Uluslararası iklim liderliği söz konusu olduğunda şüphesiz akla ilk Avrupa Birliği (AB) geliyor. 2019’un sonlarında yine bu kapsamda AB’den çok önemli haberler gelmişti. Birliğin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, iklim politikasını en acil önceliği olarak açıklarken, Avrupa Parlamentosu da Avrupa’da ve dünyada “iklim ve çevre acil durumu” ilan etti. Bu kapsamda, ilk olarak AB’nin 2050 yılına kadar “net sıfır emisyon” düzeyine ulaşmasını hedefleyen “AB Yeşil Anlaşması (EU Green Deal) açıklanmış ve hemen ardından da yeni “Yeşil Finans Çerçevesi” olarak da adlandırılan AB’nin sürdürülebilir faaliyetler için “AB Taksonomisi” (EU Taxonomy) düzenlemesine imza atılmıştı. Küresel ekonomiyi yaşanan tüm krizlerden daha fazla sistemik riske maruz bırakan COVID-19’un, sürdürülebilir olmayan büyümenin uzun vadeli kalkınmaya nasıl zarar verebileceğini çok çarpıcı bir şekilde göstermesiyle Yeşil Anlaşma ve AB Taksonomisi, gündemimizde yeniden üst sıralardaki yerini aldı. Özellikle gelişmekte olan piyasalarda, daha güçlü ve dayanıklı bir ekonominin inşası için, kurtarma stratejilerine yeşil enerji ve sürdürülebilir altyapı geliştirmeye yönelik büyük ölçekli yatırımların dahil edilmesi gerekliliği bir kez daha anlaşıldı.
Sürdürülebilir yatırımlarda yeni pusula: “AB Yeşil Anlaşması”
AB’nin karbon nötr kıta olma hedefi doğrultusunda sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi ni 2030 yılına kadar yüzde 50-55 oranında hızlandırma planının, yeni bir yeşil yatırım dalgasını tetiklemesi bekleniyor. Anlaşma, önümüzdeki 10 yıl içinde 1 trilyon Euro değerinde kamu ve özel yatırımı harekete geçirmeyi hedefliyor. AB yatırımcıları portföylerini ve raporlama gereksinimlerini anlaşmaya uyumlu hale getirmeye çalışırken, yeşil tahvil ihraç edenlerin de daha yüksek kriterleri karşılaması gerekecek. Sonuç olarak, özellikle gelişmekte olan piyasalarda, bu tür gereksinimleri karşılayabilecek bir ekosistemde faaliyet göstermeyen ihraççılar, AB fonlarına ve piyasalarına erişememe riskiyle karşılaşacak. Anlaşmanın, kararlı bir şekilde uygulanması halinde Avrupa, dünyanın sürdürülebilir ekonomik büyümeye nasıl ulaşılacağını yeniden tanımlamada öncü bir role sahip olacak.
Yeni yeşil fi nans çerçevesi: AB Taksonomisi
AB Taksonomisi, yalnızca yeşil fonları değil aynı zamanda, AB’de sunulan tüm finansal ürünleri de kapsıyor. Finansal Olmayan Raporlama Direktifi (NFRD) kapsamındaki -500’den fazla çalışanı olan, kamu yararına faaliyet gösteren- şirketlerin taksonomiye uygun raporlama yapmasını öngörüyor. Ancak mevcut kurumsal raporlama düzeni çerçevenin gerektirdiği tüm verileri kapsamıyor. AB’de direktif kapsamına giren yaklaşık 6.000 şirketin düzenlemeye uygun olarak rapor verme gerekliliğinin, aynı zamanda taksonomiye özgü veri kullanımını da önemli ölçüde artırması bekleniyor. AB Konseyi’nin uygulamayı 2022’ye kadar ertelemek isteğine karşılık, AB Parlamentosu ise bir an önce uygulamaya başlama niyetinde.
AB Taksonomisi, küresel bir standart haline gelebilir
AB’de faaliyet göstermese de bu pazara ulaşmak isteyen tüm mali piyasa oyuncuları “Yeşil Finans Çerçevesi” ile uyumlarını açıklamak zorunda kalacaklarından, taksonominin küresel bir standart haline gelmesi çok muhtemel. Bu olasılık, uluslararası özel yatırımcıları küresel olarak harekete geçirmek için dünyanın her yerinden benzer fikirlere sahip taraflarca başlatılan “Uluslararası Sürdürülebilir Finans Platformu" (IPSF) oluşumu ile daha da kuvvetlendi. IPSF, değişim ve dönüşümü kolaylaştırmak için bir forum görevi görmek ve gerekli durumlarda, çevresel açıdan sürdürülebilir finansman için girişimler ve yaklaşımlar konusundaki çabaları koordine etmek amacıyla kuruldu. Bu platforma ek olarak Avustralya ve Japonya gibi diğer ülkelerin de AB’nin sürdürülebilir finans alanındaki düzenlemelerine ilişkin sonuçları yakından takip ettikleri biliniyor.
“Yeşil Yol Haritası” gerekli
Kısa vadede AB Taksonomisi’nin her ülkede bire bir uygulanması mümkün görünmüyor. Örneğin, Kanada, kaynak ağırlıklı ekonomilere uygun, kendi taksonomisi üzerinde çalışırken, Çin’in halihazırda kendi yeşil tahvil taksonomisi zaten var. Sonuç olarak, uluslararası yatırımcıların, bir süre daha birden fazla “Yeşil Finans Çerçevesi”ni uygulaması gerekecek gibi görünüyor. Türkiye’de uluslararası yatırımlardan pay alabilmek ve özellikle hedef pazarda kalıcı olmak için global gelişmelere uyumlu “Yeşil Yol Haritası”nı hızla hazırlamak durumunda.