Tedarik zincirinde yaşanan aksaklıkların Çin’le sıkı bağları olan otomotiv, makine, kimya, plastik, demir-çelik, elektrik ve elektronik gibi sektörlerimizin ara malı ve yatırım malı ithalatında sıkıntılar yaratabileceği açık.
Sayın Hakan Güldağ Şans Sohbetleri’nde “ Sadece Çin’e çalışan ocaklar var “ diyerek, mermer ihracatçılarının durumuna atıfta bulunmuş.
Doğru söze ne denir?
18 Şubat 2020 tarihli sohbetimizi bitirirken “Blok mermer krizi ebatlı fırsatına döndürülebilir mi dersiniz?” diye sormuştum.
Geçtiğimiz hafta koronanın marifetlerini konuşurken, mermer ocakları ve ebatlı üretim tesisleri olan bir sanayici dostumuzun, Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğunu duydum. Salgın olayının başlamasından kısa bir süre oraya gitmiş ve epeydir de oradaymış.
Pro-aktif olmak diye buna derim…
Promosyon sektörünün de bu işten memnun olduğunu ve müşteri siparişleriyle gelen haberlerin canlılık taşıdığını duyuyoruz. Çin kaynaklı tedariklerin sıkıntı yaşatacağı endişesi, iç piyasada ve bazı yabancı alıcılarda, değişik kaynak seçeneklerini değerlendirme gereğini doğurmuş.
Mobilyacıların beklentilerinden ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin hızla alternatif mobilya fuarı tertiplemesinden de söz etmiştik.
Bunlar iyi haberlerden bazıları.
Bu krizi fırsata çevirdik ve iş yaptık diyelim. Bu böyle devam edecek mi?
Kuşkusuz etmeyecek ve elbette Çin normale dönecek. İşte bizim ihracatçılarımızın hangileri ve ne kadarı, kriz nedeniyle kendilerine açılan pazarlarda tutunabilmeyi başaracaklar. Tutunabilmeyi başaranların, önlerinin daha açık olacağından hiç şüphemiz yok.
Ancak bir de madalyonun öbür tarafı var…
Başka bir deyişle Ay’ın karanlık yüzü de orada…
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Sayın Erdal Bahçıvan önemli bir noktaya değindi. “Virüs nedeniyle tedarik zincirinde yaşanan aksaklıkların Çin’le sıkı bağları olan otomotiv, makine, kimya, plastik, demir-çelik, elektrik ve elektronik gibi sektörlerimizin ara malı ve yatırım malı ithalatında sıkıntılar yaratabileceği açık” dedi.
Sayın Bahçıvan’ın bu açıklamasına ek bir yorum yapsak mı diye düşünüyorum. Acaba, Çin’den tedarik edemeyeceklerini düşündükleri malları bizden almaya yönelecek yabancı alıcılar, bizim ithalata bağımlı üretim yapımızdan endişe duymayacaklar mı?
Bizim üretip ihraç edebileceğimiz ürünlerin girdilerinde, Çin’den gelenlerin yaratacağı sıkıntıyı düşünmeyecekler mi?
Diyelim ki Çin dışından alabileceğimiz girdiler ve farklı girdi kaynak seçeneklerimiz var. Onlar da bu fırsatı ganimet bilip fiyatlarını yükseltmeyecekler mi? Ayrıca bizim gibi Çin’den alım yapan diğer ülke üreticilerinin de onlara yönelmesi durumunda bir tedarik süresi ve miktarı krizi oluşmayacak mı?
“ Elimde stok girdilerim var “ diyenler kendilerini rahat hissetmiyordur herhalde. Atasözü ne diyor “ Hazıra dağ dayanmaz.”
Çok uzun zamandır dile getirilen ve fakat pek de yeterli adımlar atılmayan
“İthal ürünlerin yurt içinde üretilmesi“ konusunun, ne kadar önemli ve kritik olduğu, böylece bir kere daha ve çok sert bir şekilde ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu da bize gösteriyor ki yönetim denilen şey sadece günü kurtarmaktan ibaret değil.
Ara sıra sözünü ettiğim VUCA ( Volatility/Değişkenlik, Uncertainty/ Belirsizlik, Complexity/Karmaşıklık, Ambiguity/Muğlaklık ) ortamında karar vermeyi düşünmek gerekir mi dersiniz…