Yeşil teknolojilerde uluslararası iş bölümüne doğru

Selin ARSLANHAN YENİDEN KEŞİF

1.Uluslararası iş bölümünün gerçekleştiği 1900’lerin başından, bugüne doğru nasıl değiştiğine önceki yazılarda değinmiştim. Bugün, yeni teknolojiler, politik düzen değişiklikleri, Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi yeni düzenleyici faktörlerle birlikte uluslararası iş bölümü üzerine çok boyutlu olarak yeniden düşünmemiz gereken bir dönemdeyiz. Uluslararası iş bölümü ve patika bağımlılığıyla da ilişkilendirebileceğim, Hidalgo ve Hausmann’ın 2009 çalışması (Harvard Growth Lab) sonrasında çok kullanılan Ekonomik Kompleksite Endeksleri (ECI) ticaret verilerine dayanıyordu. Türkiye’nin Ekonomik Kompleksite Endeksindeki yeri 2004- 2008 arasında iyileşme göstermişti fakat sonrasında geçtiğimiz 15 yılda pek değişmedi. Fakat bu dönemde bir yandan ihracattaki ürün çeşitliliğimiz artmaya devam etti. Bugün Türkiye, ihracatta ürün çeşitliliğinin en yüksek olduğu ülkelerden biri. Her şeyi üretebilmek iyi mi? Yoksa içinden geçtiğimiz dönemde uluslararası iş bölümü bahsettiğim dinamiklerle yeniden şekillenirken, seçim yapmaya yani akıllı uzmanlaşmaya mı ihtiyaç var bir yandan?

Bu sorunun anlamını, Hidalgo’nun yeni çalışmalarında sadece ticaret verisiyle değil, teknoloji ve araştırma göstergeleriyle ekonomik kompleksite endekslerini tartışmaya başlamalarında da görüyoruz. Ticaret verilerini, patent ve bilimsel yayın verileriyle birlikte değerlendirerek çok boyutlu şekilde ekonomik kompleksite tartışmalarını yürütmek yeşil büyümeye ilişkin farklılıkları açıklamak için gerekli hale geldi. Türkiye’nin ticaret, teknoloji ve araştırmadaki kompleksite endekslerinde yeri farklılaşıyor. Her ne kadar patent başvurusu ve bilimsel yayınların sayısı teknoloji ve araştırma seviyesini ölçmek için yeterli olmasa da, Türkiye’nin üç endeksteki yerinin farklılaştığını söylemek mümkün. Yeni yeşil ekonomi ortamı bölgesel tamamlayıcılıklara odaklanırsa, ortaya konan hedefl er anlamlı hale geliyor. Yani geçen yazıda gündeme getirdiğim gibi, Avrupa’nın tek başına karbonsuzlaşması mümkün değil. AB’nin yeşil büyüme hedefl eri bölgesel bir yeşil teknoloji ve sanayi politikası benimsemesini gerektiriyor. Bununla ilişkili olarak AB’nin 2022’de yayımladığı ve izlediği inovasyon stratejisine bakınca, ana konunun, bilimsel araştırmaların pazara eriştirilmesi olduğunu görüyoruz. Özellikle yeşil teknolojileri ve yapay zekayı içine alan derin teknolojiler alanlarında. Bu strateji, hala her yerde öne çıkardıkları ve finansman kaynaklarına da uygulama mekanizmalarına da yansıttıkları bir öncelik. AB’nin inovasyon stratejisindeki temel amacını, ithalatta bağımlı olduğu alanlara ve yeni teknolojilerdeki rekabet gücüne yönelik olarak derin teknolojilerin ticarileşmesi ve pazara erişmesini sağlamak olarak okuyabiliriz. Yeşil büyüme hedefl erine doğru buradan hareketle; tamamlayıcılıklara ve Türkiye-AB ilişkisinin yeniden teknoloji iş bölümü çerçevesinde tasarlanmasına odaklanmak anlamlı hale geliyor.

Harvard Growth Lab’ın ECI ile birlikte değerlendirdiği endekslerden biri olan Ekonomik Kompleksite Görünüm Endeksi (COI), üretim yeteneklerine dayalı olarak bir ülkenin ne kadar kompleks ürünler üretebileceğini ölçen bir gösterge. Yani bu endeks, bir ülkenin mevcut üretim yeteneklerine yakın olan, odaklanabileceği, uzmanlaşma ihtimali olan kompleks ürünlerin bolluğunu ifade ediyor. Yüksek bir COI’ya sahip olmak, mevcut üretimle benzer yeteneklere veya bilgiye dayanan çok sayıda kompleks ürünün üretilebileceğini gösteriyor. Türkiye işte bu COI sıralamasında 2.sırada. İlk sırada ise Hindistan var. Türkiye’nin ihracatta ürün çeşitliliği artarken, ekonomik kompleksite endeksindeki yeri değişmiyor yani her şeyden biraz üretiyoruz. Fakat bununla birlikte, COI, mevcut ürettiklerimiz yani üretim becerilerimiz birçok kompleks ürünü üretebileceğimize işaret ediyor. İşte bunu değere dönüştürmek için mevcut küresel ve bölgesel ortamı iyi okumak ve akıllı uzmanlaşmaya doğru hareket etmek gerekiyor.

Tüm yazılarını göster