Cumhuriyetimizin 100. yılında, Türkiye yeniden bir ateş çemberinin tam ortasında.
Kuzeyde Rusya'nın Ukrayna'yı işgali; güneyde Hamas'ın terörist saldırılarının ardından İsrail'in kadın- çocuk-yaşlı demeden, tüm bir milleti cezalandırma harekâtı.
Bunlara Suriye'de 12 yıldır bitmeyen iç karmaşayı, Irak'ta, Lübnan'da, Bosna'da etnik ve dini temeller üzerine kurulu devlet yapılarının çöküşünü, İran'ın bitmeyen "Şii hilali" çabasını da eklemek gerek.
Türkiye'de ise yine bildik senaryo; yaklaşan yerel seçimler öncesinde, birkaç fazla oy uğruna ya da "oy tabanını kaybetme" korkusuyla, dış politikanın yeniden iç politikaya alet edilmesi, dinleyenleri gözyaşları içinde bırakan, ancak içeriği boş, hamasi nutuklar...
Çare; Atatürk'ün dış politikasına dönüş
Eleştirmek elbette kolay. Çare bulmak gerek. Çare ise, çok uzakta değil; Dışişleri Bakanlığı'nda yüzyıllık cumhuriyet geleneğinden gelen, bizzat Atatürk tarafından koyulmuş dış politika ilkelerinde.
Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı dönemindeki Dışişleri Müsteşarlığı yapmış, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanlığı görevinde de bulunmuş Büyükelçi Numan Menemencioğlu'nun bizzat Cumhuriyet'in kurucusundan aldığı öğütleri/talimatları izlemek, mevcut ateş çemberini aşmak için en güvenli yol.
Menemencioğlu üzerinden, Dışişleri Bakanlığı'nda dilden dile aktarılmış on yıllarca bu öğütler. Dışişleri eski Müsteşarları'ndan Büyükelçi Özdem Sanberk de Atatürk döneminde başlayan, ancak bugünlerde büyük ölçüde unutulmuş/ unutturulmaya yüz tutmuş ilkeleri şöyle özetliyor;
▶ Komşuların iç işlerine karışma;
▶ Rusya'yı tahrik etme;
▶ Batı değerlerini benimse, ama emperyalist hırslarına alet olma;
▶ Arap dünyasıyla tarihi ve kültürel bağlarımızı geliştir; ancak içişlerine karışma. Sormadıkları zaman da akıl verme.
Suriye kriziden, Ukrayna savaşına, Gazze'ye kadar...
Türkiye'yi yıllarca bölgesinde sözü dinlenen ülke yapan, bu dış politika ilkeleriydi. Ne zaman ki bu ilkeler bir tarafa konulup, yerini kimlik siyaseti ve hamaset aldı, Türkiye uluslararası alanda yalnızlaştı, daha da önemlisi, etkinliğini kaybetti.
Gazze yanarken kimsenin Türkiye'nin fikrini merak etmemesi, Türk diplomat ya da siyasetçilerinin arabuluculuğunu aramaması/ yok sayması, bu ilkelerin dışına çıkılarak izlenen dış politikanın eseri.
Türkiye'yi uluslararası alanda güçlü yapan, Osmanlı İmparatorluğu'ndan aldığı mirası neo-Osmanlıcılık hayallerini körüklemek yerine, tarihi kültürel ve siyasi bağlarını kullanarak ateşi söndürmeye çalışmasıydı; Kurtuluş Savaşı'ndan aldığı güçle emperyalizme karşı duran, ne Batı'yı, ne Doğu'yu ötekileştiren dış politika tavrıydı.
Çok yanlış yapıldı, ancak hala geç değil. Zaman, Atatürk'ün öğütlerini dış politikanın ana ilkeleri haline getirme zamanı.
Gazze'deki masum siviller, Mitinglerde atılan heyecanlı nutuklarda değil, akılcı ve sağduyulu yaklaşımlarla; Yaşanan her uluslararası kaosta işi askere havale etme kolaycılığıyla değil, diplomasiye ağırlık verilerek kurtarılabilir...