Yüksek enflasyonu el ovuşturarak bekleyenler de var!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Lafa geldi mi yüksek enflasyondan herkes rahatsız, herkes bu durumdan yaka silkiyor; en büyük holdingden, en küçük esnafa kadar...

Acaba gerçekten öyle mi, acaba yakınanların hepsi samimi mi, yoksa bir kısmı içten içe "Enflasyon daha yüksek olursa olsun, ben de bu artışı satış fiyatıma yansıtırım, hiç sorun değil" diye mi düşünüyor?

Böyle düşünenler hatta daha da ileri gidip “Enflasyon ne kadar yüksek olursa o kadar iyi, satış fiyatımı belirlemekte daha rahat hareket ederim” yaklaşımı mı sergiliyor?

Hiç kuşkunuz olmasın; istisnaları bulunsa da bir kesim aynen böyle düşünüyor, böyle bir yaklaşım sergiliyor!

Enflasyon, gideri arttıkça gelirini yukarı çekebilenler için hiç mi hiç sorun değil.

Bir fabrika, büyük bir işletme... İyi bir pazar payına sahipse ve iyi yönetiliyorsa, girdilerindeki fiyat artışını satış fiyatına yansıtır ve enflasyondan kendini rahatlıkla koruyabilir.

Büyük bir zincir market... Aldığı ürünlerin fiyatı artmışsa, bunu anında perakende satışına yansıtır, yansıtıyor da zaten. Hatta bu marketlerin bir kısmı son zamanlarda etiket değiştirmekle bile uğraşmaz oldu.

Mahalle bakkalınız, manavınız, pazardaki esnaf... Aldıkları ürün zam mı gördü, onlar da aynen tüketiciye yansıtıyor.

Bindiğiniz taksi, dolmuş, belediye otobüsü... Bunlar da belli otoritelerin verdiği ölçüde zam yaparak hizmet sunmaya devam ediyor.

Ya gelirini artırma olanağına sahip olmayan kesim... Ücretli çalışanlar, emekliler... Özel sektör çalışanı işverenin, kamu çalışanı iktidarın vereceği zamma bakıyor. Aynı şekilde emeklilerin gözü kulağı da hep belli dönemlerde verilen zamlarda...

Ücretli çalışanlar ve emekliler zincirde son halka. Onların kendilerine yansıyan artışları aktarabilecekleri başka bir halka yok. Tüm zamlar orada birikiyor. Verilen ücret artışları genellikle enflasyonu karşılayacak boyutta olmuyor ve sonuçta bu kesimler için hayat giderek daha pahalı hale geliyor, alım gücü daha da düşüyor ve sıkıntı büyüyor.

Bu kesime verilecek zamma gözünü dikenler de var. Hani satış fiyatlarını istedikleri gibi ayarlayabilen kesimler var ya, ücretlilere ve emeklilere verilecek zammı onlar da bekliyor. Sabit gelirlilere zam mı yapıldı, değişsin etiketler...

Asıl sorumlu tabii ki kamu

Enflasyona yol açan bir dizi etken var. Ama ilk taşı atan kamu kesimi oluyor. Örneğin kamunun yaptığı düzenlemeler ve bunların fiyatlara etkisi... Bir vergi artışı mı yapıldı (akaryakıttaki son ÖTV düzenlemesi gibi), bu haliyle fiyatlara yansıyor; temel girdi niteliğindeki ürünlerde fiyat artışına yol açacak davranışlarda mı bulunuldu, yine aynı durum. En başta da temel girdilerin tümü için tetikleyici olan döviz kurunu yukarı itecek adımlar...

Enflasyonun gerekçelerini ve özellikle bunun nasıl istismar edilerek, nasıl bahane edilerek yeni zamlara kapı aralandığını bu köşede 27 Haziran’da yazmıştım. O yazımdan bir alıntı yapmak istiyorum. Çünkü son dönemde bu vergi ve kamu zamlarını istismarı sanki daha da arttı. (Sonraki bölümler 27 Haziran tarihli yazımdan alıntıdır...)

Dövizin etkisi ışıktan bile hızlı!

Girdi fiyatlarındaki artışın üretim zincirine ve sonuçta perakende fiyatlara yansıması tabii ki gayet doğal. Ama bu yansıma kimi zaman öyle boyuta vardırılıyor ki, insan ister istemez “Yok artık” demekten kendini alamıyor.

Ama dolar arttı” gerekçesi adeta ışıktan bile hızlı yol alıyor. Dövizin bırakın artmasını, bu artışın olabileceğine dönük beklentiler bile etiketlerin bir anda değişmesine yol açıyor.

Bu kadarı da fazla” deseniz duyacağınız üç aşağı beş yukarı şu oluyor:

“Ama ben sattığım ürünü çok daha pahalıya alarak yerine koyabileceğim.”

Timsah gözyaşı da dökülmüyor değil:

Biz ister miyiz böyle olmasını, etiket değiştirmekten iş yapamıyoruz!

Öyle bir psikolojik baskı kurulmak isteniyor ki, çıkarıp daha fazla para veresiniz geliyor!

Hizmetler sektörü başı çekiyor

Hizmetler sektöründe öylesine fiyatlar görülüyor ki, inanılır gibi değil. O ürünün gerçekte hangi fiyattan satıldığını, satılması gerektiğini ya da o hizmetin hangi bedelle verileceğini hiç bilmiyor olsanız bile önce ülkedeki genel kazanç durumuna bakıyorsunuz, sonra söylenen fiyata, işte o an ağzınızdan “Yok artık” kelimeleri dökülüyor.

Yaz aylarının klasik haberleri haline gelmiştir. Özellikle turistik bölgelerde ve özellikle çok bilindik yörelerde fiyatların nerelere tırmandığı hep haber olur.

“Efendim gidilmesinmiş, alınmasınmış, yenilmesinmiş, içilmesinmiş!”

Yaz günü içeceğiniz yarım litre suya, yiyeceğiniz bir tosta, pideye, pizzaya dünyanın parasını isteyenin; ayağınızı denize sokup serinleyeceğiniz plaja girmeniz için yüzlerce lira talep edenin hiç suçu yok yani!

Yeme, içme, denize de girme! Hem oralarda ne işin var, tatile de gitme; otur oturduğun yerde!

“Zam yapsalar da zam yapsam!”

Bakmayın herkesin enflasyondan yakınıyor olmasına...

Tam tersine bir kesim enflasyondan öyle mutlu ki, sormayın!

Enflasyon olacak ki, enflasyon yaratacak şekilde gönül rahatlığıyla zam yapılabilsin.

Herkes alışmış zamma, fiyatların sürekli artıyor olmasına, dün aldığını bugün aynı fiyata alamayan en fazla “Yine zam gelmiş” deyip geçiyor.

Hiç gördünüz mü “Nasıl olur, niye zam geldi” diyeni, diyebileni.

Çünkü zam o kadar normal ki kimse yadırgamıyor. Söylenip geçiyoruz yalnızca.

Ama birileri bu zam zincirinin hiç bozulmasını istemiyor. Sattığı ürünün fiyatını kendi belirleyenler enflasyondan nasıl mutlu bilemezsiniz.

Enflasyon yaşandıkça ve bu durum kemikleştikçe birileri kar marjını artırdıkça artırıyor. Çok basit ve hiçbir uzmanlık gerektirmeyen bir takım hizmetler için öylesine fiyatlar gündeme geliyor ki şaşmamak mümkün değil.

Gerekçe hiç değişmiyor; “Ama dolar” ya da “Ama maliyetler artıyor” falan, filan...

İşte perakende fiyatlarını diledikleri gibi ayarlama olanağına sahip kesim enflasyonun sona ermesini hiç mi hiç istemiyor. Çünkü onlar enflasyondan besleniyor, hatta enflasyonun daha yüksek oranlarda seyretmesini istiyor. Yüzde 20 dolayında bir enflasyonda uygulanabilecek kar marjı ile yüzde 80- 90 enflasyondaki kar marjı bir olur mu?

Tüm yazılarını göster