Sürdürülebilir olmayan ekonomik modelden gezegen dostu yeni modele yönelmek bir tercih olmaktan çıktı, zorunluluk haline geldi. Devir, içinde çöp ve kirliliğin olmadığı; ürünlerin ve materyallerin sürekli kullanımda olduğu ve kaynakların verimli kullanılarak, doğaya daha az zarar verdiği bir modele yönelme devridir. Bu çerçevede dünyanın önde gelen şirketleri “sorumluluk üstlenmeye” başladılar.
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı gibi regülasyonlar şirketleri sorumlu davranmaya yönelttiği gibi çok yakında ana karar ve alım gücünü oluşturacak olan Z kuşağının taleplerine cevap verebilmek için de şirketler sorumluluk üstlenmek ve gereğini yapmak durumdalar.
Z kuşağının özelliği önceki kuşaklara göre çevreye daha duyarlı olmaları. Değerleri var ve aldıkları markaların ve çalıştıkları şirketlerin de benzer değerlerinin olmasını istiyorlar. Alışverişi sadece cüzdanları ile değil aynı zamanda vicdanları ile yapıyorlar. Marka sadakatleri X’ler ya da Y’ler gibi değil. Protesto kültürüne açıklar. Bir markayı ya da ayrımcı bir uygulamayı protesto etmek için teknolojinin de yardımıyla hızla bir araya gelebiliyorlar. Yıllarca kullandıkları bir markayı hoşlanmadıkları bir “çağrışım” olması halinde hemen silebiliyorlar. Çevre ve iklim konusunda sadece kaygılı ve duyarlı değiller, aynı zamanda tutkulular.
Z’leri anlamayan şirketler çok zorlanacaklar. Sadece şirketler değil, onları çözemeyen ve taleplerini göremeyen siyasetçiler de zorlanacaklardır. Çünkü bu kuşak şirketlerin ve siyasetçilerin sorumlu davranmasını ve sorumluk üstlenmelerini istiyor.
Sorumlu davranan şirketler ne yapmalı?
- Önce amacını belirlemeli. Amaçsız şirketler uzun ömürlü olamıyorlar. Ve bu amaç insana dokunmalı; gezegen dostu olmalı.
- Amaca uygun olarak taahhütler oluşturulmalı. Bunun için paydaşların şirketten beklentileri belirlenmeli. Bir şirketin paydaşları o şirketin değer zinciri boyunca çalışanları, müşterileri ya da tüketicileri ve şirketin faaliyet gösterdiği coğrafyalardaki toplumlardır.
- Paydaş beklentileri “çevresel ayak izi”, “toplumsal kalkınma”, “ekonomik kalkınma”, “insan hakları”, “tüketici sağlığı” ve “müşteri değeri” gibi başlıklar altında gruplandırılmalı. Oluşturulacak taahhütler aslında şirketlerin paydaşlarının beklentilerini nasıl karşılayacakları ve bu yolda neler yapacaklarının bir yol haritasıdır.
- Dünyada ve Türkiye’deki önde gelen şirketler taahhütlerini ambalaj, su ve iklim değişikliği; insan hakları, çeşitlilik ve kapsayıcılık ile toplumsal yatırımlar gibi odak noktalarda belirliyorlar. Neler mi? Mesela: Ambalajların geri dönüştürülebilir malzemeden yapılması ve içinde geri dönüştürülmüş malzeme kullanılması; toplanıp, geri dönüştürülmesine katkıda bulunulması; su verimliliğinin arttırılması; su nötrlüğünün hedeflenmesi; enerji kullanım oranının iyileştirilmesi; tesislerin yenilenebilir elektrik ile çalışması; karbon nötr üretime geçilmesi; mutlak seragazı emsiyonlarının azaltılması, insan hakları politikasının oluşturulması ve buna uygun davranılmasını sağlayacak mekanizmaların kurulması, çalışanlar ve yöneticiler arasında kadın oranının artırılması.
- Şirketler sürdürülebilirlik çalışmalarını birer proje olarak değil bir iş yapış biçiminin bir parçası olarak görmeliler. Bu nedenle sürdürülebilirlik iş stratejilerine tam olarak entegre edilmelidir.
- Taahhütler oluşturulduktan sonra kamuoyuna açıklanmalı ve gelişmeler düzenli olarak raporlanmalıdır.