İklim değişikliğinin fiyat istikrarı ve finansal istikrar açısından oluşturabileceği zararlar, bu zararları azaltmak için neler yapılabileceği ve bu konulardan sorumlu kurumların iklim değişikliğine karşı mücadelede oynayabilecekleri roller hakkında son yıllarda önemli raporlar yayınlandı. Bunlardan ilki finansal istikrara ilişkin uluslararası standartları belirleyen ve bir anlamda merkez bankalarının merkez bankası konumundaki Uluslararası Ödemeler Bankası’nın (BIS) geçen yıl yayınlanan raporu. Yeşil Kuğu başlığını taşıyor. Bir diğeri Avrupa Merkez Bankası’nın iki ay önce yayınladığı rapor. Onun başlığı ise “İklim değişikliği ve Avro Bölgesi’nde para politikası’. Kur-faiz-enflasyon-cari açık-para politikası, her neyse, gündemin izin verdiği ölçüde ya da o fani konulardan sıkıldıkça biraz bu konuyu ele almak istiyorum. Ağırlıklı olarak bu raporlardan yararlanacağım.
İlk raporun başlığı, Nasim Taleb’in 2007’de yayınlanan Siyah Kuğu adlı kitabına gönderme yapıyor. Kitabın alt başlığı oldukça açıklayıcı: ‘Fazlasıyla imkânsız olanın etkisi’. Siyah kuğu görmeye alışık olmadığımız bir canlı. Talep, siyah kuğu olarak nitelendirdiği olayların üç temel özelliğine dikkat çekiyor. Birincisi, çok nadiren görülmeleri. Bu anlamda beklenen bir olay değiller. İkincisi, etkileri çok geniş bir alana yayılabiliyor ve çok şiddetli olabiliyor. Üçüncüsü, ancak gerçekleştikten (gözlendikten) sonra açıklanabiliyorlar. İktisat alanında ileriye ilişkin öngörü yapmak için kullanılan modeller, modellerde yer alan değişkenler arasında geçmişte gözlenen ilişkilerden yararlanırlar. Oysa bir siyah kuğu olayını geçmiş verilerde gözlenen ilişkilerden yola çıkarak öngörmek mümkün değil.
Sözünü ettiğim rapor, ‘yeşil kuğu’ olayının bir ‘siyah kuğu’ olayı ile çok sayıda ortak özelliği olduğuna dikkat çekiyor. Ancak üç açıdan yeşil kuğu olayının siyah kuğu olayından farklılaştığının altını çiziyor. Birincisi, iklim değişikliğinin nasıl etkiler yaratacağı hakkında çok fazla belirsizlik olmasına karşın, kesin olan bir şey var. Şu: Hem büyük fiziksel riskler oluşacak hem de geçiş dönemine ilişkin riskler. Fiziksel riskten kasıt, su baskınları, büyük yangınlar gibi riskler. Geçiş dönemi riskleri ise iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için düzensiz biçimde alınan önlemlerin oluşturduğu riskler. Dolayısıyla, zamanlamanın belirsiz olmasına karşın önlem alınması gereği hakkında bir şüphe yok. İkincisi, yeşil kuğu olayının etkileri, siyah kuğu olayınınkine kıyasla çok daha yıkıcı olabilir; insanların varoluşunu tehlikeye atabilir. Üçüncüsü, iklim değişikliği çok daha karmaşık bir olay. Fiziksel ve geçiş dönemi riskleri, öngörülemez çevresel, jeopolitik, sosyal ve ekonomik dinamikler oluşturabilir.
Her iki rapor da bu ana saptama çerçevesinde merkez bankaları ile finansal sistemi denetleyen ve düzenleyen kuruluşların neler yapabileceklerini tartışıyorlar. Tartışma yeni sayılabileceği için de üzerinde uzlaşılan noktaların fazla olmadığını belirtmek yanlış olmayacak. Vakit buldukça bu konuyu deşeceğim.