Ülkemizdeki yatırım iklimi ve ortamı bizim odağımıza yoğunlaşmamızı ya da sapmaları birebir belirliyor. Dış ve iç koşullar uygun bileşenlerle günlük iş süreçlerinin planlandığı gibi yürümesini desteklediği zamanlar daha hünerli oluyor; aklımızı temel konulara yoğunlaştırarak yaratıcı yeniliklerimiz ön plana çıkıyor.
Büyük usta Çetin Altan’ın Erenköy’de Marmara’nın derinliklerini seyreden evinde, akşam saatlerinde başlayan ertesi güne uzanan söyleşilerimizin öğreticiliği hala daha zihnimin aradığı tatlardan biridir. Akşam güneşinin kızıl umutlarının kanatlandırdığı hayallerimiz, kimi zaman “o ada senin, bu ada benim diye” uçan yelkovan kuşlarının peşinden koşar, kimi zaman zihnimde uzak limanların keyfini çıkarmaya gittiklerini düşlediğimiz yelkenlilerin ağır ağır adaların arkasındaki ufka saklanıncaya kadar uskurlarına takılır kalırdık.
Söyleşilerimiz güncel ya da derinli konulara heyecanlı dalışlar yapardı. Birkaç kez büyük ustaya sorduğumuzu anımsadığım bir soruydu: Zenginliğin üst sınırı nedir?
“Zenginliğin üst sınırı, dostlarınla sofraları korkmadan paylaşacak kadar akara sahip olmaktır,” tanımını yapardı. O noktada durmaz, “Sofraları korkmadan paylaşmanın ötesinde varlığın peşinde koşmak başka bir şeydir; ‘sahip olmayı’ aşan ‘olmaya yönelen’ kendini kanıtlama ve yaşama anlam verme serüveninin peşinde koşan bir tutkudur” diye aradaki nüansı açıklardı.
Kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayacak akarın ötesinde, çalıştığı alanda dünyanın bir numarası olmak, binlerce kişiyi aş ve iş sahibi yapmak, ülkenin kalkınmasına, refahın artmasına, insanların yaşamını kolaylaştırmaya değer katmayı “yaşamın anlamı” olarak algılamak.
Bizim sahada düşüncelerini paylaştığımız iş insanlarımızın ve girişimcilerin çoğunluğu, zenginliğin üst sınırlarını aşmış olanlar.
Technocast’ın kurucusu Suat Necat Öney, oğlu Fuat Murat Öney ve gelin İdil Öney, maddi açıdan da zihinsel yetişkinlik düzeyiyle de zenginliğin üst sınırını aşmış olan insanlar. İki saati aşan yoğun söyleşimizde, kişisel çıkarı optimize etmeye yönelik tek sözcük bile edilmedi.
Söyleşimizin amacının “yakınmak değil, yekinmek olduğunu” belirtiyor; sorunları “ağlama duvarı” haline getirmek istediğimizin altını çiziyor; kendi deneyim ve birikimlerinden yola çıkarak, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında sorunlarımıza nasıl yaklaşmamız gerektiği sorusunu yöneltiyoruz.
“Biz, Ar-Ge, inovasyon ve tasarımla yaptığı işe değer katma peşindeyiz. Ülkemizdeki yatırım iklimi ve ortamı bizim odağımıza yoğunlaşmamızı ya da sapmaları birebir belirliyor. Dış ve iç koşullar uygun bileşenlerle günlük iş süreçlerinin planlandığı gibi yürümesini beslediği zamanlar daha hünerli oluyor; aklımızı temel konulara yoğunlaştırarak yaratıcı yeniliklerimiz ön plana çıkıyor.
Zaman zaman tam tersi de olabiliyor: Son iki yılda, zamanımızı, emeğimizi ve birikimimizi daha çok finansal sorunlarımızı nasıl çözeceğimize yöneltmek zorunda kalıyoruz. Zamanımızın yüzde 90’ını rutin işler yiyip bitirirken, yüzde 10’unu geleceği yaratacak olan Ar-Ge, inovasyon, tasarım yani yaratıcı yeniliklere ayırdığımız zaman geleceği inşa etme konusunda kritik eşiklerin gerisinde kaldığımızı gözlüyor, bundan ciddi biçimde rahatsız oluyoruz” değerlendirmesini yapıyor.
"Ülkemizdeki yatırım iklimi ve ortamı odaklanmamız ya da sapmaları birebir belirliyor. Dış ve iç koşullar uygun bileşenlerle günlük iş süreçlerinin planlandığı gibi yürümesini etkiliyor."
Öney’lere özellikle banka sisteminin ilk yatırım aşamasında, işletme sırasında ve gelişmedeki etkisini nasıl değerlendirdikleri sorusunu yönelttiğimizde: “Banka sistemleri uluslararası kurallara göre işlediklerinde yatırımların hacmini, niteliğini ve aldıkları sonuçları etkileyen önemli kurumlardan oluşuyor. Hükümetlerin banka sistemiyle ilgili aldıkları kararların küresel bağlamı ihmal edilir; kendi iç koşullarımız ile küresel dış koşullar arasında haksız rekabet yaratacak, işleyişi ve işlem akışını zayıflatacak kararlardan sakınmak gerekir. Bankaların elini kolunu bağladığınız zaman, iş dünyası onun etkisini anında hissediyor. Özellikle bizim gibi sermayeye erişmenin pahalı ve güç olduğu, sermaye araçlarının henüz gelişmiş ülkeler düzeyinde zenginleşmediği ülkelerde banka sisteminin yönetimi hayati önem taşıyor. Bankalar uluslararası kurallar dışında kendilerini güven altına alacak uygulamalara yöneldiklerinde, bunun iş dünyasında yarattığı etkiler ciddi çarpan etkisi yaratıyor” yanıtını alıyoruz.
Ekonominin önemli ölçüde “güvene dayalı algı sorunu” olduğunu anımsatıyor; banka sistemiyle ilgili değerlendirmenin “güven yaratmayla yakın ilişkisi” üzerinde görüşlerimizi paylaştıktan sonra, günlük iş rutininde karşılaşılan önemli sorunları başlıklar halinde paylaşmalarını istiyoruz:
* Ülkemizde hammadde ve ara mallarında “ithalat bağımlılığı” olması gerekeni çok aşmış durumda. Bu konu küresel anlamda, bölgesel düzlemde ve ülkesel kararlarda değişmelere bizi aşırı bağımlı hale getiriyor. Ülkemiz, kısa, orta ve uzun dönemli durum değerlendirmesi yaparak politika üstü bir “strateji” belirleyerek, hammadde ve yarı mamul madde ithalatı konusunu mutlaka uzun dönemli ele almalıdır.
* Ülkemizde üretimin merkezleri haline gelen OSB’lerde yeterli işgücü bulmak, işgücünü eğitmek, elde tutmak ve işgücünüzün niteliğine göre gelecek planlaması yapmak çok zorlaşmış; OSB’lerin yatırımcının işini kolaylaştırma işlevi tersine dönmüş; bırakınız nitelikli işgücünü, niteliksiz olanını bile bulmanın zorlaştığı bir ortama doğru hızla kaymıştır.
* Üretimde ülke koşulları, ücret düzeyleri ve ihraç edilen ürünlerin maliyet-fiyat dengelemelerinde ciddi sapmalar oluşmuştur. Bu durum sadece sanayimizde değil, tarımsal üretimde tıkanmalara yol açmaktadır. Konu, toplumun refahı odağından bakılarak ele alınmalı, dengeler yeniden oluşturulmalı, yeni normaller yaratılmalıdır.
Özetlenen değerlendirmeden sonra Technocast yöneticileri haklı olarak şu uyarıyı da yapıyorlar: “Son 2 yılın gelişmelerini nesnel biçimde analiz edersek, yatırımda nicelik ve nitelik azalmasını gözler; yeni işyerlerine yatırım yaparak rekabet edebilir ölçekler oluşturmaya, rekabet edebilir teknoloji yatırımlarına yönelişin zayıfladığını görür; aşırı bir değerlendirme yapmadığımız konusunda bize hak verilebilir.”
Technocast yöneticilerine kendi işyerlerinin odağından bakıldığında hangi sorunların ve çözümlerin öncelik kazandığını da soruyoruz. Yaptıkları değerlendirmeden çıkardığımız sonuçları paylaşalım; bu değerlendirmelerin ülkemiz açısından geçerliliği konusunda kendi sentezlerimize ulaşalım:
* Sanayi envanterimiz yok; kimin ne ürettiği hakkında net bilgi sahibi olmadığımız için var olan yapıları değerlendiremiyor; kimi zaman gereksiz yatırımlara kaynak bağlıyoruz.
* Finans sistemimiz, finansal araçlarımız, erişilebilirlik, idari kararlarla finans sistemi işleyişindeki ani değişmeler işletme yönetimini güçleştiriyor.
* Dünya genelinde elektrikli otomotiv ya da başka konularda gelişmeleri izleyerek, piyasada yeni oluşumları, yeni platformları dikkate alan “yeni ürüne yönelme” konusunda hükümetler, bürokrasi, üniversiteler, iş insanları, iş insanlarının sivil örgütleri birlikte çalışarak önümüzü görebileceğimiz bir yapı, iklim ve ortam yaratılırsa gelişme hızlanabilir.
* Biz 669 nolu Ar-Ge merkezine sahibiz. Merkezde 20’ye yakın mühendis çalışıyor. Yeni ürün geliştiriyor ve patentler alıyoruz. Bu gibi altyapıları tam kapasite çalıştırmamız gerekiyor.
* Mühendis işsizliği fazla, işyerlerinde eğitilen mühendislerin devir hızı da çok yüksek, bu durumu engelleyici yapısal önlemlere ivedilikle ihtiyaç var.
* Yeni nesli “sabırsız” yetiştiriyoruz; uzman olmak için 10 bin saat çalışmayı göze alan çok az. O nedenle herkesi üniversiteyi bitirir bitirmez genel müdür olmayı düşünen algıdan uzaklaşmak gerekiyor.
* İş insanlarını “diken üstü duruş” psikolojisine sürükleyen makro ve mikro ölçekli önlemleri birlikte almak önemli.
2003 yılında yerel ve uluslararası pazarlar için ana faaliyet alanı olan hafif alaşımlı alüminyum jant ticaretine İstanbul’da başlayan ve 2004 yılında hafif alaşım jant üretimi yapan Kare Metal Form Sanayi Ltd.’yi satın alarak büyümeye devam eden Technocast, 2006 yılında birçok Avrupa ülkesine alaşım jant ihracatına başladı.
Jant üretim tesisi kurulumu için danışmanlık hizmeti de veren Technocast, 2010 yılında Technocast Tekirdağ / Çerkezköy’deki 13.000 m2 olan (9.500 m2 kapalı alan) yeni üretim tesisine taşındı. Aynı yılın sonunda Arçelik-Beko Grubuna Türk Kahve Makinesi üretmek için plastik enjeksiyon kalıp teknolojisine yatırım yaptı.
* 2013 yılında medikal alanında yeni bir ürün grubu için Ar-Ge çalışmalarına start veren Technocast, 2015 yılında kendi tescilli markası Mednetic ile Endoskopi aksesuarları üretim ve satışına başladı.
* 2016 yılında Yeni KEA montaj fabrikasının faaliyete geçmesi ile Technocast yerel ve uluslararası markalara OEM / ODM tedarikçi olarak hizmet veriyor..
2017 yılında Technocast Ar-Ge Merkezi, Türkiye’nin 669. Ar-Ge Merkezi olmaya hak kazanmıştı. 2020 yılında ise KEA üretimi yıllık 1 milyon adeti buldu.
Technocast; 3 farklı lokasyonda, toplam 23.000 m2 kapalı alanı ve 548 Çalışanı ile faaliyet göstermeye devam ediyor.
* Elektrikli ve elektronik küçük ev gereçleri
* Batarya iletimi (kablosuz iletim için enerji depolama)
* Küçük ev aletleri (Elektrikli süpürge, kahve makinesi, blender vb.)
* Ar-Ge ile ürün geliştirmeleri
* Markalarla katma değerli iş ortaklıkları
* Medikal ürünler: Endoskopi aksesuarları
1- İş insanlarının arsaya, taşa ve toprağa yatırım yapmasını önler; kaynaklarını işletme sermayesi ve gelişmeye bağlanmasını özendirirlerdi.
2- Kısa vadeli işletme sermayesinin çok pahalı olmasını önlerlerdi.
3- Teşvik sistemini çok odaklı olmaktan çıkarır; tek merkezli hale getirirlerdi.
4- İthal hammadde ve yarı mamulleri azaltmaya özen gösterir; geçiş döneminde kolektif alımlarla daha düşük maliyet ödenmesini sağlarlardı.
5- “Çin faktörünü” yakından gözler, izler ve olumsuz etkileri önleyici önlemleri anında alırlardı.
6- Dış politikada özellikle yakın ülkeler, genelde ticaret yapılan bütün ülkelerde ilişkilere özen gösterir; ticareti önleyici dil kullanmazlardı.
7- Bağımsız değişken olan, kontrol edemediğimiz dış etkenleri baskın hale gelmeden ekonominin bütün aktörlerinin ortak kararlarıyla önlemeye çalışırlardı.
8- Ülkenin büyük potansiyelini net olarak belirler; bu potansiyellerin nasıl değerlendirileceği konularını bir ortak akılla beraber harekete geçerlerdi.
9- Kısa dönemde: Bağımsız kurumları güven altına alan, uluslararası hukuka uyum güvencesi veren, gözetim-denetim kurumlarını harekete geçiren, hukuk sisteminin işleyişini herkese kabul ettiren yasal düzenlemelerle işe başlarlardı.