Sn. Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı devir teslim töreninde yaptığı kısa konuşma satır aralarında önemli mesajlar içeriyordu. Şimşek ekonomi yönetiminde tutarlılık, şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluğun temel ilkeleri olacağını belirttikten sonra Türkiye’nin rasyonel bir zemine geri dönmesi dışında bir seçeneği kalmadığını da ifade etti. Tabii ki bu noktaları vurgularken aslında önceki dönemin bu ilkelerden oldukça uzak olduğunu da açık etmiş oldu.
Şimşek kendi döneminin zorluklar ve yüksek beklentiler içerdiğini de sözlerine ekledi. “Bu zorluklar nedir?” diye kendimize sorarsak herhalde ilk başa tamamen irrasyonel bir zemine kaymış olan para politikasının normalize olması, diğer bir ifadeyle öncelikle politika faizinin enflasyon beklentilerini karşılayacak bir seviyeye getirilmesini koyabiliriz. Bu noktada piyasanın 12 aylık enflasyon beklentileri oluşturulacak yeni faiz politikası için bir ölçüt olmalı. Şöyle ki mayıs anketine göre 12 ay sonrası için enflasyon beklentileri yüzde 30 olmuştu. (Tabii son devaluasyonlar ile beklentiler 32-33 bandına çıkabilir.) Bu beklentileri karşılayan bir politika faizi yeterli olacaktır. (Bazıları “yukarıdan müdahele gelmemesi için gene politika faizini yüzde 8’lerde tutup piyasaları diğer yönlerden sıkıştırmak suretiyle piyasa faizlerinin yüksek seyretmesini sağlarlar” şeklinde düşünebilir. Ancak böyle bir yaklaşım daha ilk günden Sn. Şimşek’in şeffaflık ve rasyonalite konusundaki söylemlerini boşa çıkarıp iç ve dış yatırımcılar gözündeki itibarını düşürür.)
Zorlu işlerden birisi de 130 milyar dolara yaklaşan KKM’lerin tasviyesi olacaktır. KKM’ler bazılarının iddia ettiği gibi “liralaşma”ya değil, dolarizasyona hizmet eden bir enstruman. Ayrıca kamu maliyesinde çok büyük açıklar verme potansiyeli olan da bir enstruman. Salt son 1 haftada TL’de meydana gelen zayıflama bile kamu maliyesine ve MB’ye oldukça yüksek bir fatura çıkarmış durumda. Gerçekçi bir para politikasına dönüş ile birlikte döviz talebi bir noktada dengelendikten sonra KKM’lerin vadeleri geldikçe yenilenmemeleri en doğru çıkış stratejisi olacaktır. Esasen yaşanmakta olan devaluasyon biraz daha devam ettiği takdirde döviz piyasası doğal bir dengeye gelebilir. Yeni girdiğimiz yaz aylarında ise mevsimsel nedenlerle döviz dengesi zaten düzelir. Bu noktada kritik olan ise yazın kurlarda stabilite ve cari dengede de fazla sağlanması ile birlikte yatırımcıların da bu pozitif gidişatın devamlılığı konusunda ikna olmaları. Tabii ki “ikna” edici bir faktör de döviz kurlarının olduğu kadar TL faizlerin de seviyesi olacaktır.
Diğer bir zorlu konu da bankacılık sektörünün normalleşmesi olacaktır. Bankaları “idare etmek” için getirilen ve ister istemez bankaların etkinliği ve verimliliğini menfi yönde etkileyen onlarca kuralın kaldırılması başlı başına bir iş. Şimdiye kadar kredi vermede daha tutucu davranan özel bankaların bilanço yapısı daha iyi. Ayrıca geçen seneki kârlar sayesinde bir miktar tampon sağlamış durumdalar. (Her ne kadar enflasyon dikkate alındığında bu kârlar reel olarak hiç de yüksek olmasa da.) Öte yandan ellerindeki düşük faizden almak zorunda bırakıldıkları devlet tahvillerinin faizlerinin yükselmesi onlara zarar yazdıracaktır. Ancak unutmayalım ki bankacılık bir “vade” ve “likidite” oyunudur (=kısa vadeli yükümlülüklerle uzun vadeli varlıklar yaratma, ve bunu yaparken de nakit akışını düzenleme). Sistemde likidite olduğu sürece bankalar faiz artışlarının yaratacağı zararları zaman içinde tazmin edeceklerdir. Kamu bankaları ise ismi üzerinde “kamu” bankası oldukları için devletin sermaye ilavesi ve benzeri yöntemlerle toparlanacaktır. (Tabi, bu faturanın ne kadar olacağı da önemli.)
Esasen görüldüğü gibi doğru hamleler doğru zamanda yapıldığı takdirde ekonominin topyekun bir krize girilmeden toparlanma ihtimali yüksek. Ancak unutmayalım benzer bir ajandayla Merkez Bankası başkanlığına atanan Sn. Naci Ağbal’ın görev süresi çok kısa olmuştu. Önümüzde yerel seçimler olduğunu da dikkate alırsak, aslında herkesin kafasındaki soru rasyonelliğin gereğinin ekonominin soğutulması olduğu ortada iken, Sn. Şimşek’in bu konuda hangi kapsamda ve ne kadar süre için bir yetkisinin olduğu.