“Önde zeytin ağaçları, arkasında yar” diye başlar Bedri Rahmi’nin “Sitem” şiiri. Zeytin ağacı, şiirlere girmiş bir ağaçtır. Bir bakarsınız sevdiğine “Zeytin gözlüm” diye seslenir şair. “Bütün ağaçlar güzeldir, ama bazıları daha güzeldir” sınıfına girer zeytin ağacı. Örneğin, yapraklarının yeşili, bir başka yeşildir. Güneşte başka parıldar, ay ışığında başka.
Zeytin, öyle ejder meyvesi gibi sonradan gördüğümüz bir meyve de değildir. Uzun bir geçmişi vardır. Fosiller, onun başlangıcının 20-40 milyon yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Zeytin, ilk kez doğu Akdeniz bölgesinde işlenmeye başlanmış. Bronz çağından kalma mezarlarda zeytin çekirdeğine ve ağacın kalıntılarına rastlanmış. Zeytin, 5000-6000 yıl öncesinde insanların sofrasında yer almış. Milattan önce 3000 yıllarında zeytinin ticari olarak Girit adasında yetiştirildiği bilinmektedir. Tarihçiler, Girit uygarlığının (Minoan Civilization) zenginliği buradan gelir derler.
Zeytin dalı, bolluğun, görkemin ve barışın simgesi olmuştur. Tanrılara ve güçlü kişilere kutsamanın ve arıtmanın göstergesi olarak sunulmuştur. Dostluk oyunlarının ve savaşların galiplerini taçlandırmada kullanılmıştır.
Zeytin, tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında da yer almaktadır. Musevi İncil’inde (Hebrew Bible) zeytin ağacı ilk sözü edilen ve en önemli bitki olarak anılır. Yaradılış Kitabı (Book of Genesis) ,Nuh Peygamber’e tufanın bittiği haberini getiren güvercinin ağzında bir zeytin dalı olduğunu yazar. İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da zeytin ve zeytinyağı 7 kez geçmektedir. Zeytin, değerli bir meyve olarak övülür.
Zeytin ağacının ekonomik değeri
Şimdi bu konu nerden çıktı diye merak edenler olabilir. Çünkü böylesine değerli bir ağaca “Kamu yararı” kılıfı ile yine bir kıyım girişimi var. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nca yayınlanan bir yönetmelik ile zeytinlikler madenciliğe açılıyor. Bu kıyıma karşı çıkacakları belki şöyle suçlayacaklar: “Başımıza ne geldi ise bu romantiklerden, bu yeşilcilerden geldi. Doların yeşilini bilmediklerinden çiçeğe, böceğe, ağacın yeşiline takılmışlar. Bunlar ekonomi bilmez.” Biliyorum, gözünü para hırsı bürümüş kişileri estetik kaygılar, çevre bilinci ve benzeri değerler durduramaz. Ama ekonomik açıdan da bakıldığında zeytin ağacı çok önemli bir varlıktır.. Zeytinin yağı, “Sıvı altın” diye anılır. Ülkemizde zeytin işinin 2,5-3 milyar dolar civarında bir hacmi olduğu bilinmektedir. Yaklaşık 500.000 aile zeytin işindedir. Bunun anlamı, 2 milyon kişinin bundan ekmek yediğidir. Zeytinin toplanma aşamasında mevsimlik işçilik de kullanılır. Beş ay süresince günlük 300.000 kişiye istihdam sağlanıyor demektir. Şişe, teneke ambalaj, sıkma tesisleri, kooperatif ve birliklerdeki çalışanları da göz önüne aldığımızda zeytin ekonomisinin istihdama katkısının boyutu anlaşılır.
Zeytin ağacının her şeyi para demektir. Kahvaltı sofralarının demirbaşıdır; paradır. Sıkılıp yağı alınır; yağ, paradır. Sıkılan zeytinin arta kalan “Prina” denen küspesi yakıt olarak kullanılır, o da para demektir. Her yıl, budanan dallar da yakıt olarak değerlendirilir. Daha önemlisi, zeytin ağacı yenilenebilir bir kaynaktır. Bu işlemler her yıl tekrarlanır. Halbuki kömürü bir kez çıkarıp yakacaksınız ve yok olacak.
Kanunu yönetmelikle delmek
Görüldüğü gibi, zeytin ağacı ekonomik olarak değerli bir varlıktır. Bu kaynağın geliştirilmesi ve korunması için bir yasa, 3573 sayılı “Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerinin aşılattırılması hakkında kanun” çıkarılmış. Bakınız bu yasada Madde 14 ne diyor: “Zeytinliklere deve ve keçi sokulması ve başı boş hayvan bırakılması ve otlama maksadı ile hayvan sokulması ve zeytin sahalarında ağıl yapılması yasaktır. Zeytinliklerde çift sürme veya nakliyatta kullanılan hayvanata iş esnasında ağızlık takılması mecburidir .”
Bu yasa 1939 yılında çıkmış ve zeytinliklere hayvan sokmayı bile yasaklamış. Ama gel gör ki 2022 yılındaki bu öngörüsüz ve yağmacı zihniyet, zeytinliği madenciliğe açıyor. Zeytin ağaçları kaldırılıp toprak altındaki kömür madeni çıkarılacakmış. Yönetmelik yazılırken, işlenecek cinayeti makul gösterecek, ama olabilirliği şüpheli süslemeler de ihmal edilmemiş. Örneğin, maden açılacak yerdeki zeytin ağaçlarının taşınacağı belirtilmiş. Akla gelen sorular: Nereye taşıyacaksınız? Nasıl taşıyacaksınız? Bunun maliyeti ne olacak? Bu nasıl denetlenecek? Gerekli yatırımı yapmadığı için kışın ortasında milleti elektriksiz bırakan anlayış mı bunu yapacak? Ağaçları taşımak mümkün olmadığı durumlarda da faaliyetin bitiminde alan rehabilite edilecekmiş. Bu süre içindeki kayıpları kim ödeyecek? Başvurduğum uzmanlar, zeytinliklerin taşınmasının ve madene açılmış yerlerin rehabilitasyonunun ekonomik olarak mümkün olmadığını belirttiler.
Zeytinlik yasası, 2003 yılından beri 9 kez tacize uğramış. Bunun sekizi yargıdan dönmüş. Birisi de TBMM’de önlenmiş. Şimdi tecavüz, bir yönetmelik değişikliği ile yapılmaya çalışılıyor. Bir yasa, yönetmelik ile deliniyor.
Sonuç
Bu yazıyı rüzgarda salınan zeytin ağaçlarına bakarak yazdım. Ama bu güzelliğe, bu değerli varlığa göz dikmiş bazı çevreler. Türk tarımını korumakla sorumlu Tarım ve Ormana Bakanlığı, çevreyi korumaktan sorumlu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı suskun; madenciliğe teslim olmuşlar. Bu yüksek döviz kuru ile ithal edilen hurma, ramazanda çoğu iftar sofrasına zaten giremeyecek. Ama bu yönetim anlayışı ile orucunu bozacak zeytini de zor bulacak bu millet.
İlyada Destanı’nda Homeros bir zeytin ağacının altına oturur. Ağaç ona şöyle der: “Ben herkese aitim, kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım.” Bunu düşündükçe huzur buluyorum. Ama doğaya yapılanlar ve yapılmak istenenleri hatırlayınca içim acıyor. Bedri Rahmi dizelerini mırıldanıyorum: “Canımın çekirdeğinde diken, gözümün bebeğinde sitem var”. Ama zeytinliklere uzanan bu “kara el”de kamu yararı yok.