Yeşil ekonomi hedeflerine ulaşma yolunda lojistik sektöründe emisyonların azaltılması büyük önem arz ediyor. Yeşil lojistik pazarı henüz gelişim aşamasında olsa da, kayda değer bir büyüme potansiyeline sahip. Önümüzdeki dönemde küresel yeşil lojistik talebinde hızlı bir artış yaşanması bekleniyor. Lojistik şirketlerinin bu alanda büyümeye istekli olduklarını görüyoruz. Sektörün sera gazı emisyonlarının azaltılmasının önemli maliyetler oluşturacak bir süreç olduğu tüm kesimler tarafından kabul edilen bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Emisyonları ekonomik bir şekilde azaltmak için lojistik şirketlerinin etkili stratejiler geliştirmesi gerekiyor.
Bir yandan lojistik sektöründe emisyonların azaltılması yüksek maliyetler oluştururken, diğer yandan müşteriler daha uygun fiyatlı lojistik hizmeti talep ediyorlar. Mevcut durumda müşterilerin yeşil lojistik alanında belirgin bir taleplerinin olduğu, ancak bu hizmetler için yüksek tutarlı ödemeler yapmaya hazır olmadıkları görülüyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde, müşterilerin yeşil lojistiğe yönelik talebini belirleme ve mevcut pazar dinamiklerinde ihtiyaca yönelik yeşil lojistik çözümler geliştirilmesinde müşteriler ile birlikte çalışmak, sektörün daha uygun maliyetler ile emisyon azaltımı gerçekleştirmesine katkı sağlayabilir. Maliyetler dışında, önemli seviyede yatırım yapılması gerekliliği ve kullanılacak teknolojiler konusunda yaşanan belirsizlikler yeşil lojistik hizmetlerinin yaygınlaşmasının önündeki diğer engeller olarak karşımıza çıkıyor.
Yüksek maliyetler, uygulamada yaşanan zorluklar ve müşterilerin yüksek tutarlı ödemeler yapmaktan kaçınması sonucu, sektörde önde gelen dört lojistik şirketinden yalnızca birinin yeşil lojistik ürünleri sunduğunu görüyoruz. Bu firmaların faaliyetleri içinde yeşil lojistik toplam lojistik hacminin yüzde 5'inden daha azını oluşturuyor. Bu durumun temel nedenlerinden biri, günümüz şartlarında yeşil lojistik hizmetlerinden işletmelerin oldukça az kar edebiliyor olması. Bu dönem, maliyetlerin yüksek olduğu, teknolojik altyapının tam olgunlaşmadığı ve yenilenebilir enerji kaynaklarının henüz geniş ölçekte mevcut olmadığı bir geçiş dönemi olarak düşünülebilir. Bu geçiş döneminde işletmeler yeşil lojistikten kar etmekten daha ziyade, bu segmentte markalarını konumlandırmayı ve pazar paylarını korumayı hedefliyorlar.
Lojistik alanında faaliyet gösteren işletmeler, yeşil lojistik hizmetlerini ticarileştirme konusunda genel olarak dört farklı yöntemi tercih ediyor. Önemli ölçüde karbon azaltmanın tek yolunun yüksek maliyetli sürdürülebilir yakıtların kullanılması olduğu hava ve deniz taşımacılığı gibi sektörlerde tipik olarak yakıt maliyetleri çeşitli seçeneklerle müşterilere yansıtılıyor. Diğer bir yöntem ise sabit ücret uygulaması. Kısa mesafeli taşımacılık ve depolama ile kurye, ekspres ve kargo alt sektöründe genellikle sabit ücret tercih ediliyor. Bir diğer uygulama ise, taşımacılık ve emisyon azaltımı arasında doğrudan bir ilişki olmasına yönelik müşteri talebini karşılamaya odaklanıyor. Taşımacılık işleminin elektrikli araçlar kullanılarak gerçekleştirilmesi bu tür uygulamalara verilebilecek bir örnek. Bazı çevreci lojistik hizmetler ise hiçbir ek ücret ödemeden sunuluyor. Bu tür durumlarda emisyon azaltımı için karayolu yerine demiryolu taşımacılığı, hava yerine deniz taşımacılığı gibi daha uzun süren taşımacılık yöntemleri tercih ediliyor. Bu yöntem, emisyon azaltımı karşılığında daha uzun teslimat sürelerini tolere edebilecek müşterilere cazip gelebilir.
Karbon emisyonlarının azaltıldığı yeşil lojistik hizmetlerine yönelik talebin giderek arttığı göz önüne alındığında, bu pazardan pay almak isteyen işletmeler yeşil lojistik ürünlerini başarılı bir şekilde ticarileştirecek yeni stratejiler geliştiriyor. Bu kapsamda, yalnızca maliyetlerin müşterilere yansıtıldığı ürünler yerine, müşterilerine stratejik ve marka değeri sunan seçenekler daha fazla dikkat çekiyor.
Doğru müşteri grubunu hedefleyen işletmeler burada bir adım öne geçecek. Yeşil lojistik için müşteri talebi genel olarak, işletmenin emisyon azaltma hedeflerine, bu hedefler için oluşturulan planlamaya, işletmenin faaliyetlerinde lojistik sektörünün ağırlığına bağlı olarak değişim gösterir. Kendilerini yeşil dönüşüm liderleri olarak konumlandırarak markalarını parlatmak isteyen işletmeler, yeşil lojistik ile oluşacak maliyetleri karşılama konusunda herhangi bir çekince duymuyor. İddialı yeşil dönüşüm hedefleri bulunan bu işletmeler emisyon azaltımlarını ve sürdürülebilirlik konusunda gerçekleştirdikleri ilerlemeleri düzenli olarak kamuya açıklıyorlar. Yeşil dönüşüm alanında öncü konumda bulunan işletmelerin ihtiyaçları belirlenerek, bu işletmeler için daha sürdürülebilir lojistik hizmetleri tasarlanabilir.
Yeşil lojistik pazarı hızla değişiyor. Lojistik işletmelerinin şimdiden yeşil lojistik hizmetlerini ticarileştirme stratejileri belirlemeleri ve bu değişime hazırlanmaları kendilerine önemli bir rekabet avantajı sağlayacak. Birçok lojistik işletmesi taşımacılık faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması için harekete geçmiş durumda. Yeşil çözümler sunmayan lojistik işletmeleri bu alana önem veren müşterilerini kaybetme riski ile karşı karşıya kalabilir. Çevrenin korunması konusunda aksiyon alan ve kendini yeşil lojistik tedarikçisi olarak konumlandırabilen işletmeler ise gelecek dönemde önemli bir büyüme yakalayabilir. Uzmanlar, uygun müşterilerin belirlenmesine ve lojistik alanında faaliyet gösteren işletmelerin hizmet sundukları müşterileri ile bir arada çalışarak doğru stratejiler oluşturulmasının önemine dikkat çekiyor. Bu kapsamda maliyet odaklı bakış açısı yerine değer odaklı bakış açısının tercih edilmesi önemli bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Pazarlama ve satış ekibinin yeşil lojistiğe uygun bilgi ve becerilerle donatılması vurgulanması gereken diğer bir konu. İşletmelerin markalarını yeşil lojistiği kapsayacak biçimde geliştirmesi, yoğun rekabetin yaşandığı pazar koşullarında farklılaşmak için kullanabilecekleri önemli bir araç.