Hiç olmadığı kadar hızlı değişen günümüz koşullarında kurumlar hem anlık hem de uzun vadeli etkileri olan birçok karmaşık zorlukla başa çıkmak durumunda. Pandemi/sağlık krizi, iklim krizi, sosyal adalet krizi ve küresel ekonomik kriz, günümüzde kurumların karşı karşıya kaldığı ciddi zorluklar. Tüm bunlar, kurumların karar süreçlerinin ve yönetim yetkinliklerinin sorgulanmasına neden olurken aynı zamanda yönetim kurulu kompozisyonlarında da değişim ihtiyacını güçlendirdi. Bu değişimin gerekliliklerinin başında ise “çeşitlilik” geliyor. Yönetim kurulunda çeşitlilik artık, “güzel bir şey” olmanın çok ötesinde, sürdürülebilir uzun vadeli performans ve nitelikli liderliğin sağlanmasında temel bir araç!
Etkili çevresel ve sosyal stratejiler, kaçınılmaz bir gereklilik
COVID-19 salgını, iklim değişikliği ve ırksal adaletsizlik protestoları göz önüne alındığında, ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişim) konuları, yönetim kurullarının gündeminde çok daha öncelikli hale gelmek durumunda. Son dönemde yaşanan krizlerden öğrenilenler, çevresel ve sosyal konular, kurumların geleceğini şekillendiren ve yatırım kararlarının ayrılmaz bir parçası olduğunu öğretirken, yatırımcıların da bu konulara olan ilgilerini arttırdı. Yatırımcıları ve tüm paydaşlarının değişen beklentilerine cevap verebilecek etkili çevresel ve sosyal stratejiler geliştirmesi için, yetkin bir yönetim kurulu son derece önemli.
Kırılganlıklarla başa çıkabilmek için sürdürülebilir ve kapsayıcı modellere odaklanılması gerekiyor
İş modellerinin dayanıklılığını test eden COVID-19 sürecinde, kurumlar bir yandan pandeminin çalışanlar, müşteriler, operasyonlar ve stratejileri üzerindeki etkilerini anlamaya ve yönetmeye çalışırken, diğer yandan finansal taahhütlerini yerine getirebilmek için büyük çaba sarf etmek durumunda kaldılar. Kurumların sermaye yapısının ciddi bir şekilde test edildiği bu kriz ortamı, kırılganlıklarla başa çıkabilmek için kurumların orta ve uzun vadeli stratejilerinde "sürdürülebilir ve kapsayıcı" modellere odaklanmaları gerekliliğini ortaya koydu.
Değişen risk ortamında yönetimin yeni rolü: CDO - "Çeşitlilik Yöneticisi"
Öte yandan, George Floyd'un öldürülmesi akabinde dünya çapında alevlenen kitlesel protestoların ardından, birçok kamu kurumu ve şirketlerin yönetim kurulları, ırksal eşitliği desteklemek için ırkçılığa ve ırksal adaletsizliğe karşı tavır aldı. ABD'de, S&P 500 şirketlerinin neredeyse yarısı halihazırda bir CDO-Çeşitlilik Yöneticisi (Chief of Diversity Officer) atadı. Kurumların kültüründeki ve iş gücü çeşitliliğindeki ve katılım çabalarındaki olası eksikliklerin giderilmesini amaçlayan bu yeni rol atamaları, değişen risk ortamının yönetilmesinde benimsenen stratejilerin bir parçası olarak görülüyor.
Yönetim kurulunun görev kapsamı genişledi
Tüm bu gelişmeler çerçevesinde, yönetim kurullarının görevi ESG riskleri ve fırsatlarının yönetimini de kapsayacak şekilde genişledi. Yatırımcılar, yönetim kurullarından mevcut pazarların, teknolojinin ve ürünlerin ötesinde düşünmelerini beklemelerinin yanı sıra aynı zamanda hem anlık hem de uzun vadeli ESG risklerini ve fırsatlarını belirlemek ve yönetmek için etkili yollar bulmalarını talep ediyor.
Yaşanan tecrübeler, şirketlere faaliyet gösterdikleri çevre ve toplum için değer yaratan, çalışanlarının gelişimi ve memnuniyetini önceliklendiren kapsayıcı iş modelleri ve iş stratejilerini uygulama zamanının geldiğini açık bir şekilde gösteriyor. Zorluklarla başa çıkma konusunda yönetime rehberlik görevinin yanı sıra alınacak kararların uzun vadeli sonuçlarının dikkate alınmasını sağlama konusunda yönetim kuruluna önemli görev düşüyor. Bu noktada, bu bilince ve yetkinliğe sahip yönetim kurulu yapısının oluşturulması da kurumların bu konuda atacakları ilk somut adım olarak görülüyor.