Değer yargılarının bilançosu olan itibar, yalnızca kişi ve kurumlara dair olumlu düşünceler toplamı değil, aynı zamanda ekonomik bir değerdir. İtibarını kaybetmiş biri, zarını yitirmiş hücre gibi, sosyal ölüme yakın durur.
İtibarı inşa etmek; ödülleri yılların ardından gelen zorlu bir uğraştır. Ancak itibarı korumak ise daha kritik ve hayati bir iştir. İtibar Yönetimi yazarı Salim Kadıbeşegil; “sizin yönetmediğiniz itibarı, rakipleriniz yönetir” der.
İtibar kaybedilince oluşan zarar, genelde telafi edilemez noktaya taşınır. İtibarını yönetememiş, etik olmayan adımlarla bunu riske atmış kurumların, uzun vadedeki ekonomik kayıpları, inanılmaz boyutlara varabilir. Size kredi vermezler, halka açık kulüp iseniz hisselerinizi satın almazlar.
İtibarın ekonomik bir karşılığı vardır ve yöneticilerin; “kurum itibarını yönetmekten daha önemli” hiç bir işi yoktur. Vatandaşının talebine, müşterisinin isteğine burun kıvıranlar, itibarı en hızla eriyenler olmaktadır.
Benim dikkatimi çeken konu; özellikle küresel kriz sonrası dünyada genel bir “itibar erozyonu” yaşandığıdır. Dünya Bankası, IMF, dolar ve euro ve hatta kredi itibarını ölçenler…
Burada ilginç olan; popülist söylemlerin iktidar bulduğu çağımızda demokrasiye de fazlaca itibar edilmeyişidir. Otorite talebinin arttığı, korumacılık rüzgârlarını estiği kürede itibar edilecek evrensel değerlerin giderek azaldığıdır.
İTİBARLI KURUM MUTEBER İNSAN
Reklam, mezar taşına yazdıklarındır. Burada “muteber biri yatıyor” diyebilirsin. İtibar ise meleklerin senin hakkında Allah katında söyledikleridir.
PR ile farkındalığını artırabilirsin. Her trafonun üzerine “Nuri Alço” da yazdırabilirsin. Herkes seni tanır ama muteber bulmaz, kurumuna itibar etmez. Bu arada neye itibar ettiğin, senin veya şirketinin öz karakterini gösterecektir.