Yirmi yılın zirvesine gelen faizde artış süreci sona erdi mi?

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Tarihi günler yaşıyoruz. Faizin enflasyonun nedeni olduğunu söyleyerek çıktığımız yolda enflasyonu düşürebilmek için çareyi faizde bulduk, arttırıp duruyoruz. Yüzde 20 faizi yüksek buluyorduk, şimdi 42,5 için “yetmez ama evet” diyoruz. 

Merkez Bankası politika faizi olan bir haftalık repo borç verme oranı geçen hafta yüzde 42,5’e yükseltildi. Türkiye 247 aydır hiç bu kadar yüksek faiz görmemişti. Yüzde 42,5’i en son 2003 yılı mayıs ayında görmüşüz. An itibariyle Arjantin’den sonra dünyada en yüksek faiz oranına sahip ülkeyiz. Bizden sonraki ülke olan Angola ile bile aramızda 20 puandan fazla fark var.

Yüksek faiz kötüdür, zararlıdır, sorundur ancak bizim asıl sorunumuz faizin ulaştığı seviyeden çok enflasyonun geldiği düzeydir. Faiz ve faizin zararları üzerine saatlerce konuşabiliriz ama faizi konuşup enflasyonu konuşmamak olmaz. Çünkü son birkaç yıllık deneyimimiz bize enflasyonun yüksek faizin nedeni olduğunu gösterdi.

Türkiye faizde olduğu gibi enflasyonda da dünyanın en yüksekleri arasında yer alıyor. OECD, G20, AB, EM, BRICS, NATO, UEFA ve hatta Eurovision gibi kategorilerin hepsinde enflasyonu bizden yüksek olan ülke yok. Enflasyon sıralamasında Sudan, Surinam, Zimbabwe, Lübnan, Venezuela, Suriye ve Arjantin ile aynı ligdeyiz.

Merkez Bankası iki yıl sonra durumu kavradı. Haziran ayından bu yana adım atmaya başladı. Olağanüstü şeyler yapmadı, şapkadan tavşan çıkarmadı. Sadece kitapta yazılanlara uygun davrandı. Hazirandan bu yana faizi 34 puanlık artışla yüzde 8,50’den 42,5’e yükseltti. Miktarsal sıkılaştırma yaptı. Sonuçlarını da görmeye başladı. Çekirdek enflasyon göstergelerinde sınırlı da olsa bir iyileşme var, aylık enflasyonun ana eğiliminde gerileme var. İç talepte dengelenme ve çekirdek enflasyon göstergeleri ile enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarında sınırlı bir iyileşmenin başladı.

Şimdi piyasalarda soruluyor: Merkez Bankası bu faiz artırım sürecinin sonuna mı geldi?  

Merkez Bankası yurt içi talebin mevcut seviyesinin, hizmet fiyatlarındaki katılığın ve jeopolitik risklerin enflasyon baskılarını canlı tuttuğuna işaret ediyor. Bence mevcut enflasyon görünümü ile faiz artırımında daha gitmesi gereken yer var ama bazı nedenlerden dolayı durursa şaşırmam.

Merkez Bankası’nın açıklamasındaki bazı ifadelere bakarsak sanki sona gelinmiş gibi görünüyor; en azından bir süre için. Kasım toplantısından sonra yapılan PPK açıklamasında Banka, dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığını ve bu nedenle parasal sıkılaştırma hızının yavaşlatılarak sıkılaştırılma adımlarının kısa bir zaman diliminde tamamlanacağını söylüyordu. Bu toplantıda ise parasal sıkılaştırma hızını yavaşlattı. Son iki açıklamada da “Kurul, parasal sıkılaştırma adımlarını en kısa zamanda tamamlamayı öngörmektedir” deniliyor. Bu söyleme uygun olarak Merkez Bankası seçim öncesi faiz artırımına son verebilir ve şu ana kadarki sıkı duruşunun etkisini görmek isteyebilir. Böylece hem siyasi irade ile seçim öncesi karşı karşıya kalmaktan kurtulmak hem de ekonomideki bir ani duruş riskinin sorumlusu olmaktan kaçınmak isteyebilir.

Faiz artırımının ne zaman sona ereceği kadar faiz indirimlerinin ne zaman başlayacağı da önemlidir.

Bu soruya Merkez Bankası’nın yanıtı ise “Fiyat istikrarının kalıcı tesisi için gerekli parasal sıkılığın gerektiği müddetçe sürdürüleceği” şeklindedir. Bu demektir ki; faiz artırımı son erecek ama indirim için daha bekleyeceğiz. Ne kadar bekleyeceğiz? Gerektiği müddetçe. Gerektiğine kim karar verecek? Umarız PPK üyeleri karar verir. Üyeler bu kararı sadece TCMB’nin ileride beklediği enflasyon gelişmelerinin enflasyon hedefine ne ölçüde uygun olduğuna bakarak almalıdır. Merkez Bankası’nın geçmiş yıllarda dediği gibi kendi kısa vadeli faiz oranı hakkında aldığı kararların amacı hiçbir zaman enflasyon dışındaki değişkenleri etkilemeye yönelik olmamalıdır.

Tüm yazılarını göster