Vatandaş Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı enflasyon oranını gerçekçi bulmuyor, tamam...
Vatandaş yaşanan enflasyonun çok daha yüksek olduğunu dile getiriyor, ona da tamam...
Peki bu yaklaşım yanlış mı, değil. TÜİK, mevcut endekse göre doğru bir hesaplama yapıyor olsa bile vatandaşın yaşadığı enflasyon farklı. Bunun nedeni de TÜFE’nin madde ağırlıkları itibarıyla özellikle dar gelirli vatandaşın tüketim kalıbını tam yansıtmaması. Bu konuya başka bir gün daha detaylı değinirim.
TÜİK özellikle veri karartmaya başladığından beri inandırıcılığını iyice yitirdi. Böyle olunca ortaya alternatif hesaplamalar çıktı. Bu hesaplamalar yüksek oran verince de pek bir itibar gördü, çünkü vatandaşın hoşuna gitti.
Seçmen nasıl kendine benzeyen siyasetçiyi tercih eder, o siyasetçi de kendini bulursa, vatandaş da kendi hesapladığı enflasyona yakın oran ilan edeni doğru görmeye başladı. Vatandaş böyle davranmakta sonuna kadar haklıydı.
Bu hesaplamalara, “Fiyat endeksi nasıl oluşturulur, hesaplama nasıl yapılır” gibi bir soruya bilimsel yaklaşımla yanıt verebilecek konumda olanlar bile itibar etti, inandı. Evet inandı! Oysa ki bu hesaplamalar, doğruya çok yakın sonuç veriyor olsa bile, detayı açıklanmadığı için hiç de bilimsel değildi. Açıklanan, tam nabza göre şerbet oranıydı!
Sırf TÜİK’i eleştirmek için TÜİK’ten daha yüksek oran açıklıyor diye nasıl hesaplandığı bilinmeyen, hesaplama yapanların da bunu açıklama zahmetine katlanmadığı bir yönteme sarılmak... Tuhaf, gerçekten çok tuhaf !
Unutmayalım! TÜİK’in açıkladığından daha yüksek her oran daha doğru demek değildir. Bu mantıkla gidersek bugün yüksek olduğu için doğru kabul edilen oran, yarın bir başkası hesaplama yapıp daha yüksek oran ilan edince yanlış sayılacak demektir.
Yüksek oran beklentisi zarar veriyor
Bu köşede 16 Mayıs’ta yer alan yazımın başlığı şöyleydi:
“Enflasyondan gelirini kendisi artıramayanlar dışında herkes memnun!”
Bakmayın geniş bir kesimin enflasyondan dolayı yakınmasına! Dökülen timsah gözyaşı!
Gelirini kendisi belirleyemeyenler, yani artıramayanlar kimler; memurlar, işçiler, emekliler, verdiği hizmetin bedeline kamu tarafından sınırlama getirilen bazı sektörler. Bir de evi kirada olan ev sahipleri var, onları da unutmayalım.
Sattığı ürünün ya da hizmetin fiyatını maliyetindeki artış doğrultusunda, hatta daha fazla zam yaparak istediği gibi belirleyebilen çok geniş bir kesim var. En büyüğünden, en küçüğüne... İstisnalar olabilir, onları ayrı tutuyorum; ama genel durum böyle.
Satış fiyatını istediği gibi belirleyebilenler el ovuşturarak enflasyonun sürmesini, daha da önemlisi enflasyon beklentisinin hiç bitmemesini istiyor.
İnsanların zihnine enflasyonun üstesinden gelinemeyeceği öyle bir kazınsın ki, fiyat arttığında bu kimseye şaşırtıcı gelmesin. O fiyat gerçekten maliyet artışından dolayı mı yükseldi, yoksa nihai satıcı kâr marjını yüksek tutmak istediği için mi yükseldi, bu hiç sorgulanmasın.
İşte enflasyonla ilgili en büyük sorunlardan biri de bu; bu algı...
Ve daha beteri, daha kötüsü birilerinin bu algıyı sanki bile isteye körüklüyor olması...
Şu karıştırılmasın! Enflasyonun gerçekte nereye gitmekte olduğuna dönük ayağı yere basan tahminleri kastetmiyorum. O algı değil zaten. Onlar birer tahmin ve gerekçesi izah edilebilen tüm tahminlere herkesin saygısı var.
Ama insan düşünmeden edemiyor. Acaba bazı hesaplamalarda enflasyon olduğundan yüksek mi gösteriliyor, bu özellikle mi yapılıyor?
Ne yani enflasyonu TÜİK olduğundan düşük gösteriyorsa, birileri de olduğundan yüksek gösteremez mi?
Herkesin kendine göre bir çıkarı olabilir.
TÜİK belki aldığı talimat gereğince, belki herhangi bir talimat söz konusu olmadan üst makamlarla ters düşmemek için böyle yapıyordur.
Başkaları da belki halka şirin görünmek için, belki başka kazanımlar elde etmek için böyle davranıyordur.
Kim çıkar sağlıyor, kim zarara uğruyor?
Hadi gelin düşünelim; Türkiye’nin enflasyon belasından kurtulamayacağı algısının yerleşmesi kimlerin işine geliyor ve bu algı kimleri zarara uğratıyor?
Biraz önce dedim ya, birileri “Enflasyon çok yükseldi, bir türlü de düşmeyecek” diye timsah gözyaşı döküyor!
Enflasyonun düşmeyeceği algısı bu gözyaşı dökenlere yarıyor, tartışmasız.
Çünkü ürettikleri mal ve hizmete diledikleri gibi zam yapıyorlar. Bir gerekçe hep var; dolar artmamışsa ücretler artmıştır, ücretler değilse artan vergidir, vergide değişiklik yoksa “Neye zam gelmiyor ki” gibi Türkiye’ye özgü çok inandırıcı bir gerekçe(!) vardır.
Ama diğer tarafta hem yoksulluktan kıvranıp hem de zamları tümüyle normal gören, bu şekilde şartlandırılan bir kesim var. Acaba birileri bu şartlandırma için özel çaba mı harcıyor? Öyleyse kimin adına?
Şimşek ve Çetinkaya'ya açık çağrı!
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya’ya düşen çok önemli bir görev var. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına neredeyse kimse inanmıyor. Herkes enflasyonun daha yüksek olduğunu, daha kötüsü gerilemeyeceğini düşünüyor. Baz etkisiyle yaşanacak düşüşün ne olduğu da artık iyi kötü öğrenildi, o da eskisi kadar etki etmiyor.
Yapılması gereken şudur!
TÜİK’in kapılarını bir gün herkese açın!
Öyle “Süremiz az kaldı, herkes bir soru sorsun” gibi bir yaklaşım sergilemeden herkesin istediğini sorabileceği bir toplantı düzenleyin. Gazeteciler de katılsın, akademisyenler de... Her soruya yanıt verin! Önce yaptığınız işin doğru olduğu, hesaplamayı doğru yaptığınız konusunda gazetecileri ve akademisyenleri ikna edin! Açın veri tabanınızı, hesaplamayı nasıl yaptığınızı anlatın!
Tabii ki eğer gizlediğiniz bir şey yoksa!
Bu yapılmadığı sürece enflasyonla mücadelede başarılı olunamayacağı ortada. Elbette böyle bir toplantı enflasyonu düşürmeyecektir ama vatandaşın desteğini bir şekilde almak gerekir. Bunun ilk adımı da önerdiğim şekilde bir toplantı yapmaktan geçer.
Mehmet Şimşek ve Erhan Çetinkaya... Top sizde!