Yüksek mahkeme meselesi

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Türkiye’nin gündemi yüksek mahkemeler;

İç politikada Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), dış politikada ise Uluslararası Adalet Divanı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin 31 Mart yerel seçimlerindeki yenilgisinin ardından iç politikada başlattığı ana muhalefetle uzlaşma arayışı, yargının siyasi iktidardan bağımsızlığına, Anayasa uyarınca Türk yargısı kararının üzerinde sayılan AİHM kararlarına uyuma, yine Anayasa uyarınca Türkiye’deki en üst yargı makamı olan Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasına dayanmış görünüyor.

AİHM kararlarına rağmen hala Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın salıverilmemeleri, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen milletvekili Can Atalay’ın hala hapiste tutulması, ana muhalefet lideri Özgür Özel’in Erdoğan’la görüşme gündeminin en kritik başlıklarıydı.

1 Mayıs’ta Taksim’in kapatılması ve “boş koltuk”

Erdoğan-Özel görüşmesinin zamanlaması da yine Türkiye’nin “yüksek mahkeme meseleleriyle” yakın ilişki içindeydi aslında.

Görüşme 2 Mayıs’ta gerçekleşti; Anayasa Mahkemesi’nin Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılmasına ilişkin kararına rağmen AK Parti Hükümeti’nin meydanı yine kapatma kararından sadece bir gün sonra. CHP Lideri Özgür Özel de Taksim’deki kutlamalara katılma amacıyla İstanbul’a gidip, Taksim’e ulaşamadan yarı yoldan dönmek zorunda kaldı.

Türk siyasetinde yıllar sonra gerçekleşen ilk iktidar-muhalefet buluşmasına ilişkin tartışmanın ise sadece “boş koltuk” detayına odaklanması, iktidar tarafını rahatlatan bir unsur oldu. CHP’nin, asıl tartışmaya açmak istediği yargı bağımsızlığı meselesi ise “boş koltuk” gürültüsü içinde kayboldu gitti.

Türkiye’nin Gazze için uluslararası adalet divanı başvurusu

Türkiye’deki bu mevcut  “yüksek mahkeme” gündemine, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da yaptığı bir açıklama ile yeni bir boyut getirdi; Fidan, İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı askeri operasyonları Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıyan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin açtığı davaya Türkiye’nin de resmen “müdahil olacağını” açıkladı.

İsrail Gazze’de operasyonlara başladıktan sonra aylarca bu ülkeyle ticaretin devam etmesi, AK Parti’nin 31 Mart seçimlerindeki yenilgisinin önemli nedenlerinden biri olmuştu. Nitekim AK Parti Hükümeti seçimlerden hemen sonra, İsrail’le ticareti tümden durduran kararı aldı.

Ak Parti hükümetleri döneminde dış politikada geç kalınan ve tepki çeken çoğu adımda olduğu gibi, İsrail meselesinde de “ifrada kaçma” ihtimali var Uluslararası Mahkeme’de taraf olma kararının. Şöyle ki;

- Türkiye, uluslararası ceza mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini tanımıyor. Ancak buna rağmen Gazze meselesinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin davasına taraf olunması, Türkiye’yi ilerde aynı mahkemede benzer iddialarla açılabilecek davalara karşı savunmasız bırakabilir. Bu açıdan, günümüze ilişkin Suriye meselesinde, ya da aslında kararın tarihçilere bırakılması gereken 1915 Ermeni olayları meselesinde, Türkiye haksız iddialara karşı uluslararası alanda hukuk mücadelesi verme ihtimaliyle karşı karşıya kalabilir.

- İkinci sıkıntı ise Türkiye’nin yer aldığı bölgedeki ülkelerle ilişkileri açısından yaşanabilir; Arap ülkeleri Filistin sorununu “ümmet meselesi” olarak değir, bir Arap davası olarak görme eğiliminde. Tüm “Arap davalarında” olduğu gibi kendileri bir türlü adım atmayan Arap ülkeleri, bu meselelere dışarıdan “müdahalelerden” de pek hoşlanmadıklarını yakın tarihte pek çok kez gösterdiler. Türkiye gibi Arap olmayan bir ülkenin bu davaya, üstelik Hakan Fidan’ın açıklamasında söylediği gibi “müdahil olan ilk Müslüman ülke olarak” dahil olması, Arap başkentlerinde kaşların kalkmasına neden olabilir.

Ayrıca bu kararın, İsrail Başbakanı Netanyahu koltuğu bıraktıktan sonraki uzun yıllar boyunca İsrail-Türkiye ilişkilerini gölgeleme ihtimali olduğu da unutulmamalı.

- Ve elbette üçüncü sıkıntı, resmen taraf olduğu AİHM gibi bir uluslararası mahkemenin aldığı kararları bile yerine getirmeyen Türkiye’nin, taraf olmadığı Uluslararası Adalet Divanı’nda bir davaya müdahil olmasının yaratacağı eleştiri ortamında yatıyor; Türkiye’ye gelecek olası eleştirilerin, bizzat Filistin davasını gölgeleme ihtimali bile var.

Güney Afrika’nın Ortadoğu’ya çok uzak, Türkiye’nin ise bölgeyle doğrudan ilişkiler içinde olan bir ülke olduğu unutulmamalı; İç politika amacıyla atılacak böylesine kritik adımlar, ülkenin on yıllar sonraki konumunu, dış politikasını bile olumsuz etkileyebilir.

Tüm yazılarını göster