Verimlilik, yani az kaynakla çok şey başarmak, iş hayatının temel taşı. Ancak bazen onun bile fazlası zararlı olabiliyor. Bu konuyu dört paradoksla ele alalım ve kimyasal tıbbın kurucusu Paraclesus’un sözünü hatırlayalım: ‘ilacı zehirden ayıran dozudur’.
JEVONS PARADOKSU. İngiliz ekonomist William Stanley Jevons (1835-1882) Sanayi Devrimi’nin en hareketli günlerinde müthiş bir gözlem yaptı. Teknolojik ilerlemeler ya da hükümet politikaları neticesinde bir kaynağın verimliliği artınca tüketimi azalmıyor, bilakis, maliyeti ucuzladığı için kullanımı artıyordu. Jevons bunu o dönemin en önemli yakıtı kömür için gözlemlemişti. Günümüzde aynı meseleyle çok farklı alanlarda karşılaşıyoruz. Mesela yeni yapılan yollar trafiği azaltmıyor, hatta bazı durumlarda artırıyor. Enerji verimliliği projeleri tüketimi azaltmıyor, hatta genellikle artırıyor. Bir tarım ürününün artan verimi ona ayrılan araziyi azaltmıyor, hatta artırıyor. Şirket yönetimlerinin tasarruf tedbirleri veya verimlilik seferberliklerinin tetiklediği ikinci derece etkilerini de değerlendirmeleri şart!
WIRTH KANUNU. Bu yılın ilk günü vefat eden İsviçreli bilgisayar mühendisi Niklaus Wirth (1934-2024) daha hızlı bilgisayarların (donanımların) yazılımları verimsizleştirdiğini ve çok yavaş bilgisayar programlarına yol açtığını söylemişti. Üstelik bunu 1995 yılındaki ‘daha yalın yazılımlara davet’ makalesinde belirtmişti. Nitekim Google’ın kurucuları Sergei Brin ve Larry Page de benzer görüşler ifade ediyor. Bir alanda hızla artan verimliliğin ve neticesinde bollaşan imkânların, diğer alanlarda lüzumsuz kaynak kullanımına, zihinsel tembelliğe veya aşırı karmaşıklığa yol açması riskini akılda tutmak gerek.
HOLLANDA HASTALIĞI. Bir alanda gelen başarının diğer alanlara negatif etkisine bir başka örnek Hollanda Hastalığı. The Economist dergisi 1977 yılında ülkenin gerileyen imalat sanayiini incelerken bu terimi ortaya atmış. Zira başarısız performansın kök nedeninin 1959’da bulunan doğalgaz rezervleri olduğunu görmüş. Bir sektör çok cazip hale gelince ister istemez odak oraya kayıyor, fiyatlamalar ona göre yapılıyor ve diğer alanlar geride kalıyor.
Elbette kaynakların en verimli alana kayması istenen bir durum. Ancak bunun dengesizlikler ve riskler yaratabileceğini unutmamak lazım. Aklıma gelen ilk örnek, bir zamanlar dünyanın en değerli şirketlerinden biri olan General Electric. Edison’un ampülü icadıyla başlayan ve çeşitli alanlarda (sağlık, havacılık, enerji) faaliyet gösteren bu dev holding, 2000’lerde çok kârlı finans koluna (GE Capital) odaklanmıştı. 2008/9 krizinde şirketin neredeyse çöküşünü getiren de bu birim oldu!
IKARUS ETKİSİ. Mitolojideki İkarus’un hikâyesi malum. Hapis kaldığı kuleden babasının kendisine yaptığı ve balmumuyla gövdesine yapıştırdığı kanatlarla uçarak kaçar. Ama babasının öğüdünü dinlemez ve uçmanın coşkusuyla güneşe fazla yaklaşır. Balmumu sıcaktan eriyince de yere çakılır. Kanadalı ekonomist Danny Miller’in (d. 1947) 1990’daki İkarus Paradoksu kitabı bu metaforu kullanıyor. Şirketleri başarıya ulaştıran şeylerin bir noktada onların düşüşüne de yol açabileceğini vurguluyor. Nokia’dan Kodak’a pek çok sektör liderinin gerilemesi, hatta ortadan kalkması, bunun doğru bir gözlem olduğuna işaret. Elbette bunda eski başarılardan gelen kibir, konfor alanının ölüm uykusuna dönüşen tatlı rehaveti veya hızla değişen piyasa koşullarına adapte olamayan hantallık gibi etkenler var. Ancak kesin olan, bir zamanlar başarı getiren faktörlerin gelecek başarıyı garanti etmediği!