Zilin sesini duyan var mı?

Aydın ÖNCEL

Ekonomist

Türkiye’de güven kaybına uğrayan kurumların başında TÜİK’in geldiğini söylemek pek yanlış olmaz. Özellikle, ücret artışlarına etkisi açısından önemi bir kat daha artan ve düzenli olarak açıklanan enflasyon verileriyle etiketlere yansıyan oranlar arasında ortaya çıkan farklar, bu güvensizliğin ana nedenleri arasında yer almaktadır. 

Refah seviyesi iyileşiyor mu?

Hafta içinde açıklanan 2024 Ağustos ayı verilerine göre enflasyon, aylıkta yüzde 2,47, yıllıkta ise yüzde 51,97 olarak gerçekleşti… Grafik-1’deki, son 10 yılın aynı aylarına (Ağustos) ait enflasyon verilerine baktığımızda, 2015 yılında yüzde 7,14 oranından başlayan ve 2022 yılının Ağustos ayında yüzde 80,21’lik zirve seviyelerine kadar ulaşan yükselişlerin yerini, son iki yıl içinde kademeli olarak düşüşlere bıraktığını izlemekteyiz…

Peki, iki yıl önceki zirve seviyelerine göre yaklaşık 28 puanlık bu gerilemeye rağmen halk, refah seviyesinde bir iyileşme hissediyor mu? Bu soruya birçok başlıkla yanıt vermek mümkünken dönemsel olarak okulların açılışına denk gelmesi nedeniyle sadece eğitim harcamaları üstünden değerlendirme yapmak şimdilik yeterli olacaktır…

Grafik-2’de, “Eğitim” ana grubunun TÜFE içindeki puan ağırlığının son yedi yıl içinde düşüş eğiliminde olması, eğitim harcamalarının da düştüğü anlamına gelmemektedir. Bu durum, TÜFE içindeki bazı ana grupların, örneğin; gıdanın puan etkisinin eğitime göre daha çok artmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bilginin kendi içindeki doğruluğu, bizim ihtiyacımız olan veriyi kapsamaması nedeniyle oldukça yanıltıcı sonuçlar doğurmaktadır!

Eğitimin enflasyon içindeki ağırlığının azalmasına rağmen eğitim masraflarının arttığını Tablo-1’deki oranlardan rahatlıkla anlayabiliriz. Tablodaki “Bir Önceki Yılın Aynı Ayına Göre Değişim Oranı” olan yüzde 120,81’lik artış, tüketicilerin (velilerin) serzenişlerini doğrulamaktadır! Ücretlerde gerçekleşen yüzde 50’lilere varan iyileştirmelere rağmen sadece eğitim giderlerinde meydana gelen yüzde 120 üstündeki artışlar, vatandaşın sofrasından bir şeyler eksildiğini yeterince gözler önüne sermektedir.

Eğitim harcama grubunun kendi içindeki kırılımında (Grafik-3), üniversite ve düzeyi belirlenemeyen eğitim alanlarındaki öğrencilerin çalışarak, kendi gelirlerini elde edebileceğini varsayalım. Bu durumda bile bakımı zorunlu, okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim öğrenci grubunun yüzde 55 seviyelerinde olması, ailelerin, gelirlerinin önemli bir kısmını eğitim giderlerine ayırmak zorunda kaldığını göstermektedir.

Nüfus yoğunluğunun yaşandığı büyük şehirlerde tablo daha da iç karartıcı bir hal almaktadır... Yapılan araştırmalar, kentlerde dört kişilik ailelerin yaşam maliyetinin 60 bin liranın üstünde olduğunu ortaya koyuyor. Okul çağında çocukları olan eşlerden birinin çalışamadığı ailelerde, tek çalışanın geliriyle bu yaşam standardını yakalamak, beyaz yakalılar için bile neredeyse imkânsız görünüyor!

Birçok okulun imam hatiplere dönüştürülmesi, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” dayatması nedeniyle çocuklarını özel okullara gönderen ailelerin, yıllık, milyon liralara dayanan ücretler ödemek zorunda kalması da sorunun çok farklı bir boyutunu oluşturuyor…

Büyümez aç çocuklar!

Ekonomik şartların her geçen gün ağırlaştığı günümüzde, artık yalnızca Nazım’ın dizelerindeki 

“Hiroşima’daki ölü çocuklar” değil, bizim okul çağındaki çocuklarımız da büyümüyor! Dünya Sağlık Örgütü, yetersiz beslenme nedeniyle çocuklarda “gelişim geriliğine” dikkat çekerek, yetersiz beslenmenin bodurluk, zayıf bağışıklık sistemi, öğrenme güçlüğü, davranışsal sorunlar gibi birçok rahatsızlığa yol açtığını ifade ediyor... Hal böyleyken, ülkemizde 19 milyon öğrenciden sadece 1.8 milyonunu kapsayan “ücretsiz okul yemeği” uygulaması, deprem bölgesi dışındaki okullardan tasarruf önlemleri gerekçesiyle kaldırılabiliyor!

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı, PISA’nın, 2022 yılı araştırmasında, “Son 30 gün içinde paranız olmadığı için kaç kere yemek yemediniz?” sorusuna, Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 19,2’si en az bir gün, yüzde 1,9’u ise her gün, yanıtını vermişti… Evlerimizden, iş yerlerimizden, sokağımızdan duyduğumuz o, içimizi coşkuyla dolduran, çocukların neşe dolu cıvıltılarıyla karışan teneffüs zilini boş verelim! Midelerden gelen zilin sesini duyanımız var mı?

Çocuklar, bizim çocuklarımız açlar! Ve çocuklarını yatağa aç sokan, beslenme çantalarını dolduramayan ebeveynlerin, ne anayasa değişikliği ne parti kurultay ve tüzükleri ne de kulüplerin transfer haberleri umurunda! Onların önceliği; çocuklarına, işsizlik, pahalılık ve yoksulluğun ortadan kalktığı, sağlık ve eğitimde eşitliğin sağlandığı, özgürlüklerin, laik ve demokratik düzenin güvence altına alındığı hakça bir yaşam kurabilmek! 

Tüm yazılarını göster