Annenin korkusu
Şimdi aktaracağım fıkra Rusya’da Brejnev zamanında anlatılırmış. Leonid Brejnev, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak 1964-1982 yılları arasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği’ni yönetmişti.
Brejnev, annesini köyden getirtmiş. Adamlarına emir vermiş. “Anneme bütün saraylarımı, av köşkümü, kaldığım her yeri gösterin. Bindiğim arabalara, teknelere, uçaklara bindirin. Sonra benim yanıma getirin.” demiş. Amacı, annesini etkilemek, “Vay be oğlum, sen ne olmuşsun” dedirtebilmekmiş. Anne, oğlunun yaşadığı bütün ihtişamı, şaşalı yaşamı gördükten sonra Brejnev’in huzuruna çıkarılmış. Brejnev sormuş “Anne gördün mü kışlık sarayımı?”. Anne “Evet oğlum, gördüm” demiş. Brejnev hızını alamamış. “Peki, yazlık sarayımı?”. Anne yine ürkek bir sesle “Evet oğlum, gördüm” demiş. “Peki, av köşkümü?”. Anne yine ürkek bir sesle cevap vermiş “Evet oğlum, gördüm”. Annesinin bu ürkek tavrından rahatsız olan Brejnev bu kez doğrudan sormuş “Nasıl, beğendin mi?” Anne “Evet oğlum, çok beğendim ve etkilendim. Ama korkuyorum”. Bunun üzerine Brejnev hayretle sormuş “Neden korkuyorsun anne?” Anne şöyle cevap vermiş “Bunların hepsi çok iyi güzel ama ya komünistler gelirse?”.
Yukardaki fıkranın bugüne güncellemesini yaparsanız, “Ya komünistler gelirse” sözü yerine, yerine göre, “Ya müslümanlar gelirse” demek gerek. Neden mi? Söyleyeyim. Çünkü şöyle bir gerçek var: Liderlerinin şatafat ve lüks içinde yaşadığı, israfın tavan yaptığı ülkelerin çoğu, halkı Müslüman olan ülkeler. Ayrıca yine şöyle bir gerçek daha var. Bu ülkelerde yolsuzluklar da tavan yapıyor. Örneğin, Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International)’ın 180 ülkede yaptığı 2020 araştırma sonuçlarına göre, “Yolsuzluk Algı Endeksi”nde(Corruption Perceptions Index) listenin en kötü 10 ülkesinin 6’sı Müslüman ülke.
Yolsuzluk nedir?
Türk Dil Kurumu sözlüğünde yolsuzluk “Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma” olarak tanımlanmış. Yukarda sözünü ettiğim Uluslararası Şeffaflık Örgütü ise tanımı şöyle yapmış: “Emanet edilen gücün, özel çıkar için kötüye kullanılması”. Gücün, yetkinin olduğu her yerde yolsuzluğa rastlanabiliyor; devlette, iş dünyasında, medyada ve sivil toplum kuruluşlarında. Yolsuzluğun boyutu, elde tutulan yetkinin genişliğine ve gücüne bağlı olarak değişiyor. Bu nedenle, diktatörlüklerde, tek adam rejimlerinde yolsuzluk boyutları daha büyük oluyor. Yolsuzluk, bağımlılık da yapıyor. Kişi, kendisine verilen yetkiyi, gücü bir kere kötüye kullanmaya görsün. Olay, bir kerede kalmıyor büyüyor. Yolsuzluk, “Bal tutan, parmak yalar” boyutunun dışına taşıyor. Bal tutan, parmak yalamakla yetinmiyor; kendisine emanet edilen balı kovanıyla götürüyor. Yolsuzluk bağımlılığına tutulmuş kişi, çevresindeki çıkarcı yalaka takımın da desteği ile kendisine sağladığı saltanatı, şatafatı ve diğer çıkarları da bir süre sonra kendisine bahşedilen hak olarak görmeye başlıyor.
Yolsuzluğun maliyeti
Bir ülkede yolsuzluğun bedeli, sadece tepedeki kişiye sağlanan olanakların, şatafatın maliyeti değildir. Çünkü tepeden kaynaklanan arıza, toplumun her katmanına sızar, hasara yol açar. Bu nedenle, yolsuzluk ikliminin toplumlara maliyeti yüksektir ve çeşitli boyutlardadır.
Yolsuzluğun bir maliyeti, ekonomik maliyettir. Kaynak denilen şey, kısıtlıdır. Bu kaynak özel çıkar için kullanıldığında halkın yararına kullanma fırsatı kaçırılır. Yolsuzluk olduğunda lider ve onun çevresindeki çıkarcı grup palazlanır, zenginleşir. Buna karşılık halk yoksullaşır. Yolsuzluk ikliminin en basit göstergesi mutfakta görülür. Sarayın mutfağı ile halkın mutfağında aynı şeyler pişmez.
Yolsuzlukların siyasal bir maliyeti de vardır. Bir ülkede yolsuzluk arttıkça özgürlükler daralır, yasaların hükmü azalır, keyfilik artar. Çünkü hiçbir yasa, yolsuzluğa geçit vermez. Yolsuzluk yapılıyorsa, yasalar çiğneniyor demektir. Gücü elde tutanlar, yolsuzlukların sürmesi, yapılan yolsuzlukların, çiğnenen yasaların hesabı sorulmasın diye gerekeni yaparlar. Yolsuzluklara karşı çıkanların, bunları duyurmak isteyenlerin sesini kısarlar. Hür basın engellenir, halkın doğru haber alma özgürlüğüne gem vurulur.
Yolsuzluğun bir diğer maliyeti ise sosyal maliyettir. Katılımcılık ortadan kalkar. Çünkü yönetim erki sadece bir çıkar grubu ile paylaşılır. Bu gruptan olmayanlar dışlanır. Yolsuzluğun egemen olduğu toplumlarda en büyük erozyon güvende yaşanır. Yolsuzluk, devlete olan güveni eritir.
Yolsuzluk, kaynakların halk için kullanılmaması anlamına gelir. Bazen ülkelerin gözden kaçırılan çok önemli bir kaynağı, zenginliği vardır; çevre. Yolsuzluğun egemen olduğu toplumlarda çevre de kötüye kullanılır ve özel çıkarlar uğruna harcanır. Bu, halkın sağlığının ve sürdürülebilir bir geleceğin yok edilmesi anlamına gelir.
Ülkeler ve yolsuzluk
Ülkelerin yönetim biçimleri ile yolsuzluk arasında bir ilişki var mıdır? Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2020 Yolsuzluk Algısı Endeksi’ne göre en kötü durumdaki 10 ülke şöyle sıralanmış: Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Libya, Ekvator Ginesi, Sudan, Venezüella, Suriye, Yemen, Güney Sudan, Somali.
En kötü durumdaki Somali’nin puanı, 100 üstünden 12. Öte yandan en iyi 10 ülke de şöyle: Yeni Zelanda, Danimarka, Finlandiya, İsviçre, Singapur, İsveç, Norveç, Hollanda, Lüxenburg, Almanya. Birinci sırada yer alan Yeni Zelanda ve Danimarka’nın puanı, 88. (Ülkemizin bu endekse göre yeri, 180 ülke arasında 40 puan ile 86’ncı sıra. 2012 yılında 49 puan ile 54’üncü sıradaymışız; başka bir deyişle bu endekste gerilemişiz) Görüldüğü gibi, ülkelerin demokratik durumları ile yolsuzluk arasında güçlü bir ilişki var. Demokrasiden uzaklaştıkça yolsuzluk olasılığı artıyor.
Sonuç
Sonuç olarak, ülkelerin refahı demokrasiden geçiyor. Eğer bir ülkede tam demokrasi varsa, her şey kuralına göre şeffaf biçimde gelişiyorsa liderlerin ve annelerinin “Ya komünistler gelirse, ya müslümanlar gelirse” diye bir korkusu olmaz.