Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, enflasyon (TÜFE) Kasım itibariyle aylık yüzde 2,24 ve yıllık yüzde 47,09 oldu. Aynı dönemde üretici fiyatları (ÜFE) ise aylık 0,66 ve yıllık yüzde 29,47 arttı. Bu yaman çelişkiye göre büyük ölçüde maliyet enflasyonu daha sert fren yapmış görünüyor. Ekonomimizdeki ‘kur duyarlı enflasyon teorisine’ ters bir süreç de dikkati çekiyor. Önceki gün sonuna göre bir yılda dolar, lira karşısında yüzde 20,18 yükselmiş. Euro’daki durum daha da ilginç: Euro, lira karşısında 12 ayda yüzde 16,16 yükselebilmiş. Peki, nedir TÜFE’deki bu canavarlığın sebebi?
Para ve maliye politikasına ‘yanlış’ diyenler, ‘fırsatçılara fırsat verilmesini’ çok önemseyenler olabilir. Her ürün grubunda arz sorunu yaşandığını ileri süren, “Bu faizlerle olmaz, çekeceksin yüzde 70’lere bak bakalım enflasyon mu kalır” diyen iktisatçılara hak verenlerin sayısı da çok az. “Pandemide bozulan tedarik düzeni, 2021 Aralık kur atağının fiyatları çıldırtması, Rusya-Ukrayna savaşının enerji, hammadde, gıda fiyatlarını katlamalı artırması, 2023 Şubat depremlerimizin ekonomiye getirdiği yükler” hepsi yüksek enflasyon ateşine odun taşımıştır. Ancak, bu felaketler silsilesi bile enflasyondaki çaresizliğimizin net yanıtı olamıyor. Gelişmiş ülkeler bir tarafa, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler arasında rakiplerimize tur bindirmiş durumdayız. Onların, TÜFE’leri neden öyle de bizimki böyle? Mesele sadece talep yüksekliği mi? Faizleri yeterince artırmamış olmak mı? 3 yıl mücadele edip tek haneye indirebilsek ‘bir nedenle yüksek enflasyon’ geri döner mi? Acaba yapısal bir sorunumuz mu var?
Solmaz Gümrük Müşavirliği’nin kurucusu Asım Barlın ile sohbet ediyoruz. Asım Barlın ülkemizin gümrük, tedarik ve lojistik üstatlarından. Kendisine, “bizim yüksek enflasyonumuzun temel sebebi ne olabilir” diye sorunca ilginç yanıtlar verdi. Barlın kangrene dönmüş büyük bir yapısal sorun nedeniyle bunları yaşadığımızı düşünüyor ve şöyle konuşuyor:
“Eğer makul, istikrarlı bir enflasyon istiyorsak kayıt dışı ekonomiye karşı seferberlik başlatmalıyız. Kayıt dışı yüksek kaldığı sürece kamu (devlet, maliye) para hareketlerini takipte başarılı olamaz. Tam kurtulduk derken farklı nedenlerle tekrar yüksek enflasyona savrulmamızın temel sebebi budur. Örneğin, gayrimenkulde emlak vergileri için oluşturulmuş rayiç bedeller bile gerçek fiyatların çok altında. Devlet kabullenmiş; rayiç 30 milyon lira ama 50 milyon liraya satılıyor. Aradaki 20 milyon lira kayıt dışında. Sen şimdi bu paranın ne yapacağını, neye hücum edeceğini nerden bileceksin? Birçok sektörde her şeye ‘kayıt dışı para sahipleri’ karar veriyor, arzda, talep ve fiyat belirlemede güç onlarda. Oysa kayıtlı paranın hareketleri de yeri de bellidir. Kayıt dışılığı az ekonomilerde fiyat istikrarını hedefleyen para ve maliye politikaları çok etkili ve başarılı olur. Bizim gibi ekonomilerde böyle olmaz. Olsa da ilk terslikte fiyat istikrarsızlığı hortlar. Türkiye’de hep söylenir; kayıt dışılık yüzde 50’lerdedir, bana göre daha da yüksektir. Bu yüzden de kamu para hareketlerini görüp önlem alamıyor. Kayıt dışılığa müsamaha gösterdikçe piyasanın kontrolü kayboluyor.”
Neden hep pas geçiyoruz?
Türkiye’de ‘kayıt dışılığın ekonominin sigortası’ olduğunu söyleyen siyasetçiler bile olduğunu belirten Asım Barlın, şöyle devam ediyor: “Resmi olarak mücadele edildiği söyleniyor ama genellikle pas geçiyoruz. Enflasyonun en büyük gıdası kayıt dışılıktır, asıl canavar enflasyon değildir. Bu kadar basit bir iş neden çözülmüyor. Çünkü çözmek istemiyorlar. Yurt dışından getir, yüzde 2 vergi alayım, sorgu yok, neden? Eğer 21 sektör esasıyla gerçekten denetim ve gözetim yapılsaydı, aynı tarifeden aynı eşyadan, farklı ülkelerden, farklı kişilerin yaptığı ithalatlar incelenseydi çok iyi olurdu. Tabii ki durup dururken bir anda kayıt dışı ile mücadele başlamaz. Biri bu meselenin bitmesi gerektiğine inandıysa başlar. İnanmak için de öğrenmek olmak lazım. Bunun, kurumlara, devlete, millete zararlarını çok iyi anlamış olmak lazım.”
Nasıl demir, otomobil, limon stokçusu olunuyor?
Asım Barlın, “ABD’de birinin kısa sürede milyar dolar sahibi olması ancak teknoloji girişimciliği ile olabilir, onun dışındakiler geleneksel işlerden kaynaklanır. Avrupa’da da öyledir. Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde ise aniden milyar dolarlık adamlar ortaya çıkabilir çünkü kayıt dışılık çok yüksektir. Kayıt dışı para, silah gibidir ve ekonomiyi belli aralıklarla vurur. Mesela stokçuluk da kayıt dışı paranın işidir. Demir stokçusu, otomobil stokçusu, limon stokçusu böyle olunur. O para kayıt altında olsaydı ‘sen dün 2 ton limon almıştın, nasıl oluyor da bugün 200 ton limon alabildin, sanayici mi oldun? Limon suyu mu üreteceksin’ diye sorabilir. Kayıt dışılığı bitirirsek ekonomimiz de enflasyonumuz da istikrarlı olur, krizler azalır. İçerideki kayıt dışılık ve yüksek enflasyon yüzünden ihracatımız da risk altında. İhracat müşterilerimiz enflasyonu yüzde 50 olan ülkeden mal almak yerine yüzde 3-5 olan ülkeden almayı tercih eder. Çünkü bir süre sonra ihracatçımın maliyetleri tutmaz, kur-fiyat ilişkisi bozulur ve böyle ortamda ithalatçı için Türkiye’den tedarik risklidir. Mesela bir otomotiv firması Türkiye’den parça tedariklerinin daha riskli hale geldiğini düşünür, başka ülkeye yönelebilir ya da ‘git istikrarlı bir ülkede üret, alayım’ der. Doğrudan sermaye girişi azalır. Sıcak para da daha yüksek faiz isteyebilir.”