COVID-19 salgını ve iklim krizi birlikte ele alınması gereken krizler. Bu krizlerden birine çözüm sunmadan, diğeri aşılamayacak. Ekonomilerimizi emisyonsuz bir geleceğe mi yönlendireceğiz, yoksa fosil yakıtlara dayalı bir sisteme mecbur mu bırakacağız? Bu sorunun cevabı çok önemli.
COVID-19 salgını, 2008'de yaşanan küresel mali krizi gölgede bırakan, hatta 1930 yılındaki Büyük Buhran ile karşılaştırılan bir kriz. Buna rağmen bu krizin yaratacağı yıkımın, hali hazırda yaşamakta olduğumuz iklim krizi tarafından gölgede bırakılması söz konusu.
Hükümetlerin COVID-19 krizinin yıkıcı etkilerini aşmak amacıyla hayata geçirdikleri kurtarma planları çok önemli bir yol ayrımını belirleyecek: Ekonomilerimizi emisyonsuz bir geleceğe mi yönlendireceğiz, yoksa fosil yakıtlara dayalı bir sisteme mecbur mu bırakacağız?
Ekonomik toparlanmanın temelini büyük ölçekli mali teşvikler ve hükümet harcamaları oluşturuyor. G20 ülkeleri tarafından şimdiye kadar verilen 7,3 trilyon doların büyük bölümü, yalnızca kısa vadeli iyileştirme önlemlerini hedefliyor. Ekonomi Politikası Araştırma Merkezi (CEPR) tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, Türkiye’nin mali teşvik paketinin büyüklüğü milli gelirin yüzde 3,78’i, yani 190 milyar TL’ye ulaşıyor ve bu miktarın büyük bölümünü kısa vadeli yatırımlar oluşturuyor. Ancak, 2008 krizi sonrasında da izlendiği gibi kısa vadeli yatırımlar, sıfır emisyonlu bir dünya düzenine uyum göstermiyor.
Yeşil teşvik planları daha fazla istihdam sağlıyor
Birleşmiş Milletler Çevre Programı, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlandırmak için, küresel ölçekte sera gazı emisyonlarının önümüzdeki on yılda her yıl yüzde 7,6’lık azalması gerektiğini öne sürüyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından bu yıl gerçekleşmesi öngörülen yüzde 8'lik CO2 azaltımı, önemli bir düşüş olarak değerlendirilse de, sürdürülebilir olmadığı ortada. Örneğin, Çin’deki ulaşım kısıtlamalarının kalkması ve fabrikaların yeniden işletmeye alınmasıyla ülkenin emisyonlarında hızlı bir artış izleniyor. Aynı durum diğer ülkeler için de söz konusu. Dolayısıyla, ekonominin geçici olarak çökmesi, iklim krizine çözüm sunmuyor.
Bu kapsamda umut veren bir çalışma var. Nobel ödülü sahibi Joseph Stiglitz ve uluslararası ölçekte tanınan iklim ekonomisti Lord Nicholas Stern’in de aralarında bulunduğu, Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan bilimsel çalışma, COVID-19 salgınının ve iklim krizinin birlikte ele alınması gereken krizler olduğunu belirtiyor. Çalışma kapsamında sunulan veriler, bu krizlerden birine çözüm sunmadan, diğer krizin aşılamayacağını ortaya koyuyor.
Merkez bankası ve maliye bakanlığı uzmanlarının da aralarında bulunduğu yüzlerce yetkilinin görüşlerine yer veren araştırma, 2008 küresel mali krizinin ardından uygulamaya konulan geleneksel teşvik paketlerini, yeşil teşvik planlarıyla karşılaştırıyor.
Sonuçlar çok net: Yeşil teşvik planları daha fazla istihdam sağlıyor; kısa vadede getirisi daha yüksek, uzun vadede ise maliyet tasarrufu sağlıyor. Yani; yeşil teşvik planları, gelecekte oluşabilecek finansal şoklarla başa çıkma kapasitemizi artırarak daha dayanıklı ekonomilerin oluşmasına yardımcı olacak niteliğe sahip. Araştırma aynı zamanda, temiz enerji yatırımlarının fosil yakıt yatırımlarına göre, yatırım yapılan dolar başına iki kat daha fazla istihdam potansiyeli yarattığını ortaya koyuyor.
Dünya genelinde birçok uzman, fosil yakıtların yoğun şekilde kullanıldığı sektörlerin mali kurtarma taleplerinin yeşil taahhütler koşuluna bağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin, Fransa’da bir havayoluna sunulan kurtarma paketinde, demiryoluna dayalı güzergahlarda uçuş gerçekleştirmemesi taahhüdü eklenmiş durumda.
OXFORD ÜNİVERSİTESİ BİLİM İNSANLARININ ORTAYA KOYDUĞU KATEGORİLER
1- Yenilenebilir enerjiler
2- Konutlarda enerji verimliliği
3- Karbon tutma ve selleri önlemeye hizmet etmesi amacıyla büyük ölçekli ağaç dikimi.
4- Elektrikli araçlar için şarj istasyonu altyapısı yatırımlarının yapılması.
5- Geniş bant internet sistemine yatırımla evden çalışmanın artırılması, yolların ve kamusal alanların bisiklet yollarını içerecek şekilde yeniden tasarlanması gibi sosyal mesafeyi koruma anlamında da artı değer sağlayan seçenekler.
6- Düşük ve orta gelire sahip ülkelerin, tarım ekonomisinde yeşil yatırımları önceliklendirmesi.