✔ Mevcut koşullarda aralık ve ocakta önceki enflasyon oranlarının altında kalınması kesin. Dolayısıyla yıllık oran gerileyecek.
✔ "Faiz indiriliyor, kur tırmanırsa" diyenler... Faizin iki kez indirildiği, yıl sonuna kadar da indirileceğinin açıklandığı son bir buçuk aydaki kur artışı, önceki bir buçuk aydaki artışın çok çok altında.
✔ Avrupa'daki resesyon da başta petrol fiyatları olmak üzere bazı ürün fiyatlarının artmaması yoluyla bize yarıyor. Bu da enflasyonu baskılayan bir etken.
Son günlerde yıllık enflasyon oranının aralık ayından başlayarak hızla gerileyeceği üstünde çok durdum ve bu konuda birkaç yazı yazdım. Dikkat ediniz, “gerileyebileceği” demiyorum; “gerileyeceği” diyorum; o kadar kesin konuşuyorum. Çünkü mevcut koşullarda yıllık oranın aralık ayında gerilememesi söz konusu bile değil. Ayrıca koşullar değişse, gidişat farklı bir hal alsa bile ne yapılır edilir, aralıkta yıllık oran yine aşağı çekilir!
Bu konu üstünde niye mi çok durdum? İstedim ki yıllık oranda yaşanacak düşüş iyi algılansın. Yıllık enflasyon oranındaki bu gerilemenin herhangi bir önlem ya da karara bağlı olarak gelişmeyeceği görülsün.
Bir kere yıllık enflasyon oranındaki gerilemenin, fiyatların gerilemesi demek olmadığı anlaşılabilsin istedim. “Bunu bilmeyen mi var ki” demeyin, var; hem de çok var! Üstelik aylar öncesinden yavaş yavaş başlanan, son günlerde daha sık dile getirilen ve nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz enflasyonu hızla aşağı çekebiliriz” açıklamasına konu olan durumun tümüyle matematiksel bir sonuç olacağını izaha çalıştım. Ama hep söylüyorum, bu düşüş siyaseten bir başarı hikayesi olarak anlatılacak.
Ben yıllık enflasyon hızının baz etkisiyle gerileyeceğini hem köşemde, hem sosyal medyada yazdıkça bana itiraz edenler, yazdıklarımın gerçekleşmeyeceğini dile getirenler, hatta hızını alamayıp bunları yazmakla iktidar partisi lehine tutum aldığımı söyleyenler bile oldu.
Ben görüşlere saygı duyarım; ama görüş bile diyemeyeceğim hesap bilmezliklere değil!
Sayıları sevmek gerekiyor. Sayılarla arası iyi olmayanlar tutup ezbere bir takım görüşler ileri sürüyor...
Türkiye’de döviz kurunda hep bir patlama beklentisi vardır. Bu adeta genlerimize işlemiş. Yıllar öncesine uzanan böyle bir beklentinin olmadığı söylenebilir mi... Ama şimdi aylık enflasyonun özellikle aralık ve ocakta bir önceki aralık ve ocaktan düşük geleceğini söyleyince buna itiraz edenler gerekçe olarak dövizde bekledikleri artışı öne sürüyor. Döviz elbette artabilir de, bunun dile getirilen gerekçesi pek sağlam değil, üstelik söylendiği ölçüde bir artış olmayabilir.
Söylenen, Merkez Bankası faizinin indirildiği, bunun da kurda tırmanışa yol açacağı.
Ama bunu söyleyenler kurdaki harekete hiç bakmıyor. Sürekli olarak “Döviz artacak” deniliyor, o kadar.
Hadi gelin kurdaki son dönemin hareketlerine birlikte bakalım:
Merkez Bankası faizi biri 18 Ağustos’ta, biri 22 Eylül’de olmak üzere son bir buçuk ayda iki kez indirildi. Toplamda iki puanlık indirim var. Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan faizin önümüzdeki aylarda da indirileceğini ve bu yılın tek hanede kapatılacağını söyledi.
Yani eğer faiz indirimi kurları tırmandıracaksa bundan daha “elverişli”, bundan daha “iyi” bir ortam olamaz.
Peki kurlar nasıl gidiyor dersiniz...
18 Ağustos’tan bugüne son bir buçuk ayda dolar yüzde 3.2 arttı, euro yüzde 0.3 geriledi.
Ya 18 Ağustos’tan önceki bir buçuk ayda ne oldu? Faiz indiriminin olmadığı, faizin yıl sonunda tek haneye çekileceğinin dile getirilmediği önceki bir buçuk ayda? Dolar TL’ye karşı yüzde 7.3, euro ise yüzde 4.2 değer kazandı.
Faiz indirimi yok; kur daha fazla artmış!
Faiz indirimi var; kur daha az artmış! Anlaşılan kur artışında tek belirleyici faiz değilmiş!
Nerede kaldı faiz indirilince kurların tırmanıp gideceği?
Demek ki ezbere konuşmamak gerekiyormuş!
Bu demek değil ki dövizde tırmanış yaşanmaz. Tabii ki olabilir, başka etkenler devreye girebilir; ama tutup yalnızca faiz indirimine dayalı bir tırmanış beklemek biraz yanlışmış!
Aslında konumuz zaten dövizin ne olacağı değil.
Konu, dövizin yaratacağı baskıyla enflasyonun önümüzdeki aylarda birden yükselebileceği ve bu yükselme sonucu geçen yılın baz etkisinin ortadan kalkma olasılığı. Böyle bir durumda da aralık ve ocakta önceki oranlar kadar artışlar yaşanacak ve yıllık oranda gerileme olmayacak.
Ama geçen yılın aralık ayıyla bu yılın ocak ayındaki oranlar öylesine yüksekti ki... Hatta bu yılın nisan sonuna kadar olan oranlar...
Hemen hatırlatalım:
Aylık artış aralıkta TÜİK'e göre yüzde 13.58, İTO'ya göre yüzde 9.65; ocakta TÜİK'e göre yüzde 11.10, İTO'ya göre yüzde 13.78.
Aralık-ocak toplamı TÜİK’e göre yüzde 26.19, İTO’ya göre 24.76.
Zaman dilimini biraz daha uzatalım. Aralık-nisan dönemindeki artış TÜİK’e göre yüzde 50, İTO’ya göre yüzde 54.
Eğer bu dönemlerde aktardığım oranların üstüne çıkılırsa tabii ki baz etkisi söz konusu olmaz ve yıllık oran artmaya devam eder.
Ama en azından aralık ve ocakta önceki oranların üstüne çıkılmaz.
En azından şu anki tablo böyle bir gidişatın söz konusu olmadığını gösteriyor.
Fiyatlar üstündeki en büyük baskı kalemi olan dövizdeki durumu aktardım. Geçen yıl KKM icat edilene ve dövize dört bir taraftan müdahale başlayana kadar kur tırmandı ki ne tırmanma! Aralık ayında dolar yüzde 29, euro yüzde 27 artış gösterdi, bir ayda! Kur korumalı mevduatla ve beraberinde başlayan müdahaleyle tırmanış durduruldu, buna rağmen ay ortalamasında bu kadar yüksek bir artış oldu.
KKM’nin iki yönü var. Bu uygulama bütçeden haksız kaynak transferidir, daha da önemlisi bitişinin nasıl olacağı bilinemediği için pimi çekilmiş bombadır; ama kabul etmek gerekir ki şu dönemde kur artışını frenleyen en büyük etkendir.
Dolayısıyla kurda geçen yılkine benzer bir tırmanış ve dolayısıyla bu tırmanıştan kaynaklanacak çift haneli aylık artışlar pek söz konusu olacak gibi görünmemektedir.
Bir başka avantaj da ham petrol fiyatlarının çok yüksek seyretmemesinden doğuyor. Hem ham petrol fiyatları, hem akaryakıt için belirleyici olan Avrupa’daki ürün fiyatları düşük seyrediyor.
İşte eylül ayındaki durum... Ay ortalaması bazında benzin yüzde 8 ucuzladı, motorin fiyatları ise sabit kaldı.
Dolayısıyla akaryakıt fiyatlarından da en azından şimdilik bir baskı gelmiyor.
Avrupa’nın yaşadığı ve giderek belirginleşecek gibi görünen resesyon yüzünden akaryakıt fiyatlarının yönünün şu anki duruma göre yukarı dönmeyeceği de ortada. Avrupa’nın resesyonu, bu yönüyle bize bir avantaj yaratıyor.
Dolayısıyla bir yandan dövizde hızlı bir artış olmazsa (en azından faizdeki indirimle normalde yaşanması gereken artışın bir şekilde önlendiği görülüyor), diğer yandan talep düşüklüğünün etkisiyle ham petrol ve ürün fiyatları böyle seyreder, hatta bir miktar daha gerilerse biz kritik aylar olan aralık ve ocakta öncekilerin çok çok altında oranlar görebiliriz.
Bu da yıllık enflasyon oranının “yüksek oranların yerine daha ılımlı oranların girmesi” sayesinde hızla aşağı gelmesi sonucunu doğuracaktır.
Bir kez daha altını çiziyorum. Bu gidişat, mevcut eğilimi gösteriyor. Yarın ne olacağını kim bilebilir?
Putin tutup nükleer tehdidini daha ileri boyuta taşırsa...
Bir doğal afet yaşanırsa...
Ama mevcut göstergelere göre kasımda en yüksek düzeye çıkacak olan yıllık enflasyon oranı aralıktan itibaren hızla düşecek; bu düşüş aralık ve ocakta çok belirgin olarak gözlenecek; şubat, mart ve nisanda da devam edecek düşüşle beş aydaki gerileme 40 puan civarına ulaşacaktır.
Ama bu durum fiyatların düşmesi değil, az artması demektir.
Bu durum yaşandığında kimse şimdi 10’a aldığını 8’e alacağını düşünmemelidir. Bu kez 10’a alınan 11’e alınır olacaktır.
Olağanüstü gelişmeler yaşanırsa kimsenin yapacağı bir şey yok. Dedim ya, kuzeyimizdeki savaş biçim değiştirir, bir doğal afet yaşanır gibi gibi...
Onun ötesinde normal gidişatla aralıkta yıllık oran aşağı gelecektir. Hani pek hesapta olmayan gelişmeler yaşandı ve kıl payı geçen yılın altına inilemiyor mu, onun da çaresi var!
Merkez Bankası’nın yerine enflasyonla mücadele görevini üstlenmiş olan TÜİK gereğini yapacaktır...