"Zenginler faiz ödemez"

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Bir gün "Kimler borç öder" diye bir soruyla karşılaşsanız, vereceğiniz ilk cevap haliyle "Borcu alan kimse o öder" olacaktır. Ama ekonominin bütünü içinde derinlemesine düşününce bazen gerçeğin pek de öyle olmadığı ortaya çıkıyor. Yani borcu, özellikle de faizi her zaman borç alanlar ödemiyor!

Şu pandemi süreci bir dizi alışkanlığımızı değiştirmemize yol açtı. Bir süre çoğu mekan zaten kapalıydı, açılmadan sonra da içinde bulunduğum çevre için değişen pek bir şey olmadı. Dostlarla eskisi gibi ne bir araya gelip çay kahve içebiliyoruz, ne oturup uzun sohbetler eşliğinde yemek yiyebiliyoruz. Salgın korkusu dağları bekliyor!

Bu durum öyle görünüyor ki telefon faturalarına yansıyacak. Artık telefon sohbetleri daha uzun olmaya başladı.

Yıllarını devlet hizmetinde ya da özel sektörde geçirmiş; bilgisine, tarafsızlığına ve gelişmeleri doğru okumadaki deneyimine güvendiğim çok sayıda dostum var. Bu açıdan kendimi şanslı sayarım. İşte bu dostlarla bir araya gelememek, uzun uzun sohbetler edememek gibi bir sıkıntılı süreç yaşıyoruz. Ama dedim ya, telefon ne güne duruyor...

Geçenlerde bu dostlarımdan biriyle konuşurken konu tabii ki döndü dolaştı ekonomiye geldi. Arkadaşım artık Hazine geçmişi de olduğu için mi bilinmez, ilk anda bana çok tuhaf gelen bir soru sordu:

“Kimler borç öder, özellikle faiz, söylesene!”

“Kimler olacak, borcu kim almışsa o öder.”

“Bilemedin” dedi, “Zenginler ödemez”.

Ben, “Nasıl yani, mümkün mü öyle şey” diyecek gibi oldum, yazmaya çizmeye de pek meraklı olan arkadaşım, “Bu konudaki düşüncelerimi evde öylesine otururken kağıda döktüm, istersen sana göndereyim" dedi. İlginç bir yaklaşımı dile getiriyordu merak ettim yazdıklarını, “Tamam, bekliyorum” diye cevap verdim. Yazı birkaç dakika sonra e-postama düşmüştü bile.

“Orta direk yıkıldı”

Arkadaşım gönderdiği mektupta Covid-19 ile birlikte Türkiye gibi ülkelerde orta direğin yıkıldığını belirtiyordu. “Artık borç almadan düzenli tatil yapabilenlerin, çocuğunu özel okulda okutabilenlerin, özel sağlık hizmetinden yararlanabilenlerin sayısı hızla düşüyor” diyen arkadaşım şöyle devam ediyordu:

“Sadece onlar değil devletler, şirketler ve diğer haneler de devasa borçların altında boğuluyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) verilerine göre dünyada hanelerin 53, şirketlerin 85, devletlerin 84, bankaların ise 6 trilyon dolar borcu var.

Ama konuya, siyasetçiler ve piyasa ekonomistleri gibi nicel bakmayı bırakalım. Bu borçları kim ödeyecek ona bakalım.”

Arkadaşım bir dizi soruyla konuyu açıyordu; pek üstünde durmadığımız çünkü cevabını bildiğimizi peşinen kabullendiğimiz bir dizi soruyla...

Dönelim mektuba ve soruları ve cevapları birlikte okuyalım...

BORÇLU OLANLAR HANGİ HANELER?

Zenginlerin olabilir mi? Olamaz. Eğer servet vergisi varsa paralarını ülke dışına çıkarırlar. Dünyanın her yerinde, borç verilen kaynakların sahibi onlardır. Paralarını piyasalarda değerlendirirler. Bankalar onlardan mevduat toplayarak ve tahvil ihraç edip onlara satarak borç alır. Onlara faiz öderler. Zenginliklerine zenginlik eklenir.

Peki faizi kimler öder?

Gelirleri günlük hayatlarını idame ettirmeye yetmeyen, tatile gitmek, kredi kartı borcunu ödemek için bankalardan borç alanlar. Faizi ödeyenler onlardır ve ne acı ki çoğu bunun farkında bile değildir.

ŞİRKETLERİN ALDIĞI BORCUN FAİZİNİ KİM ÖDÜYOR?

Patron mu? Olur mu? Öyle olsaydı aşırı borçlu şirketler ifl as ederdi.

Doğal olarak şirket aldığı kredinin giderini maliyetlerine ekliyor. Sonunda sattığı malın veya hizmetin fiyatını ona göre hesaplıyor. Faiz ödemelerini tüketiciye aktarıyor. Ancak bunun bir sınırı var. Üretilen mal veya hizmete talebin esnek olmaması lazım. Yani ne fiyat koyarsanız tüketicinin tüketimden vazgeçemeyeceği bir ürün ise faiz giderinin hepsi tüketiciye yüklenebilir.

Rekabete açık üretim yapan küçük üreticiler ile KOBİ’lerin bu şansı kısıtlıdır.

KAMUNUN FAİZİNİ DOLAYLI OLARAK DAR GELİRLİLER ÖDER

Gelelim kamunun ödediği faizlere. Önceki açıklamalardan farklı olabilir mi? Kamunun faiz ödemesi için ya gelirlerini arttırması ya da diğer harcamalarından kısması gerekir.

Gelir artması demek daha fazla vergi tahsilatı demektir. Zenginler kişisel servetlerinin çoğunu ülke dışında tutarlar. Bir ekonomide kayıt dışılık yaygınsa ve servet vergisi yoksa, nereden buldun diye sorulmuyorsa vergilerin büyük çoğunluğu KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşur. Ödenen vergilerin toplamını elde edilen gelirlere oranlarsak, en çok vergiyi dar ve sabit gelirliler ödüyor demektir.

Öte yandan, faiz ödemek için harcama kısılırsa ve/veya artırılamazsa önce maaş ve ücretler, ardından da tarımsal destekler ve diğer sosyal transferlerden kesinti yapılır. Sonuç, dar ve sabit gelirlilere bütçeden yapılan transferlerin azalmasıdır.

Kısacası, Hazine her geçen yıl daha fazla faiz ödeyerek gelir dağılımını bozmaktadır. 2017 yıl sonunda Hazine’nin nakit gelirlerinin yüzde 9’u faiz ödemelerine giderken, bu oran, 2020 sonunda yüzde 12’ye, bu yılın haziranında yüzde 14’e çıkmış. Hazine 2018’den bu yana, 3.5 yılda, borç verebilecek kadar parası olanlara toplam 388 milyar lira faiz ödemesi yapmış.

Dar ve sabit gelirlilerden KDV, ÖTV alarak onları fakirleştiren kamu, zenginlerin ödediği gelir ve kurumlar vergilerinde istisna ve muafiyet uyguluyor, daha az vergi alıyor. Yanı sıra her yıl vergi ve SGK alacakları için yeniden yapılandırma yapıyor. Böylelikle parası olandan yeteri kadar gelir toplamayan devlet, açıklarını kapatmak için devlete borç verecek kadar parası olanlara daha fazla faiz ödeyerek onları biraz daha zengin ediyor.

Tüm yazılarını göster