Saray’da mukim allame-i cihan ekonomistlerin eseri olan yeni ekonomi modeli birkaç defa ad değiştirdikten sonra daha uçuşa geçemeden fena bir darbe yedi. Biraz sabırlı olunsaydı Nasreddin Hoca’yi bile kıskandıracak mucizeler yaratacaktı bu yeni model ama bu mümkün olamayacak galiba. Önceki gün açıklanan yeni önlemler de bunu düşündürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inanca dayalı faiz düşürme politikasında ısrar etmesi yüzünden korumasız kalan biçare Türk lirasının kontrolsüz halde serbest düşüşe geçmesi ekonomiye yön verenleri bu gidişi durduracak yeni önlemler almaya zorladı sonunda. Başka çare bulunamadığı için vadeli TL.mevduata kur garantisi verilmesine ve bunun yükünü devletin karşılamasına karar verildi.
Dünya şaşkınlıkla izliyor
Tüm bu gelişmeler dış dünyada ve finans piyasalarında şaşkınlık ve biraz da merakla izleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi adını ve faiz politikasıyla ilgili orijinal yaklaşımlarını dünyaya duyurma konusunda fevkalade başarılı olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Bunun ülkeye ve kendisine ne kazandırdığı ya da kaybettirdiği ise ayrı bir konu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre, kendisinin ilk kez 2018’de dünyaya ilan ettiği faiz teorisini dillerine pelesenk ederek gırgıra alan Batılı dış mihraklar şimdi de Saray ekonomistlerinin keşfi olan ‘Türkiye modeli’ni sabote etmek için Türkiye’deki işbirlikçilerini seferber ettiler. Savunmasız kalan Türk Lirası’na saldırarak modelin başarıya ulaşmasını engellemeye çalıştılar, TÜSİAD’ı “denenmekte olan ekonomi programıyla amaçlanan sonuçlara erişilemeyeceği netleşmiştir” diye bir açıklama yapmaya zorladılar. TÜSİAD bununla da yetinmedi, “serbest piyasa işleyişi içinde genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmesi gerekmektedir”, diye ahkam keserek ‘Türkiye modeli’ne karşı cephe aldı. Erdoğan’a göre ‘Türkiye modeli’ bu sabotaj nedeniyle uygulanamadı ve yeni önlemler almak zorunlu hale geldi.
En önemli sorunumuz enflasyon
Türkiye ekonomisinin yıllardır çözülemeyen en önemli sorununun kronik enflasyon olduğunu defalarca yazdım bu köşede ve Türkiye’deki en güçlü lobinin faiz lobisi değil enflasyon lobisi olduğunu vurguladım. Bunu yaparken de 1971’den itibaren çift haneli rakamlara tırmanan enflasyonun ancak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin(AKP) iktidarda bulunduğu 2004 yılında tek haneli rakamla ifade edilir hale geldiğini ve yılların biriktirdiği sıfırların bu sayede atılabildiğini hatırlattım. Bu gelişmenin uzantısında Türkiye’nin yılda 20 milyar dolar yabancı yatırım sermayesi çektiğini ve üretim yapısını geliştirme yoluna girdiğini de belirttim.
AKP’nin o dönemdeki performansının mimarı sayılabilecek olan Ali Babacan şimdi Erdoğan yönetiminin en güçlü muhaliflerinden biri ve Erdoğan’ın çevresinde de ona dalkavukluk edenlerden başka kimse yok anladığım kadarıyla.
Yeni uygulama enflasyonu azdıracak
Şimdi gelinen noktada, önceki gün açıklanan son önlemlerle ilgili olarak dünkü Financial Times gazetesinde yapılan değerlendirmede, düşük tutulan faiz nedeniyle döviz kurlarında meydana gelen tırmanışın etkisini telafi edecek Hazine desteğinin kamu açıklarını daha da büyüteceği ve zaten yüksek olan enflasyonu daha da tırmandıracağı kaygısı dile getiriliyor.
Enflasyonla mücadelenin dünyanın gündeminde birinci sıraya yükseldiği bir ortamda, dünyadaki en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip olan Türkiye’nin bir de büyüyen kamu açıklarıyla ve kontrolden çıkan döviz kurlarıyla karşı karşıya kalması ekonomideki çıkmazı daha da derinleştirecektir. Bu arada döviz kurlarındaki sıçramanın pek çok sektörde yaratmış olduğu tedarik sorunlarının ve fiyat kargaşasının çeşitli sektörlerde darboğazlara yol açtığı da görülmektedir.
Türkiye ekonomisinin bu çıkmazdan çıkmasının kolay olmayacağını aklı başında olan herkes görüyor ama ülkeyi bu noktaya getirmiş olanların bunlar arasında olduğuna emin değilim.