Dün açıklanan enflasyon rakamları bana 70’li yılları hatırlattı. Tüketici fiyatları TÜİK rakamları ile 2021’de yüzde 36.1 ile 2001’deki yüzde 68.5 ve üretici fiyatları ise yüzde 79.9 ile yine 2001’deki yüzde 88’den bu yana en yüksek seviyesini gördü; kritik seviyelere ulaştı. Bu kritik seviyelerin özelliği ise uzun sürecek yüksek enflasyon dönemlerine geçiş kapısı olmasıdır.
Türkiye benzeri kritik eşikleri ilk olarak 1970’lerde yaşamıştı. Ekonomi 60’lardan 1970’lere tek haneli enflasyonla geçmişti. 1970’de yüzde 8 düzeyinde olan enflasyon politik istikrarsızlıkların, yanlış uygulamaların ve petrol şokunun damgasını vurduğu yıllar boyunca tırmanmaya başladı ve 1977 yılında yüzde 28’e yükseldi. Sonraki yıllar boyunca ise zaman zaman inse de hep yüksek seyretti, hatta 1980 ve 1994 yıllarında üç haneli rakamlara ulaştı.
Sonuç olarak Türkiye 30 yıldan fazla süren bir yüksek enflasyon dönemi yaşadı, ta ki 2001 yılına kadar. 2001 krizinde yüzde 68.5’i gören yıllık tüketici enflasyonu kriz döneminde uygulamaya konulan güçlü dezenflasyon programının etkisiyle ertesi yıl yüzde 30’un altına indi, 2004’ten itibaren ise tek haneli rakamlara geriledi. Dün açıklanan yüzde 36.1’lik yıllık tüketici enflasyonu ile ise tekrar 70’li yıllara dönmüş olduk.
Bu hikâyeyi çok iyi biliyoruz. Bundan sonra neler yapılması gerektiği ve eğer yapılmazsa neler olacağı sürpriz değil. Bunlar Türkiye ekonomisinin kurumsal hafızasında ve kayıtlarında en ince detaylarına kadar var. Mesela Merkez Bankası’nın web sitesine girip eski başkanların konuşma metinlerine bakın, fiyat istikrarının sağlanamamasının etkilerinin en açık şekilde anlatıldığını görürsünüz. Ya da hala TCMB sitesinde yer alan “Enflasyon ve Fiyat İstikrarı” başlıklı rapora girin; enflasyonun ne olduğunu ve nelere yol açtığını bu raporda okursunuz.
Bu metinlere göre yüksek enflasyon:
* Ülkedeki gelir dağılımını bozar. Enflasyonist bir ortamda tasarruf edebilme imkânı olan kesim yüksek reel faizlerden yararlanırken, toplumun gelir düzeyi düşük kesim bu imkâna sahip olmadığından gelir dağılımı giderek bozulur. Finansal yönden kendini koruma imkanı sınırlı olan sabit getirili kesimler üzerinde baskı artar.
* Büyümeyi olumsuz etkiler: Yüksek enflasyon nedeniyle yaşanan belirsizlik ve kararsızlık, bireyleri ve firmaları tüketim veya yatırım yapmak yerine enflasyonun zararlı etkilerinden korunmak amacıyla ellerindeki para ile döviz, altın, gayrimenkul gibi araçları satın almaya yöneltir. Sonuçta, üretimi ve verimliliğini olumsuz etkiler, uzun dönemde daha düşük ekonomik büyümeye sebep olur.
* Ekonomide dalgalanmalara neden olur. Yüksek enflasyon ortamının neden olduğu ekonomik dalgalanmalar, ekonomik büyümenin kalıcı olmamasına, hatta ardından resesyona neden olabilmektedir. Enflasyon yatırımlar üzerinde bir çeşit vergi yüküdür. Ek bir maliyet oluşturur. Yatırımların vadeleri kısalır ve üretken olmayan alanlara yönelir.
* İşgücü piyasasının etkin çalışmasını olumsuz etkiler: Geçici ve dengesiz ekonomik büyüme, işgücü piyasasını da bozar. Sık yaşanan resesyon dönemleri, toplu işten çıkarmalara yol açabilir ve işgücü piyasasını daraltabilir. İşverenler önlerini göremedikleri için istihdam yaratan yatırımlardan kaçınırlar.
* Ekonominin uluslararası rekabet gücünü zayıflatır: Fiyatlarda yaşanan hızlı artış, ülkenin mal ve hizmetlerine olan dış talebi düşürürken, ekonominin diğer ülke mal ve hizmetleriyle rekabet gücünü azaltır. Uluslararası rekabet gücünün azalması ihracatı olumsuz etkiler ve sonuç olarak ülkenin ödemeler dengesinin açık vermesine yol açabilir.
İşte bu nedenlerden dolayıdır ki; enflasyon Türkiye ekonomisinin ve halkın en büyük sorunudur; acil önlem alınmalıdır.