis arkadaşı Geoff Emerick’ten şarkıyı daha iyi hale getirmesi için yardım istedi.
Geoff şarkıyı dinler dinlemez fikirlerini grupla paylaştı ve düzenlemeleri gerçekleştirdi. Sonunda şarkı tam istedikleri gibi olmuştu.
John Lennon dahil bütün grup son halini beğenmişti. Geriye şarkının Ringo tarafından seslendirilmesi kalmıştı.
Tek bir yürek
Ringo mikrofonu eline aldı. Ancak gergindi. Grup yaklaşık 24 saattir aynı şarkı üzerinde çalışıyordu. Yorgun düşmüşlerdi.
Paul, John ve George gerginliğini hissedip Ringo’ya destek vermeye karar verdi.
Ringo’nun arkasına geçip elleriyle sessizce ona cesaret verdiler. Ringo, arkadaşlarından aldığı bu destekle şarkıyı başarıyla söylemeye başladı.
Beatles’ın dörtlüsü tek bir yürek haline gelmişti. Ancak Ringo şarkının bir yerinde sürekli takılıyordu. Oldukça yüksek bir tonda söylemeye çalışıyor ancak detone oluyordu. Ringo başarısızlık korkusuyla kendine güvenini kaybediyordu ki imdadına Paul yetişti.
Paul, Ringo’nun yanına geldi ve elini omzuna koyarak şarkıyı beraber söylemeye başladı. Yedinci denemeden sonra Ringo yüksek tonda söylemeyi başardı.
Bütün grup büyük bir mutlulukla birbirlerini alkışladı. Bu muhteşem müzik eserinin ismi “Arkadaşlarımın Yardımıyla” (With a Little Help from My Friends) oldu. Ve bu şarkının bulunduğu albüm rekor satışlar elde etti.
Şarkıda Beatles, zorlukları arkadaşlarının yardımıyla nasıl aştıklarını muhteşem bir şekilde anlatıyordu.
Beatles tek bir yürek olarak “Yalnız kalırsam, sevgiden yoksun olursam, işimi iyi yapamazsam arkadaşlarımın yardımıyla bunları aşarım” diyerek tarihe mal olan müzik eserine imza attılar.
Paul McCartney ve John Lennon birbirlerine verdikleri cesaretle başladıkları şarkıyı Ringo Star’a verdikleri destekle bitirdiler.
“Bir” olabilmek
Başarılı takım olabilmenin püf noktası bireysellikten kopmadan “bir” olabilmeyi başarabilmektir. Bunun için de takım elemanlarının ortak bir vizyona inanmaları gerekir. Ancak daha da önemlisi takım elemanlarının bireysel olarak kusursuz olmaya çalışması yerine elinden gelenin en iyisini yapıp bayrağı diğerine devretmesidir.
Çocukluğumuzdan itibaren bize öğretilen bunun tam tersi olmuştur. Başkalarından yardım istemek zayıflık gibi gösterilir. Bireysel başarı ve rekabet öne çıkarılır.
Bir proje verildiğinde onu tek başına tamamlamak bir onur abidesi gibi sunulur.
Ancak gerçek bunun tam tersidir. Beatles’ın bu hikayesinde de görüldüğü gibi aslında başarıyı getiren birbirini destekleyen insanlarla çalışmak ve birlik olabilmektir. Rekabetin en güzeli insanın kendisiyle olanıdır.
İyi bir takım çalışmasının ortaya çıkması için herkesin kendi zayıf taraflarını kabullenmesi ve takımdaki diğer çalışanlardan bu zayıflıklarını gidermek için yardım istemesi ile olur.
Eğer Ringo gurur yapıp gruptaki diğer elemanlardan yardım almayı kabul etmemiş olsaydı bu eser ortaya çıkmayacaktı.
Ortak bir vizyona inanmış takım elemanları birbirinin zayıflıklarını tamamlamak için çalışırsa birlik oluşur. “Bir” olmayı başaran takımın ise başarısız olma şansı yok denecek kadar azdır.
Etkin yöneticilik aslında insanları yönetmek değildir. Takımdaki çalışanlarla olan ilişkiyi doğru yönetmek ve takımın “bir” olabilmesine olanak sağlamaktır.
Birlik olup duygusal bağlılık sağlanmadan kuruma bağlılık oluşturulamaz.
İnsanları odaklarına almayan, onları rakam olarak gören yöneticiler yeni dönemin ruhuna uymadıkları için yok olup gitmeye mahkumdurlar. Krizlerde insanları işten çıkararak kâr elde etme anlayışında olan kurumlar ise sona gelmiştir.
Şimdi, yeni farkındalıklar yaşamanın, cesaretli olup yöneticiliğin hakkını vermenin zamanı…
Dünyanın ve Türkiye’nin hiç olmadığı kadar “bir” olmayı başaran takımlara, “birlik” yaratan liderlere ve kurumlara ihtiyacı var.