Yaşadığımız durgunluk sürecinin ardından ekonomiyi canlandırmak için verilecek kararlar bundan sonra nasıl bir dünyada yaşayacağımızı belirleyecek. Doğa ve insan için yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor: Düşük karbonlu ve çevresel etkileri azaltılmış bir büyüme mi? Yoksa toplumu başka krizlere sürükleyebilecek eski büyüme anlayışı mı? Çok kayıplar verdiğimiz bu zorlu pandemi sürecinin de öğrettiği gibi, gezegenimizin sınırları içinde yaşamayı hızla öğrenmemiz, adımlarımızı ekosistemleri koruyarak atmamız şart. Dünyamız ne kadar sağlıklıysa biz de o kadar sağlıklıyız.”
Bu sözler Doğal Hayatı Koruma Vakfı / WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar’a ait. Ekonominin canlandırılmasında sürdürülebilir yatırımları önceliklendiren “Yeşil İyileşme” yaklaşımının benimsenmesi gerektiğini ifade eden Uğur Bayar, “Gezegenimizin kıymetini ‘iyi’ bilmeliyiz” diyor. Bayar’ın yorumları şöyle:
Büyüme politikaları doğayı gözetecek şekilde değişmeli
“2008'deki finansal kriz ile birlikte dünyada karbon emisyonlarında düşüş görülmüştü. Üretim şekillerimizi, enerji kaynaklarımızı ve ekonomi politikalarımızı değiştirmediğimiz için akabinde çok daha yüksek emisyonlarla karşı karşıya kaldık… Pandemi sürecinde insan baskısının azaldığı doğada görülen iyileşmeyi sürdürmek için hükümetler büyüme politikalarını doğayı gözetecek şekilde değiştirmeli. Ekonominin canlandırılmasında enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli ulaşım gibi çevresel olarak sürdürülebilir yatırımları önceliklendiren bu yaklaşıma ‘Yeşil İyileşme’ adı veriliyor. Dünya liderlerinin bu anlayışa öncülük etmesi gezegenimizin sürdürülebilir geleceği için hayati önem arz ediyor.”
Restorasyon için fon ayrılması gerekiyor
“Devletlerin iklim krizi, korunan alanlar, biyolojik çeşitlilik kaybı, tatlı su ekosistemleri ve sulak alanların rehabilitasyonu gibi konuları önceliklendirmesi Covid-19 sonrası süreçte hava ve su kirliliği, yeterli temiz, sağlıklı gıda ve suya erişim gibi küresel sorunlara yönelik etkin çözümler için gerekli. Ulusal ve bölgesel kalkınma ve koruma plan ve programları ortaya konması, uluslararası taahhütlerin ötesine geçilmesi, restorasyon için fon ayrılması gerekiyor. Doğal alanlarımızı, kaybolan ormanlarımızı geri kazanmak riskli, zaman alıcı ve maliyetli bir süreçtir. Buna karşılık, eldeki değerli ekosistemleri kaybetmemek daha az riskli ve ucuzdur. Bu nedenle ekonomik desteklerin doğayı kirleten, tahrip eden yatırımlardan yeşil ve sürdürülebilir üretime kaydırılması; sürdürülebilir yatırımların teşvik edilmesi şart. Ekosistemlerimizin ‘kıymet’ini iyi bilmeliyiz.”
İş dünyası “Nasıl zarar vermeden üretebilirim?” sorusunu sormalı
“Yakın gelecekte nasıl bir dünyada yaşayacağımızı bireylerin ve hükümetlerin çabaları kadar, iş dünyasının bir paradigma değişimi yapıp yapamayacağı belirleyecek. Kurumların eski iş yapış biçimlerinden, yatırımların doğaya bütüncül etkisini gözeten bir bakış açısına geçmesi kritik önem taşıyor. Artık iş dünyası ‘Nasıl zarar vermeden üretebilirim?’ sorusunu sormalı, çok daha az zarar vererek, ‘Doğal kaynaklar üzerindeki etkimi, ekolojik ayak izimi nasıl yüzde 50 azaltabilirim?’ diye düşünmeli. Her şirketin
A’dan Z’ye bütün süreçlerini sorgulaması lazım. Doğal Hayatı Koruma Vakfı/ WWF-Türkiye olarak özel sektör işbirliklerimizin temelinde bu dönüştürücü bakış açısı yatıyor. Önceliğimiz yapılan çalışmaların kalıcı bir etki yaratması, farkındalık oluşturmakla kalmayıp gözlenebilir sonuçlar, yeni iş modelleri ortaya çıkarmak. Büyük Menderes Havzası’nda özel sektör, finans kuruluşları ve kamuyu bir araya getiren tekstilde Temiz Üretim projemizi, tarımda girdileri azaltırken verimliliği arttırmaya yönelik Akıllı Tarım ve İyi Pamuk projelerimizi bu çerçevede sayabilirim. Yeşil Ofis programımız ise kurum çalışanlarının sıfır atık anlayışını sahiplenmesini, hem ofis içinde hem de dışında yaşam biçimi haline getirmesini hedefliyor.
Proje bazlı işbirliklerinin ötesinde, iklim krizi ve doğa kayıpları kaynaklı risklere karşı daha güçlü yeni bir başlangıç için iş dünyasını harekete geçmeye çağırıyoruz. Biliyoruz ki gezegenimizin felaketi üzerine saadet kuramayız. Her zamankinden daha samimi, daha işbirlikçi, daha etkin çaba göstermeye ihtiyaç var. Hem doğamızı korumak hem istihdam sağlamak ve kalkınmak, yani “yeşil bir iyileşme” mümkün.
Yaban hayvanı ticaretinin durdurulması çok önemli
WWF’in “Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi” başlıklı raporu, insanın, ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri ile bazı hastalıkların yayılması arasındaki bağlantılara dikkat çekiyor. “Bu hastalıkların yayılmasında özellikle yaban hayvanı tüketimi ve ticareti ile genel olarak doğanın insan tarafından aşırı sömürülmesinin büyük etkisi var” diyen Uğur Bayar, şu konulara dikkat çekiyor: “Yaban hayvanı pazarlarının kapatılarak, insanların yaban hayvanlarıyla kontrolsüz temasının önüne geçilmesi gerekiyor. Uluslararası yaban hayvanı ticaretinin durdurulması çok önemli, aksi takdirde yeni pandemilerin önünü alamayız. Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre yıllık büyüklüğü 7-23 milyar dolar olan, uyuşturucu ve insan kaçakçılığından sonra en büyük yasa dışı pazardan söz ediyoruz. Ülkemiz de bu ticarette transit ülke konumunda. Kaçak avcılığın sona erdirilmesi, kara avcılığının salgın döneminde yasaklanması ve salgın risklerine karşı yeniden düzenlenmesi gerekiyor.”